Yazılan,  Okunan,  Kopyalanan,  İletilen,  Saklanılan, Adrese Teslim Günlük E-Gazete Yıl: 8 Sayı: 1.745

Sisteme gir!

Merhaba Sevgili KM dostu, hoşgeldiniz!

 17 Mart 2010 - Fincanın İçindekiler


  • PRECIOUS - NAMI DİĞER ACI BİR HAYAT ÖYKÜSÜ ... Suna Keleşoğlu
  • Bir Tebessümle Başlar Her şey!... ... Mehmet Salih
  • Schelling'in Sanat Felsefesi Üzerine IV ... Alkım Saygın


  • Dost Meclisi, Tadımlık Şiirler, Biraz Gülümseyin, Kıraathane Panosu, Damak Tadınıza Uygun Kahveler

  •  



     Editör'den : Fırsat kalmadı!..


    Merhabalar,

    Gecenin bir vakti sustuğu için, elde tornavida belde kablo içine dalmak zorunda kaldığım ve saatler üçü gösterdiğinde ancak ayağa dikebildiğim sunucu yüzünden bugün birşeyler karalama fırsatı bulamadım. Bir sonraki sayıya kazasız belasız ulaşabilmek ve kısmetse yazabilmek üzere şimdilik hoşçakalınız.

    Bir sonraki sayıda buluşuncaya kadar bulunduğunuz yerden bir adım öne çıkın. Sevgiyle...

    Cem Özbatur








     


    Suna Keleşoğlu

     Café Azur : Suna Keleşoğlu


      PRECIOUS - NAMI DİĞER ACI BİR HAYAT ÖYKÜSÜ

    Bugün cümlelerim Sapphire olarak bilinen yazar Ramona Lofton'un 'Push' isimli romanından uyarlanarak yönetmen Lee Daniels tarafından çekilen "Precious" filmini anlatarak buluşacak sizlerle. Konu pek iç açıcı değil. Hayat da karanlık değil mi çoğu zaman?

    Öncelikle filmin öyle bir adı var ki, başka bir dile çevrildiğinde tüm anlamı aslında verilmek istenilen mesajı değişebiliyor. Bu nedenle İngilizceyi ana dili gibi bilenler çok şanslı. Ben o şanslı kesimden olmasam da internet sözlükleri sayesinde kelimeyi sizin için açıyorum. İsim olarak "sevgili" ve "can" anlamına geliyor "Precious" kelimesi.

    Haydi o zaman başlayalım, yıl 1987 yer Harlem. Yıl 2010 yer İstanbul'da bir semt olarak da benzer bir öyküye ev sahibi olabilirdi. Konu sarsıcı ama yabancı değil. Claireece 'Precious' Jones, annesinin canı (tüm çocuklar annelerinin canı diye biliriz ya) babasının sevgilisi olursa, bu istenen bir sevgililik durumu da değil maalesef. Baba düpedüz tecavüz ediyor. Yok şimdi bizim memlekette olayı bu kadar abartmıyorlar. Tecavüz edenler, ensest düzeyine ulaşsa da, babası tarafından tecavüze uğrayan kızların haberlerine o kadar rastlanmıyor üçüncü sayfalarda. Cümlelerim ne kadar duygusuzlaşıyor değil mi? Bu filmi gördükten sonra kapkatı oldu yüreğim de ondan. Zaten alışkındım onca tecavüz, taciz haberine ama bu kadar insani bir filme dönüşebileceğini tahmin etmezdim.

    Babası tarafından tecavüze uğrayan, annesi tarafından sözlü ve fiziksel şiddete maruz kalan Claireece Precious, tüm bunlar yetmez gibi okuma yazması olmayan ve obez olduğu için sürekli alaya alınan bir genç kız. Hayatında tüm bunlar yokmuşcasına hayalleri var ama. İşte filmin adının bir diğer çarpıcı vurgusu burada karşımıza çıkıyor. Precious kelimesi sıfat olark kullanıldığında ise "değerli, kıymetli, aziz, pahalı, büyük, aşırı ince, çok, yapmacıklı" gibi anlamlara geliyor. Sanki tüm sıfatları kendinde taşıyor genç kız. Bu büyük kız, hayallerinin dünyasında aşırı ince sarışın bir kız gibi hayal ediyor kendini. Adeta bir azize gibi kıymetli hale dönüşüyor hayalleri benim gözümde. Zira tüm olup bitene bu tecavüzlerin sonunda ikinci kez hamile bırakılmasına rağmen yüzündeki pırıltı kaybolmuyor. Belki de hayal dünyasının pahalı ve yapmacıklı hali hayatta kalmasını sağlayan gücü veriyor ona. Çünkü gerçek hayat o kadar acımasız ve acı ki, onun ihtiyacı olan kaçışı bu gösterişli hayalleri sağlıyor. Okul müdürünün aracılığıyla "alternatif bir okul"a yönlendirilen Precious burada kendi gibi uçurumun kenarında yaşayan başka kızlarla tanışıyor. Herbirinin hayat hikayesinde diğerlerinin gizli, talihsiz ve yürekte acı bırakan öyküler var. Kısa sürede okuldaki öğretmenin yardımıyla hayata yeni bir pencereden bakmaya başlayan Precious ikinci çocuğunu doğururken kendini de yeniden doğuruyor adeta. Ama yok bu kadar da olmaz dedirten bir yolda ilerliyor film. Precious'un babasının AIDS'ten öldüğünü öğreniyoruz, genç kızda da pozitif çıksa da sonuçlar bebeğin virüsü taşımadığı haberi ile seviniyoruz. Üstüne üstlük büyük annesi tarafından büyütülen ilk bebeğin de down sendromlu olması ayrı bir dram daha getiriyor karşımıza. Tüm bunlara rağmen hayallerinin peşinden giden saf kızın yüzündeki masum gülümsemede hep umut arıyorsunuz film boyunca. En azından ben bunu denedim. Filmdeki annenin kızına uyguladığı şiddet sahnelerine yüreğim dayanmasa da, her kavganın ve dayağın ardından sapasağlam ayağa kalkmaya çalışan Precious'un küçük bebeği ile de aynı şiddete maruz kalması yeter artık dedirtiyor.

    Tüm bunlara rağmen baştan sona yaşanan büyük drama, şiddet, tecavüz, gerilim sahnelerine rağmen film nedense bana umut olarak geri dönüyor. Herşeye rağmen ayakta durmaya çalışan genç bir kız. Kocaman gövdesine rağmen, saf ve ince bir ruhu var aslında. Ve en önemlisi tüm bu kabusa rağmen hayalleri var. Kapkaranlık bir öykü aslında, içinde umut barındırmayan ve kirletilmiş bir hayatın isyan veren bir hali. Ama yine de filmin sonunda belirsiz bir umut doluyor yüreğinize.

    Bizim memlekette de geçebilirdi. Yönetmen bu kadar cesur, senaristler bu kadar keskin kalemli olur mu bilemiyorum. Tamamen amatör, ilk oyunculuk denemesini yapan Gabourey Sidibe kadar gerçekçi ve gerçekten de cesur bir oyuncu bulabilirler miydi ?

    Her şeyden ötesi üçüncü sayfalarında onca kirletilmiş, karartılmış hayat dolu bu memlekette böylesi bir film sonrası umut yeşerir miydi kalplerde, galiba hayır. İşte bu da en acısı galiba.

    Birileri cesaret ederse böyle bir filme, 13 yaşında tecavüze uğrayan, 16 yaşında diri diri gömülen, 18 yaşında intihar etmek zorunda bırakılan yüzlerce, belki de binlerce kızın yaşadıklarını beyaz perdede seyretmeye cesaret bulabilirsek bizler…

    Hayat bu. Değeri kendi içinde. Azı da, çoğu da. Ve hayat galiba hayaller varsa hâlâ umutla yaşamakdır…

    SunA.K. Grasse


    Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


    10,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,00
    8 Kahveci oy vermiş.

     


    Yazdırmak için tıklayınız.

     


      Kahveci : Mehmet Salih


    Bir Tebessümle Başlar Her şey!...

    Günümüzde insanların hayat mücadelesi, kaygıları giderek artmaktadır. Eskiden lüks sayılabilecek yaşam şeklinin artık standart yaşama dönüşmesinin, kişilerin gelirlerinin yetmemesine ve bu da daha çok çalışma gereksinimlerinin ortaya çıkmasına neden oluyor. İşte bu durum da insanlar strese yeniliyorlar. Gerginlik kişiliğimizin bir ayrılmaz özelliği oluyor. Evet, hayat zordur. İş yaşamında rekabet, zaman baskısı, başarısızlık korkusu, ekonomik endişeler, aile ilişkileri, sağlık sorunları, çatışmacı durumlar ve benzerleri nedense hep sizi bulmaktadır. Bütün bu insanı bunaltan durumlarda ciddi bir özgüven ve içsel motivasyonu olmayanlar ,bu sorunlarla gereken mücadeleyi gösteremediklerinden intihara kadar giden sonlara gidebilmektedirler. Halbuki, sorunlarını paylaşacak güvenilir, eğitimli akıl hocaları olsa bu kişiler çok daha değişik olumlu durumlara gelebilirlerdi.

    Bundan yıllar önce yabancı filmlerde hep bana tuhaf gelen bir özellik vardı.O da tüm kişilerin birer psikologunun olmasıydı. Haftada en az 1-2 kez ona gider dertleşir, ondan aldığı pozitif güçle sorunlarına karşı daha güçlü duruş gösterirdi. Bizde ise psikologa gitme diye bir kavram yoktu, psikiyatra ise insanlar mecburen ve de gizlice giderdi.

    Şimdi bakıyorum, her yerde psikolog danışmanlar,yaşam koçları, mentorlarla dolu. Ve sonunda bu işinde tabiri yerindeyse ''Cılkını'' çıkaracağız. Evet, bu konuda yeterli bir yetkilenme olmaması nedeniyle insanlarımız yine kullanılmakta ve sömürülmektedir.

    Bence yine de psikologlar ve de özellikle uzman doktorlar haricinde ki kişilere giderken iki kere düşünmek gerekiyor. Onlara da gidecek Maddi olanaklarınız varsa. Eğer, maddi sorunlardan dolayı çıkmaza girdiğinizi düşünüyorsanız da bu durumun maddi külfetini göz ardı etmemelisiniz.

    İşin en kolayı, en başta iç motivasyonunuzu kuvvetlendirmek ve her güne başlarken tebessüm etmektir. Ve sorunlarımızın sadece bize ait kişisel sorunlar olmadığını ve tüm insanların benzer sorunları olduğunu düşünmeliyiz. Beterin de beteri olduğunu unutmamalıyız.

    Dahası mı? Haftada bir kez hastanelerin acil bölümüne gidip, bir kenardan seyredin. Sorunlarınızın ne kadar hafif olduğunu anlayacaksınız. Halinize şükredeceksiniz. Yetmedi mi, neden bir de mezarlıkta ki yakınlarınızı ziyaret etmiyorsunuz. Hayatın ne kadar kısa ve sorunları büyütmenin anlamsızlığını anlayacaksınız.

    Onun için diyorum ki ''Bir Teselli Ver'' yerine ''Bir Tebessüm Et'' Olgusunu hayat prensibi yapmalıyız. Gülümseyelim ve bir yazarın dediği gibi ''Bu gün hayatımızın geri kalanındaki ilk günü'' ve bu güne mutlu başlayıp mutlu bitirelim.

    Mehmet Salih


    Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


    10,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,00
    15 Kahveci oy vermiş.

     


    Yazdırmak için tıklayınız.

     


    Alkım Saygın

     Kahveci : Alkım Saygın


      Schelling'in Sanat Felsefesi Üzerine IV

    Schelling'e göre, tüm sanat türleri arasında poesinin belirli türden bir üstünlüğü vardır; çünkü poesi, dilin en etkin biçimde kullanıldığı sanat türüdür ve bu da Mutlak'ın kendi kendisini olumlamasına; Tanrı'nın mutlak güzellik içinde dünyada kendisini açığa çıkartmasına daha geniş bir olanak sunar. Reel zemindeki sanatlarda hep sonlu, sınırlı, koşullu olana ihtiyaç duyulur; oysa, ideal zemindeki sanatlarda kullanılan dil; sonlu, sınırlı, koşullu değildir ve bu nedenle sonsuz olanı, ideal olanı kendi sonsuzluğu ve idealliği içinde anlatmaya daha uygundur. (syf: 203)

    Dolayısıyla dil, aslında Mutlak'ın; ya da Tanrı'nın, kendi sesini dil aracılığıyla ortaya koymasıdır. Mutlak; ya da Tanrı, kendi kendisiyle konuşur, kendisini konuşturur. Ve aslında, konuşan da konuşturan da ve konuşulan da kendisidir; sanatçıya ise ancak aracılık etmek düşer. Bu "konuşma", simgesel olarak olanaklı en geniş anlatımını poeside, poesinin en yüksek formu olan tragedyada bulur ki, reel zeminde ortaya çıkan sanat türlerinde bu ses duyulmaz. Bu söz, ancak ideal zeminde ortaya çıkan sanat türlerinde aşama aşama yükselir. Burada dilin hangi dil olduğunun da önemi yoktur; çünkü tüm kelimeler, aslında aynı Mutlak'ı temsil eder. (syf: 206)

    Ne var ki, Schelling'e göre dil, kendi başına ele alındığında bir kaostur; Mutlak'ın kendi kendisini dile getirmeye uygun değilmiş gibi görünür. Fakat, gerçekte bu böyle değildir; çünkü, bunları "yoluna sokacak" ve Mutlak'ın dil aracılığıyla olanaklı tasvirine aracılık edecek sanatçılar vardır. Dil, sanatçıların elinde daha yüksek bir formda ortaya çıkar ve kendisini mutlaklaştırır. Mutlak'ın tasviri, dilin de mutlaklaşması demektir ve bu mutlaklık, filozofun sağlayamayacağı, baktığı zamansa görüp hayret edeceği bir mutlaklıktır; sanatçıların mutlak başarısıdır bu. (syf: 208)

    Hâliyle, dilin etkin bir biçimde kullanılmasıyla oluşan bir poesinin farklı kişiler tarafından farklı yorumlanması, bu poesiden farklı kişilerin farklı sonuçlar çıkartması söz konusu olamaz. Poeside herşey sınırlamadır; herşey "güzelliğin en yüksek ve en üst ilkesi"ne tâbîdir. Bu bakımdan, Mutlak'ın kendi kendini olumlamasının önündeki tüm engeller ortadan kalkmıştır. Bu engellerin ortadan kalkmasıyla birlikte sanat eseri, özellikle de tragedya, hakîkatin sanat eserlerinde mutlak güzellik içinde dile getirilmesinin olanaklı en yüksek formunu oluşturur. (syf: 209)

    İmdi, Schelling'e göre tragedya, sanatçının ulaşabileceği en yüksek kesinlik derecesinde sonlu-sonsuz, özgürlük-zorunluluk, reel-ideal karşıtlıklarını aşar; bunların uyumunu yansıtır. Bu uyum gerek olgusal, gerekse de kavramsal olarak en yüksek formda ancak tragedyada sağlanır. Tragedyada karakterler, bu uyumu, kendi eylemleriyle ve eylemlerinin bilgisiyle açığa çıkartır. Tragedyada özgürlük ile zorunluluğun çatışmasında ne biri, ne de diğeri gâlip gelir ve sonunda birbirlerinin içine geçerler, "özgür eylemin zorunluluğu" hâline gelirler.

    Böylelikle tragedya, aslında insan doğasının bir ifâdesi olarak ortaya çıkar, ona ayna tutar. İnsan doğası çünkü, bir yönüyle zorunludur; bu doğanın bir parçası olan insan ona tâbîdir; fakat, kendi özgür eylemleriyle birlikte bu zorunluluğu özgürlüğe dönüştürme olanağına da sâhiptir. Bu özgür eylem de insan doğasının bir parçasıdır ve aslında özgür eylemde bulunmak için bu doğanın dışında olmak gerekmez. Özgür eylemde bulunmak için, yalnızca bu doğanın bilgisine sâhip olmak yeterli olacaktır ki, bunu gösterecek olan da tragedyadır. (syf: 243-5)

    Schelling'e göre tragedyada olay örüntüsü, belirli türden bir "felâket" üzerine kuruludur; ancak bu "felâket", rastlantısal bir kaynaktan gelmez ve karakterler, bu olay örüntüsünü bu şekilde tanımlamaz. Onlar sâdece, bu örüntünün içinde eylemde bulunurlar, yapmaları gerektiğini düşündükleri şeyi yaparlar ve aslında "kötülük" şeklinde bir yakıştırma, bu örüntüye dışarıdan bakanlar için söz konusudur. Böyle nitelendirilen eylemler, karakterler için bir "cezâ" olarak düşünülmez.

    Tragedyada karakterlerin yalnızca belirli birtakım hatâları vardır ve bu hatâları kendilerine âit olarak kabul ederler; başkalarını suçlamaya çalışmazlar. Bu bakımdan tragedya, akıldan çok duygulara seslenir ve tragedyada belirli bir karakterin belirli bir eylemi söz konusu olduğunda, onu yargılamaktan çok, anlamaya çalışmak esastır. "Kötü", "suç", "günâh", vb. etiketler ise tragedyayı akıl aracılığıyla anlamaya çalışmanın ürünüdür. Oysa tragedyada, kendi özgür eylemlerinin zorunluluğu içinde eyleyen karakterler vardır ve bunların eylemleri, bir yerde alınyazılarını da oluşturur; şu şartla ki, bu yazıyı kendileri yazarlar.

    Dolayısıyla, tragedyada "suç", "yasak", "kötü", vb. şekillerde nitelendirilen olayların büyüklüğü ne kadar yüksekse, aslında tragedyanın büyüleyiciliği de o kadar artar. Ancak, tragedyada aslında suç da yoktur suçlu da; üstelik, suçun ve suçlunun bu şekilde belirlenebilmesi için eylemin önceden "suç" olarak belirlenmiş olması gerekir ki, tragedya karakterlerin eylemleri "şimdiye kadar olmuş olan"ın ötesinde durur ve bu anlamda "yeni"dirler, hiçbir kategoride ifâde edilemezler. (syf: 251-5)

    Böylelikle, Schelling'e göre tragedyada karakterler, "kendi kaderine râzı" kimselerdir ve belirli bir "ahlâkî otorite"ye ya da "kural koyucu"ya itaat etmek ile etmemek arasında sürekli bir çatışma yaşarlar. Fakat, yine de kendi yollarını kendileri çizerler ve başlarına gelen olaylar karşısında herhangi bir suçlu aramaya da çalışmazlar. Eylemlerini, kendi doğalarının zorunluluğuyla gerçekleştirirler. Karakterler sonlu ile sonsuz, reel ile ideal arasındaki çatışmayı olanaklı en yüksek formda yansıtır ve aşarlar.

    Bu çatışma, öncelikle bu otoritelere itaat etmek ile etmemek arasında bir çatışma olarak belirir ve sonunda karakterler, kendi kendilerini bir otorite olarak ortaya koyar ve kendilerine itaat etmekle bunu aşarlar. Bu aşmayla birlikte karakterler, artık yalnızca kendi irâdelerine göre eylemde bulunuyor değillerdir; "Aynı durumda ben de olsam aynı şeyi yapardım!" dedirtecek biçimde eylemde bulunurlar; yâni genelliğe yükselirler. (syf: 252-5) Ve tragedyada beliren "insanın yüceliği" de buradan gelir; bu yücelik, sonsuzun sonluda imgelemidir ve sonlunun sonsuzda imgelemi olarak güzelliğe yer açar; "yüce", kendi mutlaklığı içinde "güzel"i kavrar. (syf: 85-7)

    Schelling'e göre, tragedyada karakterleri tanrılaştıran, kendilerini Tanrı olarak duyumsamalarını sağlayan şeydir bu. Kendileri tarafından ve kendileri için koydukları yasaları, kendilerinin üzerine çıkıp tüm insanlık için koymuş olurlar. Ve tüm poesi türleri içinde tragedyayı en tepeye çıkartan şey de budur. Tragedya tanrısaldır, tanrısal olanın kendisidir. Tragedyada Ben, özgür eylemin zorunluluğu içinde kendisini Mutlak Ben olarak mutlaklaştırır; böylelikle kendisini Tanrı olarak duyumsar. Mutlak Ben'i koyacak olan Ben, kendisini mutlaklaştırmakla birlikte kendisini Tanrı olarak koymuş olur. (syf: 255-61)

    İmdi, Schelling'e göre bütününde bakıldığında dünyanın varoluşu sorunu, bu Ben'in varoluşu sorunudur; Ben'in sanat aracılığıyla kendisini tanrısallaştırması ve kendisi için belirli bir dünya kurması sorunudur. Hâliyle, (felsefe ve) sanat aracılığıyla serimlenecek hakîkat, Ben'in (felsefe ve) sanat aracılığıyla duyumsayacağı Mutlak Ben olarak kendi hakîkatidir.

    Alkım Saygın


    Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


    10,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,00
    4 Kahveci oy vermiş.

     


    Yazdırmak için tıklayınız.

     


     Dost Meclisi


    YORUMLARINIZI GALERiMiZDEKi iLGiLi BÖLÜME BIRAKABiLiRSiNiZ.
    Yorumlarınız için bekleriz.

    Fotograf : Mehmet Hamurkaroğlu


    <#><#><#><#><#><#><#>

    Kahveci dostların tüm eserlerini KM SANAT GALERİSİ'nde görebilir,
    dilerseniz duygu ve düşüncelerinizi paylaşabilirsiniz.

    <#><#><#><#><#><#><#>

    Kahve Molası, siz sevgili kahvecilerden gelen yazılarla hayat bulmaktadır.
    Her kahveci aynı zamanda bir yazar adayıdır.
    Yolladığınız her özgün yazı olanaklar ölçüsünde değerlendirilecektir.
    Gecikme nedeniyle umutsuzluğa kapılmaya gerek yoktur:-))
    Kahve Molası bugün yaklaşık 6.000 kahvecinin posta kutusuna ulaşmıştır.


     


     Tadımlık Şiirler


    Tut ...

    Kelimelerim piç gibi kaldı hissiz ,kifayetsiz
    Ayaklarım kadar kirli
    Gözyaşım kadar nedensiz
    Cümlelerimi yatılı yurtlara verdim ....
    Edebiyatım fahişelerin olsun....
    Kalemimi aşksızlara ver...
    Şiirlerime yağmurlar düşür..
    Ben yokken daha çok yaz
    Ama herzamanki gibi değil
    Kalemini ruhuma batır mesela
    Ama hiç kırmızı mürekkep kullanma
    Hep mavi olsun
    Her kelimeyi maviye boya
    Çamaşır tellerine saçımı as
    Akvaryumlarda sakla gözlerimi
    Kokumu kurabiye kutularına hapset
    Hiç ağlama
    Ben ucu kırık bir kalemdim
    Kalemtraşa yenildim
    Sen tükenmez kalemlere ada aşkını
    Savur yerden yere vur kelimeleri
    Bu bir veda hali
    Bu bir teslim töreni
    Ben artık sustum çocuk
    Sen çığlık atmaya başla !

    Sultan Karaahmetli

    Yazdırmak için tıklayınız.

     


     Biraz Gülümseyin



    KMTV Sunar...

     


     Kıraathane Panosu



    Polygon Web Studio


    Yazarlarımızın Kitapları


    Merih Günay
    "Martıların Düğünü"

    Nesrin Özyaycı
    "Işık -II-"


    Temirağa Demir
    "Her kardan Adam Olmaz"


    Şadıman Şenbalkan
    "Şehit Analarımızın Çığlıkları"

    Hatice Bediroğlu
    "Düş Kuruyor Gece"

    Cüneyt GÖKSU
    Serpil YILDIZ

    "KÜBA - SARI SICAK BİR PENCERE"

    Merih Günay
    "HİÇ"

    Feride Özmat
    "Yanlış Zaman Hikayeleri "

    C.Eray Eldemir
    "Uzak İklimler"

    Temirağa Demir
    "Edepli Fahişeler"

    Ellerin Söylüyor Sonsuzluğu
    Feride Özmat
    "Ellerin Söylüyor Sonsuzluğu"

    Nesrin Özyaycı
    "ÖLMESEYDİ"

      Yitik Ada Günceleri
    Feride Özmat
    "Yitik Ada Günceleri"
     


    İstanbul için Son Hava Durumu
    ISTANBUL ISTANBUL
    Ankara için Son Hava Durumu
    ANKARA ANKARA
    İzmir için Son Hava Durumu
    IZMIR IZMIR
    Kaynak: http://www.meteor.gov.tr


     


     Damak tadınıza uygun kahveler






    http://kahvemolasi.ourtoolbar.com/
    Beklenen Araç Çubuğu hizmetinizde:-)) Kahve Molası Araç Çubuğu (Toolbar) gelişmeye açık olarak kullanıma açık. Bir kere download edip kurmanız yeterli. Bundan sonra ki tüm güncellemeler gerçek zamanlı olarak tarayıcınızda görünüyor. Kahve Molası'nın tüm linklerine hızla ulaşabildiğiniz gibi, Google Arama, KM'den mesajlar ve en önemlisi meşhur "Dünden Şarkılarımız" artık elinizin altında. Sohbet için özel chat bile olduğunu eklemem gerekir. Son derece güvenilirdir. Virüs içermez, kişisel bilgi toplamaz. Bizzat tarafımdan pişirilip servise konmuştur. Yükleyip kullanın, geliştirmek için önerilerinizi yollayın.

    GOM Player 2.1.21.4846 Released [2009 11/05] / Windows / 5.77 MB http://app.gomplayer.com/gom/GOMPLAYERENSETUP.EXE
    Bilgisayarınızdaki tüm media oynatıcılarının yerini almaya namzet bir Media Player. Gerekli codecleri kendisinin arayıp bulması gibi özellikleri var. Hemen her çeşit medyayı rahatlıkla izleyebiliyorsunuz. Ve bedava. Mutlaka yükleyip kullanın derim.

    VLC media player for Windows / V.1.0.3 / 17 MB
    http://www.videolan.org/
    İçinde tüm codec kütüphanesini barındıran açık kaynak bir oynatıcı. Bilgisayarınızın olmazsa olmazlarından biri. mp4, mov, mkv dahil hemen her formatta filmi izlemenize olanak sağlıyor. İndirin seveceksiniz.

    7-Zip 4.65 (2009-02-03) for Windows / 913 KB
    http://www.7-zip.org/
    Winzip, Winrar gibi sıkıştırma programlarının tek alternatifi. Sadece zip ve rar formatlı dosyaları değil, hemen her çeşit sıkıştırılmış dosyayı açan, minik ama süper bir "Open Source" programı. Kendi formatında yaptığı sıkıştırmanın üzerine yok. İsterseniz zip olarak ta sıkıştırma şansınız var. Hemen indirip kurun, sonra da bana şükredin.

     


    KAHVE MOLASI ABONELERi Google Grubuna üyesiniz. İlginize teşekkür ederiz.

    ABONELiKTEN AYRILMAK İÇİN :
    KM-abone+unsubscribe@googlegroups.com
    (Gönderdiğiniz mesajın abone olduğunuz adresten gittiğine emin olunuz.)

    ÜCRETSİZ ABONE OLMAK İÇİN :
    Google Gruplar KAHVE MOLASI ABONELERi grubuna kayıt ol
    E-posta:


    Arkadaşlarınıza önermek ister misiniz?


    Uygulama : Cem Özbatur
    2002-23©KAHVE MOLASI - Her hakkı saklıdır. Yayın İlkeleri

     






    Arkadaşlarınıza önerir misiniz?

    Yazılarınızı buradan yollayabilirsiniz!



    SON BASKI (HTML)

    KAHVE YANINDA DERGi

    Hoşgeldiniz
    Arşivimiz
    Yazarlarımız
    Manilerimiz
    E-Kart Servisi
    Sizden Yorumlar
    KÜTÜPHANE
    SANAT GALERiSi
    Medya
    İletişim
    Reklam
    Gizlilik İlkeleri
    Kim Bu Editör?
    SON BASKI (HTML)
    YILDIZ FALI
    DÜNÜN
    ŞARKILARI





    ÖZEL DOSYALAR

    ATA'MA MEKTUBUM VAR
    Milenyumun Mandalı
    Café d'Istanbul
    KIRKYAMA
    KIRK1YAMA
    KIRK2YAMA
    KIRK3YAMA
    ZAVALLI BİR YOKOLUŞ
    11 EYLÜL'ÜN İÇYÜZÜ
    Teröre Lanet!
    Kek Tarifleri
    Gezi Yazıları
    Google
    Web KM




    Tu Te Reconnaitras
    Anne Marie David









    Fincan almak ister misiniz?
    http://kmarsiv.com/sayilar/20100317.asp
    ISSN: 1303-8923
    17 Mart 2010 - ©2002/23-kmarsiv.com