Yazılan,  Okunan,  Kopyalanan,  İletilen,  Saklanılan, Adrese Teslim Günlük E-Gazete Yıl: 8 Sayı: 1.752

Sisteme gir!

Merhaba Sevgili KM dostu, hoşgeldiniz!

 2 Nisan 2010 - Fincanın İçindekiler


  • KUŞ KANADININ GÖLGESİNDE ... Seyfullah Çalışkan
  • YİTİRMEYE ALIŞMA KÜLTÜRÜ ... Hamdi Topçuoğlu
  • Gezdim Gördüm Öğrendim; İskoçya-3 ... Nevriye Hamitoğlu
  • ABD'den ikiyüzlülüğe devam... ... Cüneyt Göksu
  • İktidarın "Anayasa Tezi" ... Nuran Talay


  • Dost Meclisi, Tadımlık Şiirler, Biraz Gülümseyin, Kıraathane Panosu, Damak Tadınıza Uygun Kahveler

  •  



     Editör'den : Kılıf Dikimevi Sakinleri!..


    Merhabalar,

    Anayasa değişikliği ile yatıp kalkmaya başladığımızdan beri iktidarın inadının nedenini anlamaya çalışıyorum. Öyle ya, çok basit birkaç manevrayla, haksızken haklı, yanlışken doğru konuma gelmeleri pekala mümkün değil mi? Eğer amaç gerçekten bir yanlışı düzeltmek, demokratik anlamda adımlar atmak ve hatta kendi Dünya görüşünü yaygınlaştırmak ise ufak tefek tavizlerle, ekleme ve çıkarmalarla bunca tartışmanın daha baştan önüne geçmeleri mümkün olamaz mı? Mesela paketi parçalara bölmek, mutabakatın kesin olduğu bir sürü maddeyi Meclis içinde halletmek zor değilken bunu tartışmaya bile tenezzül etmemekteki amaç ne olabilir ki? Bunu sadece bir inatlaşma olarak görmek, bir iktidar egosu tatmini olarak açıklamak, ya da memleket sevdası olarak algılamak en başta iktidar partisine karşı haksızlık olur. Onları ciddiye almadığımızı gösterir ki, hiçbirimiz böyle bir yanlışa düşmeyiz. Tam aksine tüm eleştirilerin odağına koyduğumuz AKP'nin ciddiye alınması gerektiğini düşündüğümüz için tedirginiz.

    Gerilimin kaynağı, iddialarının aksine, uzlaşma zeminini ortaya koyamayan hükümet veya en doğru deyişle, Tayyip Bey'in bizatihi kendisidir. Tavrını belli etmiş bir muhalefete basın yoluyla gözdağı verip aynı anda görüş almayı talep etmek ciddiye alınası bir durum feğildir. Yukarıda sorduğumuz soruların cevabı var ama yok aslında. Bilinenin üzerinden geçmeye de hiç gerek yok. Seçimlerin adım adım yaklaştığı bir dönemde, asıl tartışılması gereken gündemin bir kenara atılıp, Anayasa değişikliğine yüklenilmesinin tek açıklaması olabilir, o da minareyi çalanların kılıfı dikme çabasında olmalarıdır. Sekiz yıllık iktidarlarının seçim sonrası sorgulanacak tonla icraatin beşiği olması zat-ı muhteremleri telaşa düşürmektedir. Böylesine hayati bir konu etrafında tek vücut olmalarından daha doğal bir şey yoktur. Hesap günü geldiğinde, kabahatlerinin üzerine sünger çekebilecek kadroyu oluşturmanın hazırlığındadırlar. Halkı da bu oyuna alet edip sorumluluğu paylaştırmak, dolayısıyla günahlarından arınmayı istemektedirler.

    Bir arkadaşımdan geldi eposta. Ağustos böceği ile karıncanın masalını günümüze pek güzel uyarlamış birisi. Adsız olduğundan yazarını bilemiyorum ama masaldır öyleyse anonimdir diyerek, okumayanlar için, haftasonu fıkrası olarak buraya alıyorum.

    "AĞUSTOS BÖCEĞİYLE KARINCA

    Karınca bütün yaz çalışır evini, yiyeceklerini hazır eder. Ağustos böceği de yan gelir yatar ve karıncayla alay eder, vur patlasın, çal oynasın yazı geçirir.

    Ve kış gelir...

    Karınca sıcacık yuvasında karnı tok bir şekilde kışı geçirirken, ağustos böceği bir basın toplantısı düzenleyerek, "Etrafta onca aç ve üşüyen varken, karıncalar nasıl bir vurdum duymazlıkla sıcacık yuvalarında yaşayabiliyorlar" diye olayı kamuoyunun vicdanına sunar.
    ATV, KANAL D, STAR, HABERTÜK, SHOW ve bir çok gazete zavallı aç ve açıktaki ağustos böceği ile karnı tok sırtı pek karıncanın resimlerini yan yana yayınlayarak tarafları tartışmaya davet eder.
    Türkiye olayın sokunu yasamaktadır.
    Nerededir bu devlet?

    YBKD (Yeşil Böcekleri Koruma Derneği)'nden bir temsilci VAKİT, AKİT, ZAMAN, YENİŞAFAK, SAMANYOLU, 24, ÜLKE TV'ye giderek 30 yıldır çektikleri sefaletin tek nedeninin sırf yeşil renkli olmalarından kaynaklandığını anlatır.

    Dünyanın en tanınmış Nobel adayı, yazarımız Orhan PAMUK ve tanınmış aydınlarımız olayı Avrupa düzeyinde protesto ederek Türkiye'yi kınarlar. Konu Bakanlar Kurulu'nda tartışmaya açılır ve Başbakan TGRT VE SAMANYOLU TV'ye verdiği özel demecinde "Daha önceki hükümetler tarafından bunca yıldır sorunları göz ardı edilen değerli ağustos böceği kardeşlerimizin bundan böyle huzur ve refah içerisinde yaşamaları için gerekenler yapılacaktır" der.

    Diğer yandan Reha MUHTAR karıncayı canlı yayına çıkararak, "Ey karınca!, kendi reklamını yapmak için zavallı bir ağustos böceğinin içler acısı durumundan yararlanmaya utanmıyor musun?" diye bir güzel haşlar.

    Ertesi akşam TEKE TEK'te ise "Ağustos böceğinden yürüttüğün para ve yiyecekleri nerede akladın, öt çabuk" diye Fatih ALTAYLI' dan bir güzel dayak yer.

    TARAF bundan talimat üzerine bir haber yapar.
    "Bunun tek suçlusu TSK...",

    "... belgeli Böcek Harekâtı / Senaryosu / Sendromu / Fiyaskosu / Cuntası / İhtilali / Planı /..." diye , balon uçurur.

    Karınca en sonunda çareyi yurtdışına kaçmakta bulur..

    Ve Ağustos Böceği onun evine yerleşir, yiyeceklerine konar, eşyalarının üzerine yatar ve refah içerisinde gül gibi yaşar gider.
    "

    ...

    Herkese güzel bir haftasonu dilerim. Esenkalın.

    Bir sonraki sayıda buluşuncaya kadar bulunduğunuz yerden bir adım öne çıkın. Sevgiyle...

    Cem Özbatur








     


    Seyfullah Çalışkan

     Deniz Fenerinin Güncesi : Seyfullah Çalışkan


      KUŞ KANADININ GÖLGESİNDE

    - Bana birkaç satır okusana.
    - Hangi Kitaptan?
    - Hangisinden olacak. Az önce masaya bıraktığın kitaptan.
    - O kitapta yazılanları sen beğenmezsin ki.
    - Neden beğenmeyecek mişim?
    Hep babası istediğinde ağırdan alırdı. Amacı babasının okumazlığını yüzüne vurmak değildi. Çünkü bazen böyle davrandığında babası ona para verirdi.

    Kitabı eline aldı. Rastgele açtığı sayfadan okumaya başladı. Kitabın sayfaları arasında sessizce duran kahramanlar konuşmaya başladı. Gelin olmaya hazırlanan genç bir kız babasına yalvarıyordu. "Beni tanımadığım o adama verme. Yaban ellere gönderme. Sizi özlerim, hasretinize dayanamam." Baba kızını ikna etmeye çabalıyordu. " Bu senin kısmetin yavrum, mahalledeki her kız senin yerinde olmak ister. Almanya bu kolay mı? İlk başlarda biraz sıkıntı çekersin ama sonra ömrün boyunca rahat edersin. İsteğin kadar paran olur. Evin, araban, her şeyin olur?"

    Kitap hüzünlü öyküler içinde yol alırken adam kitabın cümlelerinden uzaklaşıp kendi anıları içinde gezinmeye başladı. Kızlar, ah bu kızlar. Baş belası kızlar. Can parçası, ciğer köşesi kızlar. Neden kızlar daha çok acıtırdı babaların canını? Bu işte bir tuhaflık vardı. Oysa anne baba kuzucuklarını birbirinden ayırabilir mi? Kızlarını da canından öte sever, oğlanlarını da. Neden birine daha yufkadır yüreğimiz? Neden kızlar, ah kızlar, can kızlar, ciğer kızlar…

    Köyden bir yorgan bir döşekle gelmişlerdi. Birkaç da kırık dökük tencere tava... Ne karısının sandık dolusu çeyizi vardı. Ne de kendinin dedesinden kalma köstekli saati. Bütün duvarları briket, bütün duvarları sıvasız bir gecekondu kiralamışlardı. Üstleri başları perişan… İnsan içine çıkacak halleri yoktu. Kimse görmese, bilmese de karınları yarı aç yarı toktu. Karısı ve küçük kızı fıstık kırardı. Gece gündüz, her fırsatta… Ellerini takip edemez, taş ne zaman indi, ne zaman fıstığın ensesine yapıştı göremezdin. Makine gibiydiler. O kız okula gidemedi. O kız fıstık kırdı. Ünaldı'da, Yavuzlar'da, Ulaş mahallesinde onun gibi yüzlerce kız vardı. Yüzlerce kız günde on lira kazanabilmek için günde en az bir çeki fıstık kırmalıydı. Adam da boş durmadı. Hiçbir işe hayır demedi. Sadece şansı yaver gitmedi. Maaşlı bir iş tutamadım diye hala üzülürdü. O kız okumadı, o kız yedi yaşında büyüdü. On ikisinde kadın oldu. On dördünde amcasının oğluyla evlendi. Babasının iki çocuğu vardı. Onunkiler şimdiden dört oldu.

    Bu kızlar neden böyle içine zehir akıtır babaların. Keşke okuyabilseydi. Keşke bir işi olsaydı. Keşke keşke… Bir kere bile olsun babasına öfke ile bakmamıştı. Ne derse boyun eğmişti. Ah bu kızlar, kınalı kurbanlık kuzular. Çok pişman değildi adam. Pişman olsa kaç yazar. O zamanlar başkaydı aklı, şimdi başka. Bu gün olsa, zaman geriye akabilse elbette öyle yapmazdı. Yine fıstık kırardı Teslime, ama gözü açılsın, kafası çalışsın da isterdi. Bir yol bulunurdu, başka bir yol, yoksulluğa inat, başka bir yol. Mutlaka bulunurdu.

    Kitabın sayfaları çocuk sesiyle güzel dağlara, dereleri, uzak memleketlere varıyordu. Adam hiç farkına varmadı. Oğlunun okuduğu kitabın öykülerine anne da kapılmıştı. Gecekondunun mutfak kapısına dayanmış ağlıyordu. Anneler böyledir. Her şeye ağlarlar. Cümleler onlara ait değildi. Oturdukları sokakları, mahalleyi, insanları anlatmıyordu. Kadın kısmının vidaları gevşek olur . Her şeye ağlarlar. Adam karısının ağladığını görünce canı sıkıldı. Oturduğu minderin üzerinden kalkıp kapısının arkasındaki çiviye asılı ceketini alıp evden çıktı. "Ben kahveye gidiyorum,"dedi. "Bu ev hepten ağlak dolu."

    "Nehrin üzerinde uzun demir ayaklı kocaman bir köprü vardı," dedi çocuk. Babası gittiği halde kitabı okumaya devam ediyordu. Çünkü annesinin dinlediğini görüyordu. O çıkarıp para vermezdi ama yine de okumaya devam etti. "Kadın en süslü elbiselerini giydi. Karalıkta köprünün ortasına kadar yürüdü. Demir çaprazların arasından kendini sulara bıraktı. Almanya, para, araba, ev ve zenginlik geride kaldı."

    O Köprünün üzerinden otobüsler, kamyonlar, otomobiller geçerdi. Köprü iki katlıydı. Karayolunun altından geçen bir demiryolu vardı. Gece olunca köprünün üzerinde ışıklar yanardı. Köprünün başlangıç ve sonundaki kocaman beton saksılarda ateş kırmızısı sardunyalar açardı.

    Seyfullah
    seyfullah@kahveciyiz.biz


    Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


    10,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,00
    5 Kahveci oy vermiş.

     


    Yazdırmak için tıklayınız.

     


    Hamdi Topçuoğlu

     Kahveci : Hamdi Topçuoğlu


      YİTİRMEYE ALIŞMA KÜLTÜRÜ

    Gecenin bir saatinde sevdiğim bir kardeşim aradı. Kendisi, hem sıkı bir Fenerli hem de CHP'de yerel siyaset yapan biridir. Asıl amacının Galatasaray'la ilgili birkaç sözcük söylemek olduğunu biliyordum. Ama o soruyu dolambaçlı sordu:

    - Yahu, ağabey ne olacak bu Türkiye'nin hali?

    - Efkarlıyım, üstüme gelme, dedim.

    - Olsun ağabey, bir başka sefer de Galatasaray yener, dedi.

    - Yenemez, dedim.

    - İyi oynadınız; Galatasaray da sahada olmanın hakkını, verdi…

    Güya taşlarını ince ince yerleştirecekti.

    - Kazanan haklıdır. Çünkü o kazanmak için gerekeni yapmıştır. Kaybeden bunu becerememiştir.

    - Çok karamsarsın, dedi bu kez.

    Sesimi çıkarmadım. Bu kez sözü değiştirdi…

    - Başbakan, ta Libya'dan veryansın etti bu kez. Ne hakimler, savcılar kaldı, ne muhalefet. İsrail de başbakanın hışmından nasibini aldı yine.

    - Sen AKP'nin delegesi misin, CHP'nin mi, diye sordum.

    Şaşaladı.

    - Liderinizden sempatizanına hepiniz kendinize ait bir şey söylemeyi bir türlü öğrenemediniz. Yıllardır hep başkalarının söylediklerine bağlı politika yaptınız, diye yükleniverdim.

    - Yalnız karamsar değil, kızgınsın da dedi.

    Belli ki telefon açtığına pişman olmuştu.

    - Evet, hem karamsar hem de kızgınım. Hem Galatasaray'ın sürekli yenilmesinden hem yıllardır oy verdiğim partinin bir türlü iktidara gelememesinden. Yaşım geldi 60'a. Şunun şurasında kaç oy daha kullanabileceğim ki. Kararım kesin, bu kez oyumu iktidar olacak partiye vereceğim.

    Makineli tüfek gibiydim. Ama o sözümü yine de kesiverdi:

    - Öyleyse saf mı değiştiriyorsun, diye sordu bu kez.

    - Niye saf değiştireyim, diye sordum ben de.

    - Eee, oyunu iktidar olacak partiye vereceğine göre?

    - İşte, dedim, sorun burada. İktidar olabileceğinize siz inanmıyorsunuz ki halk sizi iktidara getirsin. Genel Başkanınız seçimlere onca zaman olmasına karşın kimlerle koalisyon yapabileceğini ilan etti bile. Tek başına iktidar olmak yükü kendilerine ağır geliyor olmalı. Milletvekilliği de parti liderliği de garanti. Nasıl olsa yanımdaki üç beş adamımla mecliste grup kurarım. Akşam başbakan bir şey söyler, ertesi gün ben onu eleştiririm. Böyle bir beş yıl daha geçiririm. Siyasette bundan rahatıi can sağlığı…

    Bir şey söylesin diye bekledim, söylemedi. İçimdeki ezikliğin, bıkkınlığın acısını çıkarır gibiydim.

    - Ben ömrüm boyunca inandığım dünya görüşüne yakın parti olduğu için size oy verdim. Her oy sandığına gidişimde düşüncemin iktidar olacağına inancımın bu partinin başındakilerden daha güçlü olduğunu biliyordum. Tıpkı Galatasaray seyircisinin takımlarının Fenerbahçe'yi yenme umudunun oyunculardan, yöneticilerden ve teknik kadrodan daha yüksek olması gibi bir şeydi bu.

    - Bu kongrede göreceksin neler olacak, dedi arkadaşım.

    Acı acı güldüm.

    - Dikkat et! Baykal ve taraftarları bu sözlerini duymasın. Seni salona bile sokmazlar.

    Telefonun öteki ucunda, keşke telefon açmasaydım dediğinden emindim. Değil mi ki yaramı kanatmıştı, ona acımayacaktım

    - Partiniz, dünya ekonomik krizin içindeyken, işsizlik ülkede tavan yapmışken yoksullar ve işsizler için politika üretmek yerine iktidar yapmadı - yapamadı gevelemeleriyle uğraşıyor.

    - Çok ağır konuşuyorsun, dedi, bu kez.

    - En başta siz inanmıyorsunuz partinizin iktidara geleceğine. Partinizin bu yönetim kadrosuyla iktidara gelemeyeceğini bile bile aynı adamları partinin başında tutmayı partili olmanın asli görevi sayıyorsunuz.

    - Beni biliyorsun, dedi

    - Bildiğim gibiysen gereğini yap. Eğer partinizin iktidara gelmesini istiyorsanız, parti yönetiminize iktidara gelme inancıyla ve arzusuyla dolu insanları seç.

    - Bir oydan ne çıkar, dedi yılgın, bezmiş.

    - Her şey birle başlar, dedim ona. Sen yönetimi değiştirecek "bir" olmazsan ben artık size oy vermeyecek "bir" olacağım. "Bir"in değerini fark edeceksin dedim.

    Gece en koygun anlarına girmek üzereydi. Telefonu kapattım. Divana uzandım. Beş maymun öyküsünü anımsadım:

    "Bir kafese beş maymun,kafesin ortasına da bir merdiven koymuşlar. Merdivenin tepesine kocaman muz kangalları asmışlar.Ancak hangi maymun muzlara ulaşmak için merdivene adım attıysa üzerine derhal soğuk su sıkmışlar. Bir süre sonra suya gerek kalmamış. Çünkü muzlara yönelen maymunu, arkadaşları yaka paça indirip bir güzel dövüyormuş.

    Deneyi burada bırakmamışlar.

    Maymunlardan biri dışarı alıp yerine başka bir maymun koymuşlar. Bu maymun muzlara almaya giriştiğinde eski maymunlar tarafından yaka paça indirilmiş. Bir güzel de dövülmüş.

    Daha sonra ıslanmış maymunlar tek tek değiştirilmiş. Her yeni gelen muza yöneldiği an , öncekiler tarafından bir güzel dövülmüş. İşin en ilginç yanı yeni maymunu en çok dövenin kendisinden bir önce gelen maymun olmasıymış.

    Şimdi muzlar yine orada, merdivenin başında, asılıymış. Ama hiçbir maymun o muzları yemeye kalkışmıyormuş."

    "Bu halk size 60 yıldır iktidar yüzü göstermedi" diyen ağlak adam, hem bir gerçeği dile getiriyor hem de ülkenin içinde bulunduğu durumun sorumlularının kimler olduğunu veciz bir şekilde itiraf ediyordu. Ama yitirmeye alışmış olanların bunu ne anlayabilme ne de sorgulayabilme becerileri vardı.

    Hamdi Topçuoğlu
    egerem@yahoo.com


    Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


    10,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,00
    3 Kahveci oy vermiş.

     


    Yazdırmak için tıklayınız.

     


    Nevriye Hamitoğlu

     Kahveci : Nevriye Hamitoğlu


      Gezdim Gördüm Öğrendim; İskoçya-3

    İskoçya'nın kuzeyinde deniz kenarında kurulmuş eski ve küçük bir kasaba olan Dundee'ye gidiyoruz. Hava kararmak üzere. Burada hava, kış mevsimi olmasıyla beraber kuzey bölge olduğu için erken kararıyor, saat daha dört. Otobüs camından, yanından geçtiğimiz köylere, alabildiğine uzanan geniş topraklardaki büyük çiftliklere bakıyorum. Stirling, Pert ve sonunda Dundee… Stirling bölgesinden geçerken Edi bize uzakta görünen ve yüksek kayalıkların üzerine ihtişamla oturtulmuş 12.yüzyıla ait Stirling şatosunu gösteriyor. Dürbünüm olmadığı için üzülüyorum o anda ama bu şatoyu uzaktan görmek bile güzel. İskoçya şatolarla dolu. Yol üzerlerinde, büyük ormanların ardında, uzaktan yakından görülebiliyor. Hepsi de bir zamanlar birbirine akraba olan küçük krallıkların şatoları… Onlara bağlı civardaki köyler, hala ayakta ve insanlar buralarda yaşıyor. Eski taş evler aynen duruyor. Bu evlere hayranlıkla bakıyorum. Camlarından dışarıya yansıyan ışıkları, yerdeki beyaz karı parlatıyor. Bahçelerindeki ağaçlar noel için süslenmiş; duvarlarda, pencere pervazlarında renkli ışıklar yanıp sönüyor. Noel babanın hediyeleri koyması için büyük kırmızı çorapların asıldığı pencerelerin çocuklara ait olabileceğini düşünüyorum. En ilginci de evlerin içindeki süslü noel ağaçları pencerelerin kenarına konulmuş, dışarıdan geçen herkes görebiliyor. Gördüklerim yeniyıl kartpostalı gibi ve sanki bir noel masalı içindeyim.

    Dundee kasabasına geldiğimizde bizi, rıhtımda duran büyük bir yelkenli gemi karşılıyor. Akşam karanlığında ışıklandırılmış olduğundan onu görebiliyoruz. Korsan gemilerini andırıyor. Kaptan Scott'ın keşif gemisi şimdi müze olarak kullanılıyormuş. Noel zamanı kapalı olduğu için girmek kısmet olmadı. Otobüsten inince soğuk ama hoş bir rüzgar çarpıyor yüzümüze. Başımı gökyüzüne kaldırıyorum, dolunay yusyuvarlak parlıyor. Burası da eski evlerin olduğu tarihi görüntüsüyle sanki mistik bir kasaba. Edi otobüs terminalinde taksi çağırıyor. Aman Allahım, o da ne? İskoçya, eski tarihlere ait film setinde mi dolaştırıyor bizi? Taksiler de eskiden kalma siyah renkli arabalar. Belki 1960 ya da 1940 tam bilemiyorum daha da eski olabilir. Tipik göbekli bir İngiliz adam, şöför koltuğunda oturmuş, arabaya bindiğimizde bize sevimli bir şekilde "merhaba" diyor. Biz de karşılık verdikten sonra hareket ediyoruz. Eve geldiğimizde de aynı sevecenlikle "iyi akşamlar" diyor. Yol üzerinde taş bir binanın önünde duruyoruz. Kapısı yine tersten açılıyor, dar merdivenleri çıktıktan sonra ikinci katta bizi Katya karşılıyor. Ev sıcacık, içimden hasta olmayacağımız için şükrediyorum. İnsan, bilmediği bir yere giderken düşünceler içinde kalabiliyor. Acaba ev sıcak mı? Bizi karşılayacak insanlar nasıl? İstenmeyen bir misafir olabilir miyiz? Yemek kültürlerine ayak uydurabilecek miyiz? Genel temizlik ihtiyaçlarının karşılanmasında problem yaşanabilir mi? Bu kadar düşünce tabii pimpirik insanlar için geçerli, ama ister istemez düşünülüyor. Aslında ben o kadar da pimpirik değilimdir. Gittiğim ortama kolay uyum sağlarım. Zaten bir misafirliğe gittiğinizde, misafir olduğunuz evin kurallarına ve yaşam şartlarına iyisi ile kötüsüyle ayak uydurmak ve kabul etmek zorundasınızdır. Ben böyle düşünüyorum. İskoçya'da kaldığımız bu evde hiç tahmin etmediğim kadar güzel bir misafirlik geçirdim. Katya, bizim için tavuk sote hazırlamış ve yanında da salata. Leziz yemeği için ona teşekkür ettik. Ev temiz, düzenli ve en önemlisi sıcaktı. Soğuk bir ülkede ihtiyacınız olacak en önemli şey ısınmaktır. Oldukça yüksek ve işlemeli tavanlar burada uzun bir tarih yaşandığına dair ipucu veriyor. Oturma odasını çok beğendim, eskiden kullanılmış olduğu belli ama günümüzde daha modern dizayn edilerek elektrikli ışıklandırma yapılmış gerçek bir şöminesi var. Sade mobilyalar ve büyük bir pencere. En güzeli de pencereden karla kaplı bahçe ve bahçenin tam ortasına dikilmiş süslü büyük bir noel ağacı görünüyor. Yemekten sonra biraz muhabbet ediyoruz. Gittiğim İngilizce kurslarında öğrendiklerim biranda dilimden akıveriyor Katya ile konuşurken. Çünkü o Türkçe bilmiyor. Bildiğim kelimeleri cümleler halinde dizmek için kendimi daha önce hiç bu kadar zorlamamıştım, ama başarıyorum. Katya ile anlaşıyoruz. Katya, Estonyalı güzel bir kız. Sarı saçları, mavi boncuk gözleri ve pembe yanakları var. Ailesi Estonyada, o okumak için Dundee'deki üniversiteye gelmiş ve burada Edi ile tanışmış. İkisinin de okulu bittiğinde iş bulup burada yaşamaya karar vermişler. Katya, Sosyal hizmetlerde çalışıyor. Önceden belirlenmiş evlere gidip yaşlıların bakımlarına yardımcı oluyor; onlara bazen yemek yapıyor, çay ve ilaç servisi yapıyor, çiçeklerini suluyor, bazen banyolarında yardımcı oluyor… Sadece yaşlılara yaptığı bu kutsal hizmet -ki benim için öyle- bazen yorucu olsa da bazen zevkli olabiliyor. Yaşlı insanların hayatlarına dair değişik hikayelerini öğrendiğinden eminim. Hayat hikayelerine meraklı biri olarak ben ona imreniyorum. Ama sonra işin zor kısımlarını düşündüğümde ona dönüp "Sen bir meleksin" diyorum. O da bana aynen cevap veriyor "Evet, ben bir meleğim." diyor. Gülüyoruz. Katya, boş zamanlarında Rusça dilini kullanarak, başta Edi olmak üzere, Rusça öğrenmek isteyenlere dil öğretiyor. Edi ise daha önce belirtmediğimi biliyorum, asıl adı "Erdoğan", bir Türk terzisinin yanında çalışıyor. Bulgaristan'daki lisans eğitimini tamamladıktan sonra mastır yapmak için İskoçya kapısı açılıyor ve değerlendiriyor, sonra da burada kalıyor. Edi'nin para kazanmak için çok işi var. Terzicilik, Bulgarca çevirmenlik ve rehberlik, Türkçe öğrenmek isteyen İskoçlara da dilimizi öğretiyor. Bazen de küçük çapta ticaret ile uğraşıyor. Bu kadar çeşitliliğin yanında Edi ve Katya hayatlarından memnunlar. Edi'nin tek şikayeti Türk yemeklerini çok fazla özlemiş olması. Diyor ki: "Burada aynı malzemelerle bir Türk yemeği yap, aynı tadı kesinlikle alamıyorsun. Memleketin yemekleri çok lezzetli, meyve sebze çok bol. Burada yediklerimiz saman gibi tatsız ve tuzsuz. Dayanıklı olmaları için ilaçlanmış." Bunları duyunca düşünüyorum, oysaki biz ülkemizde her gün satın alıp yediğimiz sebze ve meyvelerin aşırı hormonlu olduklarından yakınıyoruz. Edi, laf arasında mantıyı çok özlediğini söylüyor. Fırsat bulursam ona mantı yapacağıma kendi kendime söz veriyorum.

    İskoçya, Dundee'de ilk gecemiz. Burası bana beyaz bir rüya gibi geliyor.

    Nevriye Hamitoğlu
    nevriye.h@hotmail.com



    Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


    10,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,00
    4 Kahveci oy vermiş.

     


    Yazdırmak için tıklayınız.

     


    Cüneyt Göksu

     Gezgin Kahveci : Cüneyt Göksu


       ABD'den ikiyüzlülüğe devam...

    Obama geldi hoş geldi; geleli bir yıl oldu ama şu ana dek hep "eli boş" geldi. Geçen hafta kongrede yaptığı konuşmasında işsizliği birinci sorun olarak ele aldığını, yeni iş alanları yaratmak adına "ülke içinde üretimi" arttırmanın yine birinci önceliği olduğunu söyledi. Yani kısaca diyor ki, artık ucuz işgücünün kullanıldığı Çin'deki ve Uzak Doğu'daki üretimi azaltıp, ülke içinde daha çok üretmeliyiz ki, hem işsizlik hem de getirdiği sorunlar azalsın.

    Ne güzel, ne kadar "sosyalist" ve "akılcı" bir yaklaşım!

    Oysa küreselleşmeye ve ABD'ye bel bağlayan liberaller ile AB'li solcular, Obama'nın dediklerini onlarca yıldır söyleyenleri çağdışı olmakla, geri kalmışlıkla suçladılar.

    Tabii Obama bunları söyleyip, kendi vatandaşlarına, özellikle işsiz kesime, şirin gözükmeye çalışırken, başkandan bağımsız işleyen ABD'nin derin devlet dış politikası ikiyüzlü çalışmalarına aralıksız sürdürdü.

    Haiti'de deprem oldu. ABD'nin terörist ülkeler listesine aldığı Küba deprem yaralılarının daha hızlı taşınabilmesi için hava sahasını ABD uçuşlarına açtı. Küba'nın uluslararası kamuoyuna yaptığı çağrıya uyan İspanya, Meksika ve Venezuela başta olmak üzere çok sayıda ülkeden sağlık ekipleri Haiti'de el ele verip çalıştılar, hayat kurtardılar.

    Haiti'deki trajedinin tam ortasında kimsenin neden ve nasıl olduğunu bilemediği bir olay gerçekleşti. ABD Deniz Kuvvetlerine ait 82. Hava İndirme Alayına bağlı askerler Haiti'ye çıkartma yaptı; Ne Birleşmiş Milletler ne de ABD hükümeti bu konuyla ilgili olarak dünya kamuoyuna tatmin edici bir açıklama yapmadılar. Uzaklardan, Çin, İzlanda tonlarca malzeme gönderdi, ABD ise 10.000 deniz piyadesiyle kaş göz arasında adayı işgal ediverdi.

    Bir başka ikiyüzlülükse, bilişim alanında gerçekleşti. Zaten 50 yıllık ABD Ambargosu ve ABD'nin Uluslararası Telekomünikasyon Birliği'nin kurallarını görmezden gelmesi yüzünden, internet erişimini pahalı ve yavaş uydu sistemiyle yapmak zorunda kalan Küba'nın, ABD'deki en büyük açık kod kaynağı SourceForge'a erişiminin engellendiği haberi geldi. Bu durumda Küba sayfada yer alan programları indiremeyecek ve orada bulunan açık kodlardan faydalanarak yazılım geliştiremeyecek. Bu uygulama Açık Kaynak Kod geliştirmenin özüne tamamen aykırı olduğu gibi, o özün karşısında durduğu "ayrımcılık" olgusunu da destekler nitelikte.

    Çelişkiler çok açık, ikiyüzlülük de! Küba'da internet kullanımının yeterince serbest olmamasını eleştirken, Kübalıların internete sınırsız erişimini teknik olarak engellemek için elinden geleni yap!

    Olan bitenler ne ilk ne de son. ABD'nin küresel imparatorluğunu ayakta tutmak için daha çok oyun dönecek, Obama sadece bir figüran, sorun daha derinlerde!

    Cüneyt Göksu
    Cuneyt.Goksu@Gmail.com


    Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


    10,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,00
    2 Kahveci oy vermiş.

     


    Yazdırmak için tıklayınız.

     


    Nuran Talay

     Kahveci : Nuran Talay


      İktidarın "Anayasa Tezi"

    Hükümetin, Anayasa'da değişiklik yapılmasını öngören "AKP maddeleri yasa teklifi" TBMM Başkanlığı'na sunuldu. Yasa teklifi ilk günkü değerlerini koruyarak, günlerdir tartışılan maddeler kendinden taviz vermeden resmen TBMM'de.

    Peki, bundan sonra ne olacak. Türk siyasetini, demokrasisini ve hukuk anlayışını tümden değiştirmeye yönelik teklif onaylanacak mı, onay çıkmazsa halk oylamasına sunulacak mı, bundan sonra ki süreçte neler olacak verilen "Anayasa Tezi" başarılı bulunacak mı, hep birlikle göreceğiz.

    Anayasa'da değişiklik yapılmasını öngören yasa teklifini Başbakan'ın tez ödevi olarak değerlendirmemin nedeni, teklif edilen yasaya karşı çıkan, eleştiren, hukuk ile bağdaştırmayanlara karşı yapılan savunusundandır.

    Önerilen maddeler kişisel veya özel değil, toplumu ve bundan sonraki süreci ilgilendiriyor. Hal böyleyken kişisel kariyer kararı alırmış gibi eline tebeşiri alıp olmadı bunu beğenmedim üstünü çiz-değiştir yaklaşımı tamamen bireysel bir yaklaşımdır. Ve bu yaklaşım ülkenin bütününü düşünmekten uzak, para bende düdüğü de ben çalarım mantığıyla hareket ederek "sivil darbecilik" oynamaktır.

    Anayasa Mahkemesinde,
    Yargıtay'da,
    Danıştay'da,
    YÖK'te,
    Yüce Divan'da,
    HSYK'da,
    Devletin diğer kurum ve kuruluşlarında çoğunluk olarak hükümetin seçtiği kişiler görev alsa ne olur almasa ne olur?

    Hükümet seçince görevlerini daha iyi mi yapacaklar veya verecekleri kararları "özgür irade" ile mi alacaklar? Mevcut sistemde bu sağlanamıyor demek mi isteniyor? Bu kadrolaşma aşkı nereye kadar…

    Anayasa'da illaki bir değişiklik yapılacaksa bunu kişisel siyasi toplum durumuna göre değil, hangi siyasi parti iktidarda olursa olsun, hangi dönemde olursak olalım kazanılmış değerler ve ilkelerimiz ile bağdaşan bir biçimde olması durumu muhafaza edilmelidir.

    . . .

    Elektronik Postama gelen bir mesaj mevcut durumu gayet güzel özetliyor aslında.

    (…) Kalp cerrahi

    Dünyanın en ünlü kalp cerrahinin arabası bozulmuş. Arabasını tamire götürmüş. Tamirci arabanın kaputunu açmış ve kalp cerrahına dönerek:

    -"Size bir şey soracağım neredeyse ben ve siz ayni isleri yapıyoruz. Mesela ben simdi itina ile kaputu açacağım bir bakışta problemin nerde olduğunu anlayacağım, kapakçıkları temizleyeceğim, gerekirse kabloları, motor yağını değiştireceğim, hatta çok gerekli ise motoru çıkarıp yerine yenisini takacağım. Söylesenize nasıl oluyor da siz binlerce dolar kazanıyorsunuz ama ben meteliğe kursun atıyorum?"

    Bunun üzerine cerrah tamircinin kulağına eğilmiş ve söyle demiş:

    -"Bunların hepsini motor çalışıyorken yapmayı denesenize!" (…)

    . . .

    Marifet değişimde değil işleyen sistemdeki aksaklıkları, sistemi kilitlemeden, durdurmadan veya fişini çekmeden yürütmekte ve yüceltmektedir.

    Nuran Talay
    Nuran.Talay@PolitikaDergisi.com


    Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


    10,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,00
    2 Kahveci oy vermiş.

     


    Yazdırmak için tıklayınız.

     


     Dost Meclisi


    Kahve Molası, siz sevgili kahvecilerden gelen yazılarla hayat bulmaktadır.
    Her kahveci aynı zamanda bir yazar adayıdır.
    Yolladığınız her özgün yazı olanaklar ölçüsünde değerlendirilecektir.
    Gecikme nedeniyle umutsuzluğa kapılmaya gerek yoktur:-))
    Kahve Molası bugün yaklaşık 6.000 kahvecinin posta kutusuna ulaşmıştır.


     


     Tadımlık Şiirler


    KARŞINDA

    Yüreğimin sancısı olur kalırsın
    Sana gelen yollarda anılır ölümüm
    Yüreğimin sancısı olur kalırsın
    Dilim söylemezse aşka dair sözleri

    Yüreğimin sancısı olur kalırsın
    Ölüm sana dair kaç hecedir
    Yüreğimin sancısı olur kalırsın
    Sevda yosunlarının ortasında

    Yüreğimin sancısı olur kalırsın
    Duruşun içime sensizlik saçarken
    Uzanamazsa ellerim ellerine
    Yüreğimin sancısı olur kalırsın

    Ahmet Yılmaz Tuncer

    Yazdırmak için tıklayınız.

     


     Biraz Gülümseyin



    KMTV Sunar...

     


     Kıraathane Panosu



    Polygon Web Studio


    Yazarlarımızın Kitapları


    Merih Günay
    "Martıların Düğünü"

    Nesrin Özyaycı
    "Işık -II-"


    Temirağa Demir
    "Her kardan Adam Olmaz"


    Şadıman Şenbalkan
    "Şehit Analarımızın Çığlıkları"

    Hatice Bediroğlu
    "Düş Kuruyor Gece"

    Cüneyt GÖKSU
    Serpil YILDIZ

    "KÜBA - SARI SICAK BİR PENCERE"

    Merih Günay
    "HİÇ"

    Feride Özmat
    "Yanlış Zaman Hikayeleri "

    C.Eray Eldemir
    "Uzak İklimler"

    Temirağa Demir
    "Edepli Fahişeler"

    Ellerin Söylüyor Sonsuzluğu
    Feride Özmat
    "Ellerin Söylüyor Sonsuzluğu"

    Nesrin Özyaycı
    "ÖLMESEYDİ"

      Yitik Ada Günceleri
    Feride Özmat
    "Yitik Ada Günceleri"
     


    İstanbul için Son Hava Durumu
    ISTANBUL ISTANBUL
    Ankara için Son Hava Durumu
    ANKARA ANKARA
    İzmir için Son Hava Durumu
    IZMIR IZMIR
    Kaynak: http://www.meteor.gov.tr


     


     Damak tadınıza uygun kahveler






    http://kahvemolasi.ourtoolbar.com/
    Beklenen Araç Çubuğu hizmetinizde:-)) Kahve Molası Araç Çubuğu (Toolbar) gelişmeye açık olarak kullanıma açık. Bir kere download edip kurmanız yeterli. Bundan sonra ki tüm güncellemeler gerçek zamanlı olarak tarayıcınızda görünüyor. Kahve Molası'nın tüm linklerine hızla ulaşabildiğiniz gibi, Google Arama, KM'den mesajlar ve en önemlisi meşhur "Dünden Şarkılarımız" artık elinizin altında. Sohbet için özel chat bile olduğunu eklemem gerekir. Son derece güvenilirdir. Virüs içermez, kişisel bilgi toplamaz. Bizzat tarafımdan pişirilip servise konmuştur. Yükleyip kullanın, geliştirmek için önerilerinizi yollayın.

    GOM Player 2.1.21.4846 Released [2009 11/05] / Windows / 5.77 MB http://app.gomplayer.com/gom/GOMPLAYERENSETUP.EXE
    Bilgisayarınızdaki tüm media oynatıcılarının yerini almaya namzet bir Media Player. Gerekli codecleri kendisinin arayıp bulması gibi özellikleri var. Hemen her çeşit medyayı rahatlıkla izleyebiliyorsunuz. Ve bedava. Mutlaka yükleyip kullanın derim.

    VLC media player for Windows / V.1.0.3 / 17 MB
    http://www.videolan.org/
    İçinde tüm codec kütüphanesini barındıran açık kaynak bir oynatıcı. Bilgisayarınızın olmazsa olmazlarından biri. mp4, mov, mkv dahil hemen her formatta filmi izlemenize olanak sağlıyor. İndirin seveceksiniz.

    7-Zip 4.65 (2009-02-03) for Windows / 913 KB
    http://www.7-zip.org/
    Winzip, Winrar gibi sıkıştırma programlarının tek alternatifi. Sadece zip ve rar formatlı dosyaları değil, hemen her çeşit sıkıştırılmış dosyayı açan, minik ama süper bir "Open Source" programı. Kendi formatında yaptığı sıkıştırmanın üzerine yok. İsterseniz zip olarak ta sıkıştırma şansınız var. Hemen indirip kurun, sonra da bana şükredin.

     


    KAHVE MOLASI ABONELERi Google Grubuna üyesiniz. İlginize teşekkür ederiz.

    ABONELiKTEN AYRILMAK İÇİN :
    KM-abone+unsubscribe@googlegroups.com
    (Gönderdiğiniz mesajın abone olduğunuz adresten gittiğine emin olunuz.)

    ÜCRETSİZ ABONE OLMAK İÇİN :
    Google Gruplar KAHVE MOLASI ABONELERi grubuna kayıt ol
    E-posta:


    Arkadaşlarınıza önermek ister misiniz?


    Uygulama : Cem Özbatur
    2002-23©KAHVE MOLASI - Her hakkı saklıdır. Yayın İlkeleri

     






    Arkadaşlarınıza önerir misiniz?

    Yazılarınızı buradan yollayabilirsiniz!



    SON BASKI (HTML)

    KAHVE YANINDA DERGi

    Hoşgeldiniz
    Arşivimiz
    Yazarlarımız
    Manilerimiz
    E-Kart Servisi
    Sizden Yorumlar
    KÜTÜPHANE
    SANAT GALERiSi
    Medya
    İletişim
    Reklam
    Gizlilik İlkeleri
    Kim Bu Editör?
    SON BASKI (HTML)
    YILDIZ FALI
    DÜNÜN
    ŞARKILARI





    ÖZEL DOSYALAR

    ATA'MA MEKTUBUM VAR
    Milenyumun Mandalı
    Café d'Istanbul
    KIRKYAMA
    KIRK1YAMA
    KIRK2YAMA
    KIRK3YAMA
    ZAVALLI BİR YOKOLUŞ
    11 EYLÜL'ÜN İÇYÜZÜ
    Teröre Lanet!
    Kek Tarifleri
    Gezi Yazıları
    Google
    Web KM




    Pata Pata
    Miriam Makeba









    Fincan almak ister misiniz?
    http://kmarsiv.com/sayilar/20100402.asp
    ISSN: 1303-8923
    2 Nisan 2010 - ©2002/23-kmarsiv.com