|
|
|
Editör'den : Ombudsmanı kim olanın işi rast gider?!.. |
Merhabalar,
Haberleri izliyorum, altyazı geçiyor; "Başbakan Anayasaya son şeklini vermek için kurmaylarını topladı." Fonda Tayyip Bey başbakanlığın merdivenlerini tırmanıyor. Üçüncü boğaz köprüsünün yerini helikopterden seçecek olan da bu adam, Anayasaya son şeklini verecek olan da. Yetmiş milyonun kaderi Tayyip Bey'imizin iki dudağı arasında. Uzlaşı, mutabakat, danışma, fikir sorma hak getire. Varsa yoksa kurmayları ve başlarında Padişah Efendi Hazretleri. Anayasa değişikliğinin referanduma gitmesi kaçınılmaz. Peki bize ne soracaklar? Koskoca bir pakete toptan evet ya da hayır dememizi isteyecekler. Peki Allahtan reva mı? Onlara göre önce reva sonra sefa, bana göre önce eza sonra cefa. Dün yaptıkları toplantıda başlarını ağrıtan konularda ufak tefek ayarlamalar yapmayı ihmal etmemişler. Gelin hükümetin paketine yakından bakalım. Hışşt gülmek yok, bu paket sizin bildiğiniz paketlerden değil, Anayasa Değişiklik Paketi.
- Askere sivil yargı yolunun açılması
Bunun için değişikliğe gerek var mı? Yok ama padişahım kışlada uçan kuş ondan sorulsun istiyor, telaşı ondan.
- Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu yeniden yapılandırılacak. Toplam 21 üyeden oluşması. HSYK'ya yüksek mahkemelerin yanı sıra alt mahkemelerin de üye gönderebilmesi, Cumhurbaşkanı ve Meclis'in de üye seçebilmesi.
Buraya ufak bir parmak atıp meclisin üye seçmesini iptal etmişler. Yerine Cumhurbaşkanına ek kontenjan vermişler. Güle güle bağımsız Cumhurbaşkanı, hoşgeldin güdümlü mermi. Peki nedir HSYK ile dertleri? Maksat her mahkemeye laftan anlayan(!?) hakim ve savcıları ivedilikle yerleştirmek. Yarın dokunulur olduklarında işlerine yarayacak elbette.
- Parti kapatmaya şiddet ve Meclis'ten izin alma kriteri getirilecek.
Yavuz hırsız evsahibini bastırır misali. Kendi kapatma kararını Mecliste oylayacak bir partinin yavuzluğu dense yeri değil mi?
- YAŞ kararlarının yargıya taşınabilmesi.
YAŞ kararı dedikleri, her sene, dini istismar ettikleri gerekçesiyle, ordudan ihraç edilen askerler. Yargıya taşımak ta görevlerine iade etmek oluyor. Sakın ola aklınıza başka birşey gelmesin.
- Yurtdışına çıkış yasağının mahkeme kararına bağlı olması.
İyi güzel de, mahkeme elinde olunca seçme sınavı nasıl olacak?
- Kişisel verilerin korunması güçlendirilecek.
Vay vay vay! Yanlış anlamaya mahal yok. Burada kasdedilen kendi kişisel verilerinin iyi saklanması, yoksa seninki, benimki, berinininki zaten avuçlarında. Avuç ta yetmiyor, Tayyip'ten taraf gazete manşetlerinde.
- Ombudsmanlık.
Bunu anlayan beri gelsin. Mesela ben "ombudsmanı Tayyip Bey olanın burnu baldan kurtulmaz" desem, suç işlemiş olur muyum?
- Çocuk hakları ve kadınlara pozitif ayrımcılık.
E güzel, değiştirin gitsin.
- Sürpriz eki de söylediler, 12 Eylül'cülere yargı yolu açılacakmış.
Dostlar alışverişte görsün. Bakın sizin söylediğinizi de yapıyorum, var mı benden demokratı, var mı benden padişahı demenin bir diğer yolu herhalde.
Şimdi gelin bu değişikliğe referandumda sıkıysa Evet ya da Hayır deyiverin gitsin. Der misin demez misin? Yer misin yemez misin? Haydi afiyet olsun.
Bir sonraki sayıda buluşuncaya kadar bulunduğunuz yerden bir adım öne çıkın. Sevgiyle...
Cem Özbatur
|
|
Deniz Fenerinin Güncesi : Seyfullah Çalışkan KIRLANGIÇLAR -5 (Son) |
|
Okulu ve lojmanını görüp gitmek, köyden ayrılmak istiyordum. Kahvaltımı çabucak yaptım. Sofradan kalktım. Ev sahibim "bir şey yememişsin ki hocam diyerek biraz sitem etti. Mevlüt Abinin eşinin hala bakışları soğuktu ve yüzü gülmüyordu. Evden çıkınca ben çağlayanı görmek istiyorum dedim. Bütün gece, bütün sesler onun içinde kaybolup gittiğine göre kocaman bir şey olmalıydı. Evin az üzerindeki sokaktan görünüyordu. Şaka maka değil kocaman bir su üç kademeli olarak derin bir uçuruma düşüyordu. Ve yemyeşil bir bitki örtüsüyle sıkıştırılmış gibi görünüyordu. Turistik amaçla tanıtılan fotoğraflarını gördüğüm bütün şelalelerden güzel ve büyüktü. Suyun düştüğü en son nokta uçuşan su zerreciklerinden tül bir örtü altında gizleniyordu.
Yürüdük meydan düzüne indik. Yol buyunca mısır tarlaları, fındıklıklar geçtik. Hepsi tel örgülerle çevriliydi. Fakat hiç ev yoktu. Gördüklerim de birbirinden çok uzaklara, kocaman bir coğrafyaya serpiştirilmiş gibiydi. İç Anadolu veya Batı Anadolu köylerinin bir arada duvar duvara bitişik evlerini görmeye alışmış gözler için yamaçlara serpiştirilmiş bu evlerden bir köy olarak söz etmek mümkün değildi.
Mevlüt Abi'nin evinden başlayarak sürekli bayır aşağı indik. İndiğimiz taşlık yoldan biraz daha geniş ve işlek bir yola vardığımızda orada küçük bir betonarme ev vardı. Evin önünde birkaç kişi bekleşiyordu. Onların içinde orta yaşlı biri yanımıza geldi. "Bu Kaya hoca dediler." Tokalaştık, hal hatır sorduk. Ben bu öğretmenin yerine atanmışım. Ve bu köyde tam on dört yıl çalışmış. Artık Ünye'ye yakın Göbü Nalcı adında bir köye gidecekmiş. Mevlüt Abi beni Kaya Öğretmenden sonra orada bekleyenlerle tanıştırdı. "Bu delikanlı köyümüzün yeni öğretmeni," dedi. İnsanlarla tanışmak güzeldi, hoştu ama benim asıl derdim okulu ve lojmanını görmekti. "Hocam okul buradan yirmi dakika bilemedin yarım saat çeker," dediler. "Eğer okulu görmeyi istersen benim bir gece daha misafirim olmalısın. Çünkü birazdan köyün bütün minibüsleri buradan geçip gidecek." Ve ertesi güne kadar bir daha minibüs olmayacakmış. Minibüsler gelmeden başka bir gerçeği daha öğrendim. Bizim önünde durduğumuz iki oda bir salon görünümlü bine meğerse ortaokulmuş. Ve Şu anda Kaya Öğretmen bu okulun da sorumluluğunu taşıyormuş Çünkü okuldaki birkaç öğretmenin ve okul müdürünün tayini çıkmış. Onlar da mecburen ona teslim edip gitmişler.
Bir gece daha kalmaktansa Mevlüt Abiye teşekkür edip minibüse binmeyi seçtim. O köye birkaç parça eşya getirebilmek ve lojmana yerleşebilmek başlı başına farklı maceraydı. Belki bunu daha sonra anlatmalıyım.
Sadece yıllardan beri kentlerde yaşayanların hiç tanım olmayacağı, hiçbir ağızdan duyamayacağı, hiçbir fotoğrafın anlatamayacağı şeyler yaşadım. Yedi yıl boyunca buzdolabı, çamaşır makinesi, şofben gibi sıradan aletleri hiç kullanamadık. Elektriklerimiz bir yılda yüz gün ya gelir ya gelmezdi. Kar, yağmur, rüzgar varsa elektrik yoktu. Ve en kötüsü bazen güneşli güzel günlerde bile gelmezdi. Gece aydınlanmak için her zaman gaz bulundurmalıydık. Suyumuzu hep kovalarla taşımak zorundaydık. Telefon tamamen lüks bir ihtiyaç sayılırdı. Yedi yıl boyunca kuzinede ekmek yaktık. Ve yolumuz olmadığı için piknik tüpünü bile zor getirirdik. Her yıl sonbaharda bütün öğrencilerimiz istisnasız bitlenir, yarısı da mutlaka uyuz hastalığından kaçamazdı.
Meydan köyüne boşu boşuna gitmiştim. Köyü görmeden bir gece kalıp dönmüştüm. Bir tek şeyi biliyordum. Bundan sonra yaşam benim için iyice zorlaşacaktı. Okullar açıldıktan bir ay sonra mısırlar biçildi. Fındıkların ve yüksek ağaçların yaprakları dökülmeye başladı. Evler yine birbirinden çok uzaktı ama köy bütün çıplaklığıyla ortaya çıkıyordu. Dağdan, bayırdan, engebeli arazi yüzünden görüş alanımızın dışına taşan evlerden yüzlerce çocuk geliyordu. O yıl iki yüz altı öğrencimiz vardı ve biz topu topu üç öğretmendik. Çocuklar okulun bahçesine bile sığmıyorlardı. Birinci sınıflar sayıca en küçük gruptu ve sayıları altmış dörttü. Sınıfın havası üç beş dakika içinde tükeniyor ve leş gibi kokuyordu. Ama onlarla birlikteyken bunu hissetmiyordunuz. Ancak bir nedenle dışarı çıkıp girdiğinizde bunu anlayabiliyordunuz. Sınıfın ortasında kocaman varilden bir soba yanıyordu. Ve o soba oduna doymak bilmiyordu. Bir günde birkaç eşek yükü odun yakıyordu. Neyse ki odun boldu.
Artık açıklama zamanı geldi. Mevlüt Abinin hanımı hiçbir zaman asık yüzlü ve soğuk bir insan olmamıştır. O eve misafir olmadan bir hafta önce kadıncağız sekiz yaşındaki kızını kaybetmiş. Yüreği ateşler içinde kavrulduğu için güler yüzlü olmasını beklemek büyük bir haksızlık olur. Kızcağız hastalanmış doktora götürmüşler. Bir iki hafta hastaneye yatırılarak tedavi edilmiş. İyi olacak, artık eve götürün demişler. İhtimal ki doktorlar öleceğini anlamışlar ama söyleyememişler. Bir kaç gün sonra da kızcağız vefat etmiş. Meğerse ben acılıları taptaze bir annenin konuğu olmuşum. Çalıştığım yıllar boyunca o eve onlarca kez misafir oldum. Onlar yoksul ama sıcacık ve cömert insanlardı.
Öğretmenler genelde kırlangıçlar gibi sonbaharda göç ederler. Hepimiz güneye gitmeyiz elbette… Çoğumuz doğu illerine, dağ başlarına, soğuk ve karlı iklimlere gideriz. Yoksulluğa, ulaşımı ve bütün şartları çetin köylere uçarız. Gittiğimiz okulların çocukları yoksulluğa bulanmış olarak okula gelir. Giysileri, ayakkabıları ve yüzleri temiz, saçları taranmış değildir. Ama dünyadaki bütün yaşıtları gibi çağlayıp akarlar. Oynarlara, gülmeye ve şarkılara bayılırlar. Okul bahçesinde kırlangıç sürüleri gibi uçuşurlar. Tutabilene aşk olsun…
Seyfullah seyfullah@kahveciyiz.biz
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
Yazdırmak için tıklayınız.
|
|
Kahveci : Hamdi Topçuoğlu BAHARA ÖVGÜ |
|
- Şimdi neredeyiz?
- Güvercinlik...
- Şu, mezarlığı olmayan köy mü?
- Evet
Çamlar arasından inerken deniz, el ediyor: Fettan, uçuk, mavi… Daha yüzüme tuzu değmeden, aramıza evler giriveriyor: Beyaz; ama saf değil…
İnat bu ya, ulaşacağım o maviye.
"Gökyüzü ayaklarımın ucundan başlıyor.
Ağzımın kemiğinde dağınık bir şiir tadı."*
Bazı yerlerin adları ne de yakışıyor kendisine. Arabayı sağa çekip duruyorum. Denizle aramda salkım saçak mimozalar. Lepiska saçlı bir kız mı bu? Dalları aralayıp bakıyorum. Onları
hatmetmeden "sarı"nın şiirini kim yazabilir ki?
"Canımı yoluna koydum mimoza çiçeğim
Kanatlanıp göğe uçma sevdiğim
Avcın değilim ki senin kaçma sevdiğim"**
Akordeon sesine eşlik edebilecek en uygun saz hangisidir acaba? Aklımı uçuruyor bir kuş sesi.
Pat pat pat….
Bir balıkçı motoru geçiyor. O gelende, ben gidendeyim; ikimizin de kendi menziline yönü. Ya güvercinlerin menzili neresi?
Sol yanım, alkım bahçesi. Filizi yeşil, defne, mersin kokusu… Şu, peşinci tüccar misali yamaçlara kaykılmış katırtırnaklarına ne demeli? Varıp sandal ağacından kendime bir borazan yapsam…
Borazan, çan, çıngırak, kampana ve Pan…
Şimdi uyanma zamanı.
Bu dağlar denize neden bu denli yakın?
- Hiişşşt dikkat edin! Denize düşeceksiniz. Siz, yüzme de bilmezsiniz. Boğulursunuz. Yuvasız kalır sonra kuşlar.
"İçime çektiğim hava değil gökyüzüdür"*
"Gu guk, gu guk"
Durup kulak kabartıyorum. Yinelemiyor ötüşünü.
Yanılsama…
Nereden geldiyse yanı başımda bitiveriyor. Saçları bal köpüğü; alnı gün kesiği…
- Gelmiyorlar kaç yıldır, diyor. Siz şehirliler yüzünden her şey allak bullak oldu.
Ahir ömrümde hep köylü diye eleştirilmiştim. Demek ki ben de şehirli olmuşum. Bulutlar, benden bu yüzden mi kaçıyor yoksa?
Şehir…
Saksı çiçekleri ne kadar anlatır mevsimleri bize? Yapraklarını dökmüyor diye palmiye dikiyorlar bulvarlara. Ah ah, bilmezler mi dalsız budaksız ağacın gölgesi olmaz. Ha bencil adam, ha gölgesiz ağaç…
Eskiden, sazlardan kamışlardan çardak yapardı yol kenarına. Çardağın köşesinde bir küp, öteki köşesinde bir yalak su. Susayan kurt kuş, insan kana kana su içerdi. Kimi görse "Merhaba!" derdi. Sesi, dağlarla kucaklaşan su seslerine benzerdi.
- İnsanlar hanemize değil, sevgimize gelir; Kuşlar, kurtlar; sinekler arılar suyumuzu değil sevgimizi içer.
Bir ses çalındı kulağıma:
Guk guk, guk guk, guk guk!
- Üç kez öttü, eminim bundan.
- Çocukluğunda da böyleydin sen: Aksi, inat… Onlar kışı burada geçirmek zorunda kalan guguklar.
Guguklar, yumurtalarını ağaç gövdelerine yuva yapan başka kuşların yuvasına bırakırlar. Yavru çıkar, Emanetçi anne, öz yavrusu niyetine besleyip büyütür onu. Ama yuvanın ağzını kendi cüssesine uygun açtığı için birden büyüyen yavru, yuvada sıkışır kalır. Çıkamaz dışarı. Güz gelir, tüm göçmen kuşlar, göç ederken emanetçi anne, burada kalır, bütün kış yavruyu besler. Havaların bir ısınıp bir soğuduğu bu günlerde kendi yazgısına tutsak guguk öter.
- Bir çaresizliğin ötüşüdür o. Kulak ver hele, o seste acının mayalandığını hisset. Aksi takdirde sen de aldanırsın.
İçimdeki gökyüzü yırtılmış; yüreğim magmasını savurmaya hazır.
Sırtıma yüklenip dağları, çöktüm bir kayanın üstüne. Kayada sayısız çukur. Çukurlarında su
birikintileri. Birikintilerin aynasında mimoza. Bir kuş konmuş mimozaya: Gözleri cemre sıcağı.
- Bahar uzaklarda değil, diyor ve ekliyor. Yüreğine bak.
Sözlerinin anlamına yetişmeye çalışıyorum: Derin, yüksek ve kıvrımlı…
- Yürek dediğin rengin, ışığın ve sesin yediverenidir. Bilirsen bunu, bu dağlar neden sarp,
bu deniz neden derin, bu rüzgâr neden savuruyor erik çiçeklerini anlarsın ve yakınmazsın.
Guk guk guk, gu guk guk, gu gu guk…
Bir senfoni sanki. Geldiler. Adım gibi eminim bundan.
- Bahar dallarına yürüyen su gibi olmalı sevgi.
Bahara, kilitleniyorum birden.
- Kilitsiz anahtar ne işe yarar? Ya Anahtarsız kilit? Hadi açtın kapıyı. Yüreklerdekini görmek için gören göz gerekmez mi? Kilit, bizi, bizle sınırlar.
- Kilit dost içindir, düşman için değil" diyen atalarımız kilitli yürekler için ne düşünmüşlerdi acaba?
"Çekiver ipini yürek mandalının
Açılsın düşler, gülüşlerevin"
Yürek mandalımızı çekivermek öyle ha deyince yapılacak işlerden mi?
***
Bugün 15 Mart.
Bundan 89 yıl önce Berlin'de Talat Paşa'yı vurmuştu bir Ermeni genci. Şimdi Okyanus ötesinden, kutuplardan vurmaya çalışıyorlar bizi.
Kınamıyorum onları. Çünkü insan, yaşadığı coğrafyanın ürünü. Bu coğrafyanın hamurunda sevgi var, hoşgörü var, paylaşma var. Bu dağ, bu deniz; bu çalılar, otlar ve ağaçlar, bu kuşlar, böcekler ve insanlar birbirlerini tamamlayarak yaşar bu topraklarda. Baharın böyle günbalı da olması bundandır.
" Sen kendinden ayrıysan
Bana nasıl yakın olasın?
Sen sana var önce,
Tut elinden kendinin
Ben sana çoktan gelmişimdir."
"Cleanse and call back thy spirit, let not a stain remain" ("Ruhunuzu arıtın ve geri çağırın, bir tek leke kalmasın". (Kipling)
Bu bahar ucunda, yüreği kinin, öfkenin, garazın, hırsın batağında debelenen insanlığın buna inanılmaz gereksinimi var.
* Ülkü Tamer, Bruegel,İçime Çektiğim Hava Değil, Gökyüzüdür.
** Volkan Konak, Mimoza Çiçeğim.
Hamdi Topçuoğlu egerem@yahoo.com
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
Yazdırmak için tıklayınız.
|
|
Kahveci : Mete Çağdaş KOKTU ORTALIK! |
|
" Devlet koruyamadı!"
Son günlerde bu laf çok gündemde...
Birde şu...
" Devlet dinliyor!"
(.............)
Kim bu Devlet?
MHP lideri Bahçeli olamaz
Onun sadece adı Devlet
varlığı ise Siyaset!..
O zaman?
Devlet bizim bildik Devlet!
Milletin oluşturduğu kurum...
Halkların birleştirdiği hazine!
Niye dinliyor vatandaşını?
Dinliyorsa da
Niçin korumuyor?
O zaman adı değişsin bu Devletin
" Ötlet" olsun adı
ya da " Korkut" olsun diğer bir deyimle
İyice ödü çatlasın Devletinden vatandaşının
Düşünsenize
Artık haber başlıkları şöyle atılacak!
" Korkut baba yaraları sardı"
Hey gidi ey!
Eskiden " Devlet baba yaraları sardı" derlerdi
diye de İç geçireceğiz biz!..
(.................)
" Korkut baba"
Ne tuhaf!
" Telli baba" türbesi gibi oldu.
Zaten devlet Efsane idi
İmamlar hükümet olunca
Türbe gibi oldu!
Adak yapan AKP'linin
Gemisi oluyor,
küçük şirketleri holdingleşiyor!
" Korkut baba"ya karşı işeyen olunca da
anında " Ergenekon çarpıyor!"
Ve güp Hapishaneye
(...........)
Yeni bir efsane oluşturuldu
Yeni bir şıh,
Yeni bir şeyh...
Her dediği oluyor
Az daha sabredin
Hele şu Anayasa bir değişsin
İstanbul başkent olsun da
Bak bakalım birbirimizi bulabilecek miyiz
Bu vatan toprakları üzerinde
(...............)
Ne imiş?
" Devlet dinliyor!"
Çok özür dilerim
Benim dinlese dinlese osuruğumu dinler
Çiğ siyaset gaz yapıyor da
Kusura bakmayın ya
Kaçırıyorum aha böyle ara sıra!..
Mete Çağdaş mettecagdas@hotmail.com
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
Yazdırmak için tıklayınız.
|
|
Kahveci : Alkım Saygın Tayyip Bey Hükümeti'nin Kürt Siyâseti Üzerine I |
|
Anglo-Sakson-Siyonist ittifâkının Ortadoğu ve Kuzey Afrika'da kurmaya çalıştığı hegemonyanın genel çerçevesini belirleyen Genişletilmiş Ortadoğu ve Kuzey Afrika Projesi'nin (kısaca BOP) târihinde Bush dönemi kapandı ve Obama'yla birlikte, hemen tüm dünyada "demokratikleşme", "özgürleşme", "değişim" rüzgârları eserken, bu süreçte bu ittifak, PKK'nın bütünüyle tasfiye edilmesini sağlamak ve bu yolla BOP'u gerçekleştirebilmek için düğmeye bastı.
Bu noktada, bu ittifâkın Tayyip Bey Hükümeti'nden beklentileri ve bu hükümete dayattıkları "yol haritası" şu şekilde özetlenebilir:
Birinci Adım: PKK için "genel af" ilân edilmesi, üst düzey yöneticilerine Avrupa'da sığınma hakkı verilmesi ve Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinde "yerel" unsurlardan oluşan yeni bir tür güvenlik biriminin oluşturulması -ki buna, "Bağımsız Kürdistan Ordusu" gözüyle de bakabilirsiniz.
İkinci Adım: "Anadilde eğitim hakkı konusunda 'evrensel' normlara uyum" bağlamında Kürtçenin "ikinci resmî dil" olarak kabul ettirilmesi.
Üçüncü Adım: "Yerel yönetim reformu" adı altında âdem-i merkezî idâreye geçilmesi ve bu yolla "Fırat'ın doğusu"nda özerk bir idârenin kurulması, bu süreçte kamuoyuna sürekli olarak "ver-kurtul siyâseti"nin "pompalanması".
Dördüncü Adım: Sürecin sonunda ise çıkartılacak özel bir "ayaklanma" ile Türkiye Kürtlerinin Erbil Kürtlerine bağlanması ve "Bağımsız Kürdistan"ın siyasî egemenliğini kabul etme konusunda BM ve Avrupa Parlamentosu'nun, Türkiye Cumhuriyeti Devleti üzerinde baskı kurması.
Dolayısıyla, Anglo-Sakson-Siyonist ittifâkı için PKK'nın bütünüyle tasfiye edilmesi, "Bağımsız Kürdistan" için zorunlu bir ilk adım olduğu gibi, "Büyük İsrâil" psikopatlığında siyonistlere de güç tâzeleme imkânı sunacak, Irak Kürtlerinden sonra Suriye ve İran Kürtleri için de bu ittifâk düğmeye basacaktır. Bu süreçte, Şam ve Tahran yönetimlerine gözdağı verilecek, bunun karşılığında ise Şam yönetimi Hizbullah'a daha fazla yaklaşacak, bu da İran'ı bölgesel bir aktör olarak işin içine daha fazla sokacak ve sonuç itibâriyle İran-İsrâil gerginliği artacak, bu ise Armagedon zırvalıklarının kıvılcımını çakacaktır.
Fakat gelin görün ki, bu ittifâkın güdümündeki birtakım "kanaat önderleri"(!) nezlinde şu sözde "Kürt sorunu"(!) "çözümlemeleri"(!) ve "demokratik açılım"(!) kandırmacası, "Hangimiz daha demokratız?" yarışı başlatmış durumdadır. Ve özellikle de Fethullahçı besleme basında (yandaş medya) bu işin cılkı iyice çıkmıştır. Hattâ, bu besleme kalemşorlara göre "Türk emperyalizmi"(!) karşısında "direnişe geçen"(!) "Kürt halkı"nın(!) bu "demokrasi mücâdelesi"(!), başka mücâdeleler için de örnek teşkil edecektir -bölge ülkelerindeki diğer Kürtleri kast ediyorlar; onlara da kendilerince "akıl" veriyorlar.
Oysa, Avrupa'da etnik milliyetçilik ve etnik bölücülük söz konusu olduğunda gerek bu zevâtın ağababalarının, gerekse de onların patronlarının tavırları bellidir; devlet gücünün etkin kullanımıyla bu hareketlerin bastırılmasını savunurlar. Bu hareketlerin aldıkları oy oranlarını da kezâ, bir "demokrasi ayıbı" olarak damgalarlar. Ancak, dünyanın diğer coğrafyaları ve hedef ülkeler söz konusu olduğunda işler değişir; bu hareketleri "özgürlük ve demokrasi mücâdelesi" olarak nitelendirirler ve bu kez kendilerine karşı çıkan faaliyetleri "demokrasi ayıbı"(!) olarak yaftalarlar.
İmdi Tayyip Bey, 12 Ağustos 2005'teki Diyarbakır gezisinde, Bush'un da yönlendirmeleri doğrultusunda ve bölgede bir "seçim yatırımı" olarak hükümetinin sözde "Kürt sorunu"nu(!) tanıyıp kabul ettiğini belirtmiş, bu "sorunun çözümü"(!) için "anayasal vatandaşlık"ın(!) getirileceğini açıklamıştır. Tayyip Bey, "Türkiyelilik"(!) gibi uydurma bir lâfı gündeme getirerek Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin milletiyle olan bölünmez bütünlüğünü aşındırmış ve içi boş bir "alt kültür"-"üst kültür" polemiğine kalkışmış; teröristbaşı ise İmralı'daki ataşeliğinden haber göndererek, "Başbakan'ın kullandığı kavramlar bana âit." diyerek hem kendisinin, hem de örgütünün propagandasını fütursuzca yapabilmiştir.
Ve bütün bunlar, BOP'un Obama döneminde işlerin aslında ne kadar da kolay olacağı hakkında ciddî ipuçları vermektedir; bu dönemde Anglo-Sakson-Siyonist ittifâkının yapmak istediklerinin altyapısı çoktan hazırlanmıştır. Kezâ, bu gelişmelerden cesâret alan Kürt faşizminin medyatik şahsiyetlerinden biri olan Emine Ayna, yaptığı bir konuşmada şu sözleri fütursuzca savurmaktan çekinmemiştir: "[Mevcut] anayasa, sâdece Türkleri temsil ediyor. Ben Kürdüm. Arap'ı temsil etmiyor. O anayasada Arap yok, Çerkez yok, Lâz yok. Boşuna, meydanlara çıkıp 'kardeşiz' demeyin; o anayasa Türk'tür. Bu yüzden, o anayasa tümden değişmelidir. Siz ilk üç maddenin dışında hangi değişikliği yaparsanız yapın, gelir ilk üç maddeye takılır."
İşte, bu şahsiyetin de açıkça belirttiği gibi, Kürt faşizminin ve arkasındaki Anglo-Sakson-Siyonist ittifâkının Tayyip Bey Hükümeti'nden asıl beklentisi, Anayasa'nın ilk üç maddesinin de değiştirilmesi ve âdem-i merkezî bir yapı aracılığıyla "Bağımsız Kürdistan"ın kurulması, Türkiye Kürtleri ile diğer Kürtlerin ortak bir çatı altında birleştirilmesidir. Ve örneğin, bu zevâttan Cengiz Çandar'a göre "Kürt sorunu"(!), "bölgedeki tüm etnik unsurların bir devlet kurmuş olmasına karşın, Kürtlerin kendi devletlerini kuramamış olması"dır(!) ve bu sözde "sorun"(!) karşısında bu şahıs, "Bağımsız Kürdistan"ı çözüm olarak savunmaktadır ki bu lâflar, aslında BOP'un Kürt siyâsetini oluşturmaktadır.
Hâl böyleyken, her ne kadar zaman zaman AKP ile Kürt faşizmi arasında bazı polemikler yaşansa da aslında bu iki siyasî oluşum arasında güçlü bir dirsek temâsı vardır ve dolayısıyla, bölgede Kürt faşizmine giden oylar karşısında "AKP'nin bir denge unsuru"(!) olduğunu söylemek -eğer ortada bir kasıt yoksa- düpedüz ahmaklıktır. Çünkü gerek AKP, gerekse de Kürt faşizmi, Cumhuriyet karşıtı fikir ve faaliyetlerin odağı hâline gelmiş iki siyasî oluşumdur ve nihâî amaçlar söz konusu olduğunda bu iki oluşumun birlikte hareket etmesi kaçınılmazdır.
Diğer taraftan, bölgede Arap milliyetçileri, Irak'ın toprak bütünlüğünden yanadırlar, Kürt faşizmi ile bunların TBMM'deki temsilcileri ise İsrâil'in Nil'den Fırat'a uzanan coğrafyayı kendi egemenliği altına alma projesi olan "Büyük İsrâil"e hizmet etmekte ve İran, Irak, Suriye ve Türkiye Kürtlerinden oluşacak "bağımsız" bir devlet kurma çabalarını İsrâil'in yardım ve yataklığıyla sağlamak hevesindedirler. Başka deyişle Kürt faşizmi, İsrâil'in ve dolayısıyla Anglo-Sakson-Siyonist ittifâkının "Truva atı" konumundadır ve Tayyip Bey Hükümeti'nin şu sözde "demokratik açılım"la(!) sergilediği tutum, bu atın üzerine oturma, dizginlerini ele geçirme çabasını yansıtmaktadır.
Üstelik, Kürt faşizminin "ortak kültürel bağları" içinde dil, kültür ve târih ortaklığı yerine "inanç ortaklığı" vurgulanmak istenmektedir ve büyük bir bölümü Nakşî olan bu zevâtın ipleri de aslında bu tarikatçıların hâmîsi konumunda bulunan İsrâil'in elindedir. Bu nedenle, atın üzerinde kimin oturduğunun da aslında bir önemi yoktur; atın sâhibi İsrâil, atın yönünü de kontrolünü de dizginlerini de zâten elinde bulundurmaktadır ve "Büyük İsrâil" kurulduğu vakit bu at, "ortadan kaldırılacaktır"; tıpkı Filistin ve Lübnan'da yerli işbirlikçiler marifetiyle kazandıkları başarılar sonucu onları yok ettikleri gibi.
Ve Irak Kürtlerinden oluşturulmaya çalışılan sözde "Bağımsız Kürdistan"la Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin "bölgesel bir süpergüç"(!) hâline geleceği söylemi ise başlı başına büyük bir aldatmacadır. Türkiye Cumhuriyeti Devleti, zâten "bölgesel bir süpergüç"tür ve "Bağımsız Kürdistan"ın kurulması ona yarar değil, zarar verir. Hem, bunun ardından "Büyük Ermenistan", "Büyük Pontus", vb. hedef ve amaçlar için de ideal koşullar oluşmuş olacaktır ki, şu sözde "Kürt açılımı"ndan(!) sonra gelen "Ermenî açılımı" da bunların altyapısını hazırlamaktadır.
Alkım Saygın
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
Yazdırmak için tıklayınız.
|
Kahve Molası, siz sevgili kahvecilerden gelen yazılarla hayat bulmaktadır. Her kahveci aynı zamanda bir yazar adayıdır. Yolladığınız her özgün yazı olanaklar ölçüsünde değerlendirilecektir. Gecikme nedeniyle umutsuzluğa kapılmaya gerek yoktur:-)) Kahve Molası bugün yaklaşık 6.000 kahvecinin posta kutusuna ulaşmıştır.
|
PARDON
Bilmeden sevdim ben seni istemedim hatta sevişmeyi
nasıl oldu bütün bunlar anlamıyorum
ömrüm bir köprücük kemiğinden geçerken kısacık
durmuş bir saate yetiştirir gibi akan zamanı
oradan oraya koşarken, acil ve meşakatli
farkında bile değilim sevmişim seni
bilmeden işte diyorum ya dokundum sana
iki elimde iki ayna dirildi; ruhunda bedenini gösteren
bedeninde ruhunu pırıl pırıl
olması gerektiği gibiydi herşey
beyazlığın olması gerektiği gibi, dışıma sormadan
içime aktı, ne güzel
parlak bir kuş düşmesi bölünce geceyi yüksek sesle
titredi bütün çiçekler, kzıdım, allah'a bağırdım
alevinden kuranın el basıp külüne, derin sular çağırdım
incecik bir sitemle
içimde kabuk dışımda manidar bir yaraydı yaşamak
aşkın lanetinden sual olunmazdı, kördü lahitinde gece aklım yağlı
evlerin ışıkları yandı göz göz bütün şehirde
hepsi gördü geceyi ben kaçtım
azarlar gibi yağdı insanı yağmur, aralıksız dövdü geceyi az ağlamadım
oyuncaklarım vardı benim sözümden çıkmayan ordularım
sinirlerimi okşayan haplarım vardı çok dakik çok nazik
uzaktım kirpiğinden mesela ya da topuğundan, çocuktum çünkü
uzaktım bir yerlerde konuşan ağzından başlayarak
bilmeden sevdim seni, büyüdükçe annemin tıkırtısıyla
baş ucumda; yüzümde kocaman, yüzümde büsbüyük
imparator bir gülümseme yüzümde
annemden sana yaklaştıkça
Mustafa Gökhan Tosun
Yazdırmak için tıklayınız.
|
Damak tadınıza uygun kahveler |
http://kahvemolasi.ourtoolbar.com/
Beklenen Araç Çubuğu hizmetinizde:-)) Kahve Molası Araç Çubuğu (Toolbar) gelişmeye açık olarak kullanıma açık. Bir kere download edip kurmanız yeterli. Bundan sonra ki tüm güncellemeler gerçek zamanlı olarak tarayıcınızda görünüyor. Kahve Molası'nın tüm linklerine hızla ulaşabildiğiniz gibi, Google Arama, KM'den mesajlar ve en önemlisi meşhur "Dünden Şarkılarımız" artık elinizin altında. Sohbet için özel chat bile olduğunu eklemem gerekir. Son derece güvenilirdir. Virüs içermez, kişisel bilgi toplamaz. Bizzat tarafımdan pişirilip servise konmuştur. Yükleyip kullanın, geliştirmek için önerilerinizi yollayın.
GOM Player 2.1.21.4846 Released [2009 11/05] / Windows / 5.77 MB http://app.gomplayer.com/gom/GOMPLAYERENSETUP.EXE Bilgisayarınızdaki tüm media oynatıcılarının yerini almaya namzet bir Media Player. Gerekli codecleri kendisinin arayıp bulması gibi özellikleri var. Hemen her çeşit medyayı rahatlıkla izleyebiliyorsunuz. Ve bedava. Mutlaka yükleyip kullanın derim.
VLC media player for Windows / V.1.0.3 / 17 MB http://www.videolan.org/
İçinde tüm codec kütüphanesini barındıran açık kaynak bir oynatıcı. Bilgisayarınızın olmazsa olmazlarından biri. mp4, mov, mkv dahil hemen her formatta filmi izlemenize olanak sağlıyor. İndirin seveceksiniz.
7-Zip 4.65 (2009-02-03) for Windows / 913 KB http://www.7-zip.org/ Winzip, Winrar gibi sıkıştırma programlarının tek alternatifi. Sadece zip ve rar formatlı dosyaları değil, hemen her çeşit sıkıştırılmış dosyayı açan, minik ama süper bir "Open Source" programı. Kendi formatında yaptığı sıkıştırmanın üzerine yok. İsterseniz zip olarak ta sıkıştırma şansınız var. Hemen indirip kurun, sonra da bana şükredin.
|
|
|
|
|
|