|
|
|
Editör'den : Eyjafjallajökull!.. |
İyi haftalar,
İsme bak hizaya gel. Sen gel milletin canına oku ama hiçkimse adını doğru dürüst söyleyemesin. Birkaç zaman sonra da unutup gitsin.
Bunca derdin tasanın arasında bir yanardağ patlaması eksikti o da başımıza geldi. Türkçe okunuşuyla Eyyaf-yalla-yöküll yanardağı bizim evin içinde de patladı maalesef. Evimizin dış ilişkilerden de sorumlu hanım başbakanı bir konferansa katılmak üzere Cuma günü Budapeşte'ye uçtu. İner inmez konferansın iptal edildiğini, dönmek için uçak sorduğunda da alanın uçuşlara kapandığını öğrendi. Durumun daha da vahim hale dönüşmesinden haklı olarak ürken sevgili hanım başbakanım da dönüş için yollar aramaya başladı. Budapeşte Selanik otobüsü Sırp vizesine takılınca, son çare demiryoluna yöneldi. Budapeşte-Bükreş, Bükreş-İstanbul aktarmalı, banliyöden hallice trenlerle 37 saatlik maratonuna başladı. Şu sıralar trende, sabah sekiz sularında bizim karasularına varmış olacak. İşin özü, teknoloji nereye varırsa varsın, aslolan doğanın gücüdür. İsterse, adamı 2 saatlik yola götürür, 37 saatte döndürür. Dalga geçmeye gelmez, şakadan hiç anlamaz.
Meteoroloji her ne kadar bize ulaşması Salı'yı bulacak diyorsa da siz inanmayın. Şu sıralar toz bulutu Karadeniz üzerinden Trakya'ya ulaşmış durumda. Dua edelim, rüzgar dönsün, yağmur yağmasın. Siz siz olun doğayı ciddiye alın, işiniz yoksa dışarı çıkmayın. Çıkarsanız da şu domuz gribi için zulaladığınız maskeleri paketlerinden çıkarıp takın. Ben sabah Sirkeci'de, yakamda karanfil, elimde papatya başbakanımın trenini bekleyeceğim, işiniz yoksa beklerim. Tozdan, dumandan, asitten uzak günler dileğiyle, az patlamalı yanardağları sizlerle olsun. Hoşçakalın.
Bir sonraki sayıda buluşuncaya kadar bulunduğunuz yerden bir adım öne çıkın. Sevgiyle...
Cem Özbatur
|
|
Kahveci : Kemal Beşgül HİÇ |
|
Bazen aynı şanssız kumarbazlar gibi yanlış seçimler yapıp değmeyecek şeylere yatırım yapar harcarsınız kendinizi...
öyle bir harcarsınız ki üstüne bu kadar değer binen şey kendini BİRŞEY sanır...
yitip gittiğinizde onunla ve o kaldığında bedeninde tek başına!..:
Belki bir daha böylesine Değer göremeyeceğini anladığında işte o olduğu şey olmuştur aslında..
bir HİÇ...
Hiç'ler ve Hiç birşey için insan kendini harap etmemeli...
Kemal Beşgül
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
Yazdırmak için tıklayınız.
|
KAR VURMUŞ GÖZLERİNE...
Deli serzenişlerde yine beynim…Kar vurmuş gözlerime, nedendir bu beyazlık? Susuz kalmış yağmurlu gecelerim, bir fırtınanın ardında toprak kokuyor gökler.
Hangi fırsatın yaşamında, takılmış samanyoluna yıldızlarım. Bir yanıp bir sönen ışıkların koynunda vurgun yemiş parçalanmış bakışlarım…Korkusuzmuyuz hani dilimizin söylediği gibi. Yoksa ıssız sokakta yürürken, arkanda düşen kuru yaprağın sesinde bile nedendir dönüp bakışların…Ey sözlerine söz geçiremeyen insanlar, bağırışlarındaki kavgalar, söylemlerin seni yormadımı.
Anlamadığın noktalarda virgüller bırakırım sana, cümlelerini bitiremezsin nefesin kesilene kadar…İmanın kadar şerefli olsun benliğin, onurunu yerlere serme ki kaygılı olmasın geleceğin.
Görüyormu bakarken gözlerin…? Hangi yıllarda kaldı çocukluğun…?? misket oynayıp, ip atladığın zamanlarda idrak edebiliyormuydun ki hayatın ceremesini çekiyormuydun da çocukluğumu yaşayamadım diyorsun…
Hep çocuksun aslında yaşatmak istediğin kadar yaşar yüreğinde çocuk…Bıraktığın, aldattığın aldatıldığın aşklarını at beyninden. Geçmişlerde takılan kancalar geleceğini felç eder.
Kelimelerim harflerimin birleşimiyle anlatıyorsa söyleyeceklerimi; harflerim çok birleşecek noktaların konmadığı nice cümlelerde….
Elif Altınören
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
Yazdırmak için tıklayınız.
|
|
Kahveci : H.Tugay Madanoğlu Bilinmeyen ve Üst olana |
|
ben iki kişiyim işte
serkeş ve ben
bir de dostumuz var
adı zerdüşt olan
sonlu ya da sonsuz
bilmediğimiz bir yoldayız
bir durak var
soruyoruz herkese
soruların ardından
kaçıyor herkes
bilmiyorum diyor
ve gidiyor efendisine
sahibimiz kızar diyor
dur diyorum bekle
sus diyor
ölümleri öğütlüyor
yaşam denileni
unutuyor.
bir durak var üçümüzün gördüğü
ve o duraktan sonrası aydınlık
gidelim diyoruz
karanlığa aşıklar.
ve biz oraya gideceğiz
oysa hep olduğumuz yerdeyiz.
gideceğimiz yer
bizim olduğumuz yerdedir
giderken düşüreceğiz
budala kaybedişleri olmayacak bunlar
omzundaki yüklerden kurtulanın
ferahlığını yaşayacağız
korkmadan bakacağız bilinmeyene
ey bilinmeyen biz geldik diyerek
ziyaret edeceğiz mezarını
ve diyeceğiz ki
ey bilinmeyen
sen öldün
seni öldürende
senin acımandı
bir tek şeyi unuttun sen
acıyan taşar kibirle
kibrine egemen olamadın
ve affetmedi insan
öldürdü seni
biz düşmeyeceğiz aynı hataya
bizi biz yaratacağız.
işte o zaman
üst olacağız ey kibrin efendisi insanoğlu..
H.Tugay Madanoğlu
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
Yazdırmak için tıklayınız.
|
|
Kahveci : Alkım Saygın Prokroistisizm Üzerine I |
|
Greklerin Prokroistis'i pek meşhurdur. Prokroistis, Atina ve çevresinde eşkıyâlık yapar, halk arasında türlü rivâyetler yayar, onları korkuturmuş. Karşısına çıktığı, yolunu kestiği kişilerin ise kurtuluşu yok; onları kaçırıp inine götürür, sonra da küçük bir yatağa yatırıp dışta kalan uzuvlarını keserek öldürürmüş.
İşte, olgular da bir kez dünyâ görüşlerine, ideolojilere, siyâset teorilerine, vb. "dar gelmeye görsün"; onları kesip biçecek ve bunu yaparken onların ölümüne sebep olacak; yaşamla bağını kopartacak bir Prokroistis de hemen çıkıveriyor. Olgular, belirli birtakım zorlamalarla bu dünyâ görüşlerine, ideolojilere, siyâset teorilerine, vb. uygunluklu hâle getiriliyor.
Oysa, insan dünyâsı sürekli değişir, insanlar sürekli değişir ve hiçbir şey bu değişimden muaf değildir. Bir dünyâ görüşü, ideoloji, siyâset teorisi, vb. de içinden çıktığı topluma ve âit olduğu çağa, târihin belirli bir döneminde "upuygun" olsa bile, ilerleyen zaman içinde bunları tekrar elden geçirmek, bu değişim içinde onların geçerlilik koşullarını yeniden değerlendirmek gerekir. Fakat, bunu yapmak yerine, olgularda belirli birtakım zorlamalara gidilmesi, gerek nesnenin, gerekse de öznenin kaybıyla sonuçlanmaktadır.
Bu konuda güzel bir örneği, Herbert Marcuse şu şekilde verir: "On dokuzuncu ve yirminci yüzyıl başı kapitalizmini çözümlemek için kullanılan kavramlar, kapitalizmin şu anki hâline uygulanamaz. Târihsel kavramlar oldukları için, içlerinde târihle sınırlı işâretler taşırlar; çözümledikleri yapı da târihsel bir yapıdır. Elbette, bütün dönemlerinde kapitalizm, kapitalizmdir ve üretim tarzı örgütlenmesi tüm gelişmesinin temelindedir. Ancak, üretim tarzının kapasiteleri de gelişir ve bu değişimler alt-yapıyı da üst-yapıyı da etkiler." (1998:35-6)
İmdi, insan dünyâsının sürekli değişmekte olduğu gerçeği anlaşılmak istenmediğinde, bu dünyâ görüşlerinin, ideolojilerin, siyâset teorilerinin, vb. geçerlilik koşulları araştırılmamakta, bunun yerine olgular "zorlanmaktadır" ki, bana sorarsanız, bu sorunu prokroistisizm olarak adlandırmak mümkündür. Nitekim prokroistisizm, "kendi aklı"nı belirli birtakım çevrelere emânet eden kişiler için olguların değerden düş(ürül)mesi, bu dünyâ görüşlerinin, ideolojilerin, siyâset teorilerinin, vb. dondurulması ve bunların eylem alanına hep aynı biçimde geçirilmek istenmesi sorunudur.
Zîrâ Karl Popper, benim prokroistisizm olarak adlandırdığım bu sorunu şu şekilde tespit etmiş: "Bir Marksçı, gazetesini açmaya görsün, her sayfasında kendi târih görüşünü doğrulayan kanıtlar bulmamazlık edemiyordu; hem de sâdece haberlerde değil; bunların sunuluşunda -ki burası gazetenin sınıfsal yanlılığını ele veriyordu- ve elbette özellikle gazetenin söylemediklerinde de." (Güzel, 1998:174)
Ne var ki, Popper bu durumu, "kurtarma işlemi"ne(!) bağlar: "Bâzı gerçekten sınanabilir kuramlar, sınanıp yanlış oldukları anlaşıldıktan sonra da hayranları tarafından -örneğin bir ad hoc yardımcı sayıltı devreye sokularak, ya da bütün kuram çürütmeden kaçırılacak biçimde gene ad hoc olarak yeniden yorumlanmak sûretiyle- savunulmaya devâm edilir. Böyle bir yöntem her zaman uygulanabilir elbette, ama kuramı çürütülmekten, ancak onun bilimselliğini yok etmek, ya da en azından düşürmek, pahasına kurtarılabilir." (1998:176-7)
Nitekim Popper'e göre, "[Marksçı târih] kuramının ilk dile getirilişlerinde (örneğin Marx'ın, 'yaklaşan toplumsal devrimi' çözümleyişinde) bâzen öndeyiler sınanabilir nitelikteydi ve sınanıp yanlışlandılar da. Ama Marx'ın izleyicileri yanlışlanmaları kabul edecek yerde, hem kuramı hem de kanıtları birbirleriyle uyuşturmak üzere yeniden yorumladır. Böylece, kuramı çürütmeden kurtardılar; fakat bunu, kuramı çürütülmez kılan bir araç benimsemek pahasına yaptılar ve böylelikle de kuramlarına bir 'uzlaşmacı çarpıtma' [kurtarma işlemi] uygulamış oldular; bu hîle yüzünden de onun o kadar reklamı yapılan bilimsellik iddiâsını çökerttiler." (1998:177-8)
Dolayısıyla Popper, "Marx'ın izleyicileri yanlışlanmaları kabul edecek yerde, hem kuramı, hem de kanıtları birbirleriyle uyuşturmak üzere yeniden yorumladır" diyerek prokroistisizm sorununu "yanlışlanabilirlik ölçütü"yle; böyle bir "bilimsellik ölçütü"yle aşmaya çalışır. Fakat, o da işin içinden çıkamaz; çünkü, insan dünyâsındaki değişime gözlerini kapayan kişiler ve "kendi akıllarını emânet ettikleri" Prokroistisler varolduğu sürece, hiçbir zaman böylesi bir yanlışlama sağlanamaz. Sağlanacak olsa bile, bunun başkalarınca kabul edilmesi de gerçekleşmez.
Kezâ, Popper'in hareket ettiği nokta son derece sorunludur. Nitekim, belirli bir kuramı ortaya koyan bir kimse, "Hadi gelin bakalım, kendi kuramımı nasıl yanlışlayacağım." demez/diyemez; kuramı için yanlışlanabilirlik koşulları saymaya çalış(a)maz. Böyle bir "bilimsellik ölçütü" kullan(a)maz. Bunu bir kez deneyecek olursa, işin "sulanması" kaçınılmaz. Kuramlar çünkü, henüz daha en başından, "doğruluk iddiâsı"yla ortaya çıkar ve bunları ortaya koyan kişi(ler)den de bu iddiâyı nasıl sağladığını anlatması istenir.
İmdi, böyle bir "bilimsellik ölçütü"nün prokroistisizmi aşmak için sağlam bir argüman sunduğunu savunmak bir tarafa, henüz daha bilim felsefesi sorunlarına bir "çözüm"(!) olup olamayacağı bile tartışmalıdır. Kaldı ki, bundan çok daha önemli bir sorun var ki, o da dilin genel bir anlaşma aracı olmada başarısız kaldığı/kalmak zorunda olduğu/olacağı varsayımıdır. Zîrâ Habermas, bunu şu şekilde ifâde eder:
"Bilimsel araştırma sürecinde belirli kuramları yanlışlama denemelerine katılan tüm gözlemciler, önemli gözlem tümceleri üzerinden, geçici ve her an vazgeçilebilir bir görüş birliğine varmalıdırlar. Bu birleşme son kertede bir karâra dayalıdır; ne mantıksal, ne de empirik olarak elde edilebilir. Sınır durumu da hesâba katılmıştır: Günün birinde katılımcıların böyle bir birleşmeye varabilmelerinin olanaksız olacağı ortaya çıkacaksa, bu durum, dilin bir genel anlaşma aracı olarak başarısız kalmasıyla eş anlamlıdır." (1998:40)
Hâliyle, "kendi akıllarını başkalarına emânet edenler" ve bundan çıkar sağlayanlar; hattâ, bunun koşullarını hazırlayanlar varolduğu sürece, ister doğrulanabilirlik, isterse de yanlışlanabilirlik ölçütü olsun; hiçbir kuram, hiçbir teori, hiçbir ideoloji, dünyâ görüşü, vb. hiçbir zaman olgularla tam bir uyum içinde olmaz/olamaz. Nesneden kaynaklanan sorunlardan farklı olarak, öznenin bizzat kendisinden kaynaklanan sorunlardan dolayı bu olmaz/olamaz.
Gerçi, tüm "theoria etkinlikleri" bize, belirli türden bir bilgi sunma iddiâsındadır ancak, zâten nesnesi itibâriyle "sorunlu" bir alanda bu etkinlikler, öznenin çeşitli türden gereksinmelerine âlet edildiğinde bilme edimi, bilginin nesnesiyle olan ilişkisi üzerinden değil, öznenin içinde bulunduğu ya da ileride olması arzu edilen durumlara göre "önceden", "hazır" bir şekilde belirlenmeye çalışılmaktadır.
Yâni, "önümüzde"(!) açıklanmayı bekleyen bir olgu vardır ve bu olgu, ya da "nesne", belirli bir târihsel sürecin bir parçasıdır ve biz onun hakkında konuşmaya başladığımız anda bile bu târihsellikten payını almakta, değişmektedir. Dolayısıyla, nesnenin kendisi zâten bu kadar "sorunlu"yken, bu "theoria etkinlikleri"nde öznenin çeşitli türden gereksinimlerine, ihtiyaçlarına bakılması, işleri daha da çıkmaza sürüklemekte ve tüm bunlar, Prokroistisler tarafından kullanılmaktadır.
O hâlde, üzerinde düşüneceğimiz öncelikli soru(n) şudur. Acaba bilme ediminde, öznenin çeşitli türden gereksinimlerini, ihtiyaçlarını ön plana çıkartmadan; hattâ, bunları "paranteze alarak" nesneyle; bütün bu ontolojik sorunları da gözeterek nesneyle doğru bir ilişki kurmak; "theoria etkinliği"ni; ilk, gerçek, orijinâl anlamıyla, doğru bir biçimde gerçekleştirmek; buradan belirli bir praksis türetmek ve sonra da bunu belirli türden bir ethosa dönüştürmek mümkün müdür?
Alkım Saygın
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
Yazdırmak için tıklayınız.
|
Kahve Molası, siz sevgili kahvecilerden gelen yazılarla hayat bulmaktadır. Her kahveci aynı zamanda bir yazar adayıdır. Yolladığınız her özgün yazı olanaklar ölçüsünde değerlendirilecektir. Gecikme nedeniyle umutsuzluğa kapılmaya gerek yoktur:-)) Kahve Molası bugün yaklaşık 6.000 kahvecinin posta kutusuna ulaşmıştır.
Yukarı
|
MASAL
gelişlerini istiyorum
hiç gitmemek için gelişlerini
'ben geldim bak, artık hep varım!' deyişlerini istiyorum
evvel zaman içinde, kalbur saman içinde kalsın ayrılıklarımız
tıngır mıngır sallansın sevgi beşiği
en güzel türküler söylensin bize, dinlensin ruhumuz
her adım ayrı tat versin, adım attıkça büyüyelim, büyütelim biz'i
en dolu zamanlarında, en güzel köşende soluklanayım
sırtın dönük olmasın bana!
gücenir yüreğim,
bükülür boynum gidersen
yüzündedir mutluluğum, sendedir, senledir...
bil ki bitmesin sevgin
bil ki unutma sevdiğimi
bil ki yokluğun da varlığın da benim için
bil ki senin içinim ben
senin için dilime dolanan şarkılar
senin için yazmaya doyamadıklarım
bu masal da burada bitmiş demesinler
gelişlerini istiyorum…
hiç gitmemek için gelişlerini
sevişlerini istiyorum yine…
sıcacık, korurcasına...
gitmeyesin...
Özgül Çarkçı
Yazdırmak için tıklayınız.
Yukarı
|
Damak tadınıza uygun kahveler |
http://kahvemolasi.ourtoolbar.com/
Beklenen Araç Çubuğu hizmetinizde:-)) Kahve Molası Araç Çubuğu (Toolbar) gelişmeye açık olarak kullanıma açık. Bir kere download edip kurmanız yeterli. Bundan sonra ki tüm güncellemeler gerçek zamanlı olarak tarayıcınızda görünüyor. Kahve Molası'nın tüm linklerine hızla ulaşabildiğiniz gibi, Google Arama, KM'den mesajlar ve en önemlisi meşhur "Dünden Şarkılarımız" artık elinizin altında. Sohbet için özel chat bile olduğunu eklemem gerekir. Son derece güvenilirdir. Virüs içermez, kişisel bilgi toplamaz. Bizzat tarafımdan pişirilip servise konmuştur. Yükleyip kullanın, geliştirmek için önerilerinizi yollayın.
GOM Player 2.1.21.4846 Released [2009 11/05] / Windows / 5.77 MB http://app.gomplayer.com/gom/GOMPLAYERENSETUP.EXE Bilgisayarınızdaki tüm media oynatıcılarının yerini almaya namzet bir Media Player. Gerekli codecleri kendisinin arayıp bulması gibi özellikleri var. Hemen her çeşit medyayı rahatlıkla izleyebiliyorsunuz. Ve bedava. Mutlaka yükleyip kullanın derim.
VLC media player for Windows / V.1.0.5 / 17 MB http://www.videolan.org/
İçinde tüm codec kütüphanesini barındıran açık kaynak bir oynatıcı. Bilgisayarınızın olmazsa olmazlarından biri. mp4, mov, mkv dahil hemen her formatta filmi izlemenize olanak sağlıyor. İndirin seveceksiniz.
7-Zip 4.65 (2009-02-03) for Windows / 913 KB http://www.7-zip.org/ Winzip, Winrar gibi sıkıştırma programlarının tek alternatifi. Sadece zip ve rar formatlı dosyaları değil, hemen her çeşit sıkıştırılmış dosyayı açan, minik ama süper bir "Open Source" programı. Kendi formatında yaptığı sıkıştırmanın üzerine yok. İsterseniz zip olarak ta sıkıştırma şansınız var. Hemen indirip kurun, sonra da bana şükredin.
Yukarı
|
|
|
|
|
|