Yazılan,  Okunan,  Kopyalanan,  İletilen,  Saklanılan, Adrese Teslim Günlük E-Gazete Yıl: 9 Sayı: 1.796

Sisteme gir!

Merhaba Sevgili KM dostu, hoşgeldiniz!

 19 Temmuz 2010 - Fincanın İçindekiler


  • Sahilde ... Haşmet Şenses
  • UÇAK NOTLARI ... Neslihan Güzel
  • İÇİMDEKİ BÜYÜK ... Nil Demirçepken Sokol
  • William Crosner'in Günlüğü XVIII ... Alkım Saygın


  • Dost Meclisi, Tadımlık Şiirler, Biraz Gülümseyin, Kıraathane Panosu, İşe Yarar Kısayollar, Damak Tadınıza Uygun Kahveler

  •  



     Editör'den : Sen kaç yüzlüsün arkadaş?!..


    İyi haftalar,

    Yazıya başlarken amacım açılımlardaki ikiyüzlülüklere ilişkin birşeyler karalamaktı ama ilgim farklı bir alan kaydı ister istemez. Gene de birkaç satır karalamadan geçmek istemiyorum.

    Recep Bey'le BDP yöneticileri arasında geçen diyaloga takıldım ben. Muhalefetle havanda su döverken BDP'yi yok saymasına gerekçeler sıraladıktan sonra, karşı taraftan aldığı cevaplara sinirlenip, "Avukatlığı sana mı düştü? Bizim de onbin şehidimiz var, biz de onlara şehit resimleri mi gönderelim?" dediğini duyunca eşekten düşmüşe döndüm. Açılım da açılım diyerek daha birkaç ay evvel "O analar da bizim vatandaşlarımız." diyen, "Açılım devam ediyor." diye bar bar bağıran kendileri değil miydi acaba? "Biz" ve "Onlar" diyerek böldüğü insanları hangi yüzle açılım paydasında birleştirmeyi düşündüğünü sormak gerekir kendisine. Cevap tabi ki basit; "İkiyüzlülükle!"

    Dedik ya, ilgimiz farklı yere kaydı. Televizyonda, internete uygulanan sansürle ilgili programı can kulağıyla dinlerken buldum kendimi. Biz burada kendimiz çalıp kendimiz dinlerken, birileri bu konuda epeyce yol almış ta haberimiz yokmuş. Bireysel özgürlüklerin dibine kibrit suyu dökmenin heyecanıyla canla başla çalışanlara en güzel cevapları vermek için bir araya gelmiş bile insanlar. Bugün değilse bile yarın beni de yakından ilgilendirebileceğini tahmin edebildiğim bir konuda daha fazla şey yapmak gerektiğini hissettim bir an. Çağdışı kanunlarla, işin özünü kavrayamamış kurallarla, var edilmeye çalışılan bir internette var olmaya çalışanlara korkunç saygı duyduğumu farkettim. İşte adalet mekanizmasını tamamen ele geçirmeye yönelik değişikliklere "HAYIR" demenin ne denli doğru olduğunu buradan bile anlayabilirsiniz. İnsanların ahlak anlayışlarına çeki düzen vermek adına, şikayete konu olan her siteye sansür uygulayan bu anlayışa her platformda karşı çıkmak, biz internet severlerin görevi olmalı. Haydi sizler de elinizi taşın altına koyun, gidin bir imza da siz atın.

    Bir sonraki sayıda buluşuncaya kadar bulunduğunuz yerden bir adım öne çıkın. Sevgiyle...

    Cem Özbatur








     


     Kahveci : Haşmet Şenses


    Sahilde

    Her yerde, her şeyimizde başıboşluk, sorumsuzluk ve umursamazlık asıl aktörler olmuş.

    Geçenlerde Mersin'in Pozcu sahiline inmiştim. Mersin'in aşırı nemle katmerlenmiş sıcağında sahilin daha yumuşak olan havası bir serinlik gibi geldi. Kilometrelerce uzayan ve hemen her kesiminde çok güzel olan sahil düzenlemesini bir kez daha takdir ederek deniz kenarındaki bir yükseltiden sulara baktım. Yeşil sular yosun kokusu ile cezbetti bir anda gönlümü. Tek başına bir balıkçı, iki kamış oltayı kontrol ederek, vuracak bir balığın beklentisiyle -muhtemelen boşuna- heyecan içindeydi.

    O kadar nadir denizden balık çekerken görüyorum ki insanları, belki de heyecenları bundan... Ama benim heyecanımı, coşkumu dehlemiyor bu durum. Tersine tükenip giden bir şeylerin hüznüne karışan bir öfke yükseliyor içimden. Yine de bu iyimser halimde, bu balık tutan figürün de payı vardı.

    Yanından geçip denize doğru uzanan alanın en ucuna gittim. Her şey içimi yumuşatmıştı. Denizin böyle havalara özgü yeşil tonu, yosun kokusu... Olta atanın balık umudu... Aşırı sıcağın mümkün kıldığı sakinlik... Yalnızca iki genç sevdalı olması benden ve balıkçıdan başka... Orada, hemen kayaların üzerindeki bir banka oturmuş denize doğru bakarak konuşan, sanki baktıkları yeşil sular yanındakinin gözleriymiş gibi...

    İçimin alıp başını gitmesini engelleyen bir kekrelik gelip yerine oturmakta gecikmedi. Alıştığımız için artık pek dikkat etmediğimiz kirlilik hem ayağımı bastığım zeminden, hem denizin içinden gözlerime bakıyordu pişkin pişkin.

    "Alışmak yetmez, kabulleneceksin," diyordu, "ben senin kaderinim, bensiz bir dünyayı ne düşle, ne de isyan et!"

    İnadına yükseliyordu içimde isyan, ortada duran gerçeği açıklayarak kendine;
    "Tuhaf bir bırakılmışlık içinde yaşıyoruz. Koskoca bir toplum, yaşamın kıyısına itilmişiz sanki. Yaşam bizi cezbetmiyor ve onu istemek için hiçbir şey yapmıyoruz."

    Ayçiçeği çerkirdeklerinin beyaz kabukları halı gibi uzanıyordu yol boyunca. Aralarında rengarenk bisküvit, çikolata ambalajları... Denizin içinde kaybolan iri kayaların üstleri, araları akla gelebilecek her türden atıkla doluydu: Mısır koçanları, poşetler, boş meşrubat şişe ve tenekeleri... Kayalara vuran sularda kesif bir atık kitlesi nazlı nazlı salınıyordu.

    Hatırı sayılır ölçüde kabaran sevincim, altüst olmuştu. Çekip gitmeli dedim. Birkaç fotoğraf çektim. Sahilde onca güzel kare yakalayabilecekken, yalnızca "aymazlığın" fotoğrafını çektim.

    İçimizin yansımasının fotoğrafı...

    " İnsan neden burada oturup denizin kokusunu içinde duymak ister?" sorusunu bile hissedemeyecek kadar gönlü körelmiş bir toplumun fotoğrafı...

    "Temizlikçiler gelir; süpürür, toplar." İşte bu kadar! Çözüm bu halkımıza göre. Aslında çözüm bile değil, olagelen bu, olağan bir şey; onların işi bu. "Biz atacağız, onlar toplayacak." Öyle ya, yoksa ayağını basacak yer kalmaz.

    İyi de neden onca temizlik hizmetine karşın tükenip gitmiyor bu manzara? Neden içimize sindirmek zorundayız, güzelliğe bakarken bile çirkinliği de her an yanı başımızda duymayı?...
    Nasıl bir hararetli tüket-at faaliyetidir ki bu, kurtulmayı başaramıyoruz? İçimizin dışa vurmuşu değilse nedir bu?

    Tükenen doğa değil, kirlenen çevre değil; biziz! Öyle bir başıboşluk ve umursamazlık içinde yaşıyoruz ki, aşılmaz dağlar gibi dikiliyor bu toplum, kafa yoranların önüne.

    Ben neden sigaramın izmaritini karşıma çöp tenekesi çıkana kadar avucumda ya da cebimde taşıyorum?

    Çok açık ve anlaşılır bunun nedeni: Avuçlarımın ve cebimin kiri, kokusu benden başkasını rahatsız etmez.

    Biliyorum ki, içinden geçtiğimiz dünyanın üzerine fırlatıp attığımız nesneler, hepimizin üzerini örter, yok eder birgün.

    Henüz doğmamış çocuklarımızın da...

    Haşmet Şenses


    Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


    7,507,507,507,507,507,507,507,50
    2 Kahveci oy vermiş.

     


    Yazdırmak için tıklayınız.

     


     Kahveci : Neslihan Güzel


    UÇAK NOTLARI

    "Sevgi herhalde böyle bir şeydir. İyi ya da kötü olan değil, doğru ya da yanlış olan değil. Somut bir şey de değil. Tin'dir bu. Tutku ve aşk.."
    Fazıl Say


    Fazıl Say'ın Uçak Notları adlı kitabına kütüphane rafları arasında rastladım.

    Müzikle ilgili bölümün en üst rafına, usulca bırakılmıştı sanki.

    İlk başta, alsam mı, almasam mı, bitirebilir miyim? diye tereddüt ettikten sonra, 168 sayfa olmasına güvenerekten aldım ve okudum, hem de bir solukta...

    Kitap, bir gezi, bir anı kitabı olmasının yanında, pedagojik bir kitap da.
    Burada Fazıl Say; annesinden, babasından aldığı terbiyeden, ilk müzik çalışmalarından vb. daha bir çok şeyden bahsediyor…
    Bunları anlatırken de, yapmacıklıktan uzak, doğal, paylaşımcı, samimi bir hava sergiliyor.

    Onu okurken, o eski günlere geri dönüyor, sanki kendi çocuğunuzu eğitiyormuş gibi bir havaya gidiyorsunuz.

    Zaten, daha önce "Zirvedekiler" programını izlerken, kızıyla olan muhabbetini, ev ortamını, köpeğini, kedisini gördükten sonra, bu adam çok samimi demiştim.

    Kitabı okurken de aynı samimiyeti buldum…
    Kitap'da; "İpekyolu"ndan, "Nasrettin Hocanın Dansları"na, Bach'ın "Prelüd-Füg"den, "Kurt Masur"a kadar daha bir çok şey anlatılıyor. Ama benim aklımda kalan yazılarından biri şu oldu;

    "Berlin'de sürekli yağmur yağar, bulanık bir kenttir, puslu. Washington sıkıcı, monoton. New York ise canlıdır. Boston ise kültür şehridir."
    İyi bir gözlem, iyi tanımlama…

    Yetenek üzerine yazdığı şeyler de, azımsanmayacak kadar çok ve güzel. Hele bir cümlesi vardı ki, vurucu ve can alıcı;
    "Yetenek sevgi ve hırsla, bilgi ve inatla, mutluluk ve hüzünle çevrili, derin bir kuyudur. Bu kuyuya girmeyen içini bilemez, giren ise bir daha çıkamaz. Kuyuda neler olduğunu anlamak için girip, çıkmak gerekir."

    Eğitici, öğretici, ansiklopedik değeri olan, bu zarif, mavi kapaklı kitabı okumanızı ve çocuklarınıza okutmanızı tavsiye ederim…

    Neslihan Güzel


    Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


    9,009,009,009,009,009,009,009,009,00
    5 Kahveci oy vermiş.

     


    Yazdırmak için tıklayınız.

     


     Kahveci : Nil Demirçepken Sokol


    İÇİMDEKİ BÜYÜK

    öyle bir ben var ki içimde, benden daha deli daha çocuk
    sırf bu yüzden Ben içimdeki büyüğü arıyorum..
    ödüm kopuyor benden habersiz, benden izinsiz çıkacak diye ortalara
    ödüm kopuyor incinecek diye
    gidiyor kaçıyor kimi zaman ,
    apar topar topluyorum onu hayatın yollarından
    kıl payı bazen, bazen de kan revan içinde
    şeytanlık değil, hayatı yaşamak derdi sadece
    ama bilmiyor kendi çocuk masumiyetlerinin başkalarının ergin şeytanlıklarına eş olduğunu
    topluyorum onu hayatlardan ağzı yüzü yüreği kan içinde
    bir ben var içimde
    dudağına uymayan rujlar sürüyor
    tırnakları kıpkırmızı
    bilmiyor
    öyle ürkek ki
    saklamak için korkaklığını büyük cesaretleri sırtlanıyor
    gülümsüyor sürekli
    kimse bilmiyor ….
    sus diyorum
    ama o anlatıyor bütün zaafiyetlerini
    sus diyorum apar topar toplayıp sokuyorum içime kan ravan içinde
    kalbini pompalıyorum her seferinde
    sunni tenefüslerde ben yorgun düşüyorum o uyuyakalıyor
    onu yaşatmak için kapatıyorum kendimi kapıların ardına
    o içimdeki deli
    o deli olmazsa ,yok olursa ,ben de yok olucam biliyorum
    o hem yaşam hem de dar ağacım!
    Bir ben var içimde benden deli benden çocuk
    biliyorum o giderse ben de yok olucam.
    sırf bu yüzden,
    o cocuğu koruması için......
    bu yüzden
    Içimdeki büyüğü arıyorum ….

    Nil Demirçepken Sokol


    Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


    6,506,506,506,506,506,50
    4 Kahveci oy vermiş.

     


    Yazdırmak için tıklayınız.

     


    Alkım Saygın

     Romancı : Alkım Saygın


      William Crosner'in Günlüğü XVIII

    Kaptan Plummer'e yine söyleyemediğim birkaç şeyi Edward'la paylaştım. Nitekim Roma İmparatorluğu, her ne kadar güçlü bir merkezî idâreye sâhip olsa da aslında feodal bir imparatorluktu ve Katolik Kilisesi de bu feodal yapı içinde kendi topraklarına sâhip olabiliyor, bunları senyörlere kirâ ederek zenginliklerini arttırıyordu.

    Bu topraklardaki ortakçılar ürünlerin ancak üçte birini alabiliyor, geri kalanı da senyörler ile Kilise arasında paylaşılıyordu. Toprak ne kadar işlenirse o kadar pay alınabilecek, ailelerin geçimi de o kadar iyileşecekti. O yüzden, ortakçı ailelerinde çok sayıda bireye ihtiyaç duyuluyordu. Ve Katolik Kilisesi, çocuklar ve günâhları ile cinsel ilişki hakkındaki uydurmaların pek çoğunu, bu ihtiyaçlar nedeniyle sâhiplendi. Cinsel ilişkinin yalnızca çocuk doğurma amacına hizmet etmesi gerektiğini savundu.

    Yâni Katolik Kilisesi, insanlar hayatlarından cinsel ilişkiyi söküp atamayacağı için bunu, daha fazla sayıda toprak işçisi "üretilmesi" için kullandı. Ancak, çocuklar küçük yaşlarda henüz çalıştırılmaya müsâit değildi. İşte, çocukların o en doğal davranışlarının bile günâh olarak algılanmasının nedeni budur; bu günâhların affedilmesi için onlara Kilise'nin emrine girmekten başka bir seçenek bırakmadılar. Tanrım…

    Augustinus'u aziz ilân eden zihniyet işte bu zihniyettir! Ve bu zihniyet ki, Kutsal Topraklar'da kadınların sayısı artmasın, kadınlar bu toprakları "kirletmesin" diye onlara haç görevini yasaklayan Augustinus'u göklere çıkartmaktan yüksünmeyerek kadınların lânetlenmesini sürdürür. Hem, kadınlar sürekli "el altında" tutulmalıdır ki, bu toprak işçisi üretimi sağlıklı bir biçimde sürdürülebilsin!

    Bu zihniyet ki, Augustinus'un, gençliğinde işlediği günâhların telâfîsi nâmına ortaya attığı bu zırvalıkları, hemen tüm hayâtını Hıristiyanlığa hizmetle geçirmiş ve Hıristiyanlığın özünü kavrayarak bunu tüm hayâtı boyunca tatbik etmiş yüce bir insanın tamâmen ilâhî bir aşkla ortaya koyduğu mutlak hakîkatler olarak görür ve öteye beriye Augustinus şapelleri dikerek bu günâhları ölümsüzleştirir!

    Bu zihniyet ki, Araplara tek eşliliği öğütleyerek çok eşliliği ancak çok istisnâî durumlarda ve ağır şartlar altında olanaklı kılan ve cinsel ilişkinin yalnızca çocuk doğurma amacına hizmet etmeyebileceğini, bedensel zevklerin de insânî ve meşrû çerçeveler içinde karşılanabileceğini öğütleyen Muhammet'i, Kıyâmet Günü'nün habercisi; yâni Deccal ilân eden zihniyettir.

    Oysa Muhammet; bu eşsiz insan, başta geri çekilme metodu olmak üzere birtakım metotlarla, hemen her cinsel ilişki sonrasında kadınların hâmile kalmasını; menopoza kadar deyim yerindeyse kedi gibi yumurtlamalarını engellemeye çalışmış, kadınları tanrısal bir koruyuculukla taçlandırmıştı.

    Bu zihniyet ki, yapılan işin doğruluğuna ya da yanlışlığına bakmaksızın, kendi çıkarlarına uygunluklu ne varsa her şeyi Tanrı'dan bilen, bunları yapanları da aziz ilân eden zihniyettir. Örneğin, Şamlı John'un aziz ilân edilmesi bunun güzel örneklerinden yalnızca biridir. Şamlı John, Muhammet'i yalancı peygamber olarak nitelendirmiş, verdiği Yunanca vaazlarda Müslümanları katletmenin vâcip olduğunu söylemiştir.

    İşte, bu lânet herif, "St. John" olarak anılmayı hak etmek bir tarafa, insanlık düşmanı olarak anılmayı hak ederken Vatikan'ın yaptığı bu iş, durumu fazlasıyla anlatıyor. Üç yıl kadar önce de Vatikan, yine bir insanlık düşmanını aziz ilân etti; İskenderiye Piskoposu Kyrillos. Bu lânet herif de İskenderiye Kütüphânesi'ni yağmalayan ve kütüphânenin yöneticisi ve aynı zamanda da ünlü bir matematik bilgini olan Hypatia'nın derisini deniz kabuklarıyla soyduran bir cânîydi. Tanrım…

    Vatikan, bu cânîyi de aziz ilân etmekle onun işlediği insanlık suçları karşınındaki konumunu da belli etmiş oluyor. Vatikan, bu cânîye "Kilise Bilgini" unvânını verdi, onu onore etti; onca kitabı yakan ve bir bilgini öldüren bir bilgin! Ve Katolikler ne biçim bir kafaya sâhip ki, buradaki çelişkiyi göremiyorlar.

    Şu hakîkat apaçık ortadadır ki, bu iki adamın yeri de cehennemin dibidir! Tıpkı Augustinus'unki gibi. Ve onların azizliği Tanrı katında değil, Şeytan indinde geçerlidir. Hem üstelik, Vatikan da aslında Tanrı Devleti değil, Şeytan İmparatorluğu'dur. Ve dilerim, günün birinde Katolikler, tüm bu zırvalıkları aşmayı başarırlar da Hıristiyanlığın özüne göre yaşamlarını yeniden inşâ ederler. Tanrı onlara yardım etsin…

    Vatikan'ın aziz ilân ettiği insanlık düşmanları arasında benim içimi en çok acıtanlardan biri de Kartaca Piskoposu Cyprianus'tur. Bu lânet herif de Kuzey Afrika'da Romalılarla anlaşarak Kilise'nin dünyevî ve uhrevî egemenliğini korumak ve güçlendirmek nâmına on binlerce Afrikalının katledilmesinden ve geri kalanların da köleleştirilmesinden bizzat sorumludur.

    Afrikalılar, erken dönemlerden itibâren, Romalıların ikinci sınıf yurttaşı olmuş, doğal kaynakları ve insan gücü onlar tarafından sömürülmüş, Romalıların siyasî egemenliğine başkaldıracak olduklarında ise toplu katliâmlara mazhar olmuşlardır. Bunlardan en trajik olanlardan birini M.S. 250'de Decius başlatmıştı. Romalılar bu katliâmla, Afrikalıları mutlak hâkimiyetleri altına almak istiyor, bu amaç doğrultusunda onlara unutamayacakları bir ders vermeye çalışıyordu. Tanrım…

    Decius'un bu katliâmı sırasında Kuzey Afrikalılardan pek çoğu modern paganlığı bırakıp Roma paganlığını kabul etti ve böylelikle, Romalıların bu insanlar üzerinde kurmuş olduğu hâkimiyet "ilâhî" bir nitelik kazandı. Ancak, başta Kartaca olmak üzere bazı bölgelerde bu insanlar, modern paganlığı bırakmamakta ayak diredi ve sonunda da Orta Afrika'ya kaçarak canlarını kurtardılar.

    Katliâm sona erdiğinde ise yurtlarına geri dönen bu insanlar, kendilerini İsa Mesih'in koruduğuna inanıyordu ve kendilerine İsa Mesih'in Dostları adını verdiler. Bu insanlar, İsa Mesih'in onları modern paganlığa bağlılıklarından dolayı ödüllendirdiğine; başta vaftiz ve günâh çıkartma yetkisi olmak üzere modern paganların din görevlilerine "bahşedilen" görev ve yetkilerin kendilerine "bahşedilmiş" olduğuna inanıyorlardı.

    Kartaca'ya döner dönmez bu insanlar, alternatif bir kilise oluşturmaya yöneldi ve böylelikle, modern paganların din görevlilerinin tekeline de çomak sokulmuş oldu. Bunun üzerine, Kartaca Piskoposu Cyprianus, Romalıları bizzat dolduruşa getirerek, Kuzey Afrika'ya yeni bir sefer düzenlemelerini plânladı. Aradan iki yıl geçtikten sonra İmparator Gallus, burada yeni bir katliâm başlattı ve Kartaca'nın neredeyse tamâmını yerle bir ettiler. Tanrım…

    Başta modern paganlığı kabul etmiş Afrikalılar olmak üzere bütün bu insanları köleleştirdiler; onları, başta Roma olmak üzere pek çok coğrafyaya sürgüne gönderdiler ve onların emek gücünü sömürerek Romalıların sözde ihtişamlı kent yapılarının inşâsında kullandılar ki Vatikan, Kartaca Piskoposu Cyprianus isimli bu lânet herifi de azizliğe lâyık gördü; sözde Hıristiyanlık için yaptıkları hakkında bu lânet herifin adını da ölümsüzleştirdi. Tanrım…

    İşte, bunları öğrendikçe, târih bilgimi arttırıp derinleştirdikçe, modern paganlığa duyduğum öfke de katlanarak artıyor. Ve buna koşut olarak, Tizard'a ve Naturalizme duyduğum ilgi ve sempati de büyüyor… Tanrım, beni senin ve kardeşlerimin yolundan aslâ ayırma. Bize sensiz günler nasîp etme…

    İşin belki de en kötü taraflarından biri ise şu ki Afrikalılar, özellikle de Kuzey Afrikalılar, ta öteden beri Hıristiyanlığa uzak durmuşlardır; ama maalesef, onlar da Hıristiyanlığa karşı çıkmak nâmına, modern paganlığa karşı çıkıyorlar; fakat, Hıristiyanlığın özünü bilmedikleri ve öğrenemedikleri ve onlara bu yanlış öğretildiği için, bizim tarikata bağlı misyonerler burada etkin olamıyor.

    Dolayısıyla, bence Kuzey Afrika'da bizim misyonerlerin başarısız olmasının asıl nedeni, bu insanların Müslümanlığa olan aşırı bağlılığı veya özellikle de örtünme konusundaki birtakım hassâsiyetleri olamaz. Ve düşünüyorum da Başpiskopos Baldwin'in bu coğrafyadaki başarısızlığı, çok daha kökensel bir nedene dayanıyor; târihî olgu ve olaylarda anlamını buluyor.

    Ama şahsî kanaatim şudur ki, günün birinde Kuzey Afrikalılar da Hıristiyanlığın özünü öğrendiklerinde, bizim tarikatımıza geçecekler ve hattâ, bölgenin şu sıralar Müslümanların denetimi altında olması da bu geçişi kolaylaştıracak. Çünkü, Müslümanların modern paganlık karşısındaki tutumları, bölgeyi bizim misyonerlerin faaliyetlerine hazırlıyor.

    Biz eğer Orta Afrika'da bu kadar başarılı olabilmişsek, bunun en önemli nedeni, bu coğrafyada Romalıların veya modern paganların çok büyük iğrençliklere imzâ atmamış olmaları olsa gerek. Çünkü, bu böyle olsaydı, bu insanlar da en az kuzeydeki komşuları kadar Hıristiyanlığa; ama aslında modern paganlığa, karşı ateş püskürüyor olurdu ve muhtemelen, Müslümanlığı tercih ederlerdi.

    Bu bakımdan, bizim tarikatımız, dünyânın doğal kaynaklar bakımından zayıf, insan gücü açısından da pek sömürülmemiş bölgelerinde daha etkin olmaya öteden beri pek müsâittir. Öte yandan, bu kaynakları fazla olan ve insan gücü açısından da fazlasıyla sömürülmüş bölgelerdeki insanlar da Müslümanlığı benimsemeye daha yatkındır. Çünkü, bu iğrençliklere mazhar olmuş kimseler, Hıristiyanlığa bir tepki olarak Müslümanlığı benimsiyor olsa gerek.

    Özellikle de Kuzey Afrika, Ortadoğu ve Hindistan'da Müslümanlığın bu kadar yayılmış olmasının nedeni bu olsa gerek. Ama, önünde sonunda bu insanlar da bizi ve Hıristiyanlığın özünü öğrenecek ve benimseyip tatbik edeceklerdir ve hattâ, Müslümanlığın benimsenip tatbik edilmesi, bizi her defasında bu hedefe doğru biraz daha yaklaştırmaktadır.

    Tanrı bize, tüm dünyâda Hıristiyanlığın özünün benimsenip uygulanacağı günleri bağışlasın. Tanrı bize, tüm dünyâya egemen olacağımız ve adâleti getireceğimiz bu günleri bağışlasın…

    29 Nîsan 1885


    - Devam edecek -

    Alkım Saygın


    Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


    9,389,389,389,389,389,389,389,389,38
    8 Kahveci oy vermiş.

     


    Yazdırmak için tıklayınız.

     


     Dost Meclisi


    Kahve Molası, siz sevgili kahvecilerden gelen yazılarla hayat bulmaktadır.
    Her kahveci aynı zamanda bir yazar adayıdır.
    Yolladığınız her özgün yazı olanaklar ölçüsünde değerlendirilecektir.
    Gecikme nedeniyle umutsuzluğa kapılmaya gerek yoktur:-))
    Kahve Molası bugün yaklaşık 6.000 kahvecinin posta kutusuna ulaşmıştır.

    Yukarı


     


     Tadımlık Şiirler


    YOKLUĞUNDA

    Yalnızlık kuşatıyor beni haince
    Gözlerin uzak yıldızları andırıyor
    Ağulu bir çiçektir gülüşlerin artık
    Düşlerim deliriyor yokluğunda
    Ey zaman cellâdım olur musun benim

    Hayallerim sönüyor günbegün
    Umutlarım ağlıyor durmaksızın
    Uykularım kaçıyor bilemezsin
    İçim ürperiyor yokluğunda, içim
    Ve hasretin örsünde dövülüyor yüreğim

    Hızır İrfan ÖNDER

    Yazdırmak için tıklayınız.

    Yukarı


     


     Biraz Gülümseyin



    KMTV Sunar...

     


     Kıraathane Panosu



    Polygon Web Studio


    Yazarlarımızın Kitapları


    Merih Günay
    "Martıların Düğünü"

    Nesrin Özyaycı
    "Işık -II-"


    Temirağa Demir
    "Her kardan Adam Olmaz"


    Şadıman Şenbalkan
    "Şehit Analarımızın Çığlıkları"

    Hatice Bediroğlu
    "Düş Kuruyor Gece"

    Cüneyt GÖKSU
    Serpil YILDIZ

    "KÜBA - SARI SICAK BİR PENCERE"

    Merih Günay
    "HİÇ"

    Feride Özmat
    "Yanlış Zaman Hikayeleri "

    C.Eray Eldemir
    "Uzak İklimler"

    Temirağa Demir
    "Edepli Fahişeler"

    Ellerin Söylüyor Sonsuzluğu
    Feride Özmat
    "Ellerin Söylüyor Sonsuzluğu"

    Nesrin Özyaycı
    "ÖLMESEYDİ"

    Yitik Ada Günceleri
    Feride Özmat
    "Yitik Ada Günceleri"
      İyi Kalpli Seri Katil
    Semih Bulgur
    "İyi Kalpli Seri Katil"


    İstanbul için Son Hava Durumu
    ISTANBUL ISTANBUL
    Ankara için Son Hava Durumu
    ANKARA ANKARA
    İzmir için Son Hava Durumu
    IZMIR IZMIR
    Kaynak: http://www.meteor.gov.tr

    Yukarı


     


    Akın Ceylan

     İşe Yarar Kısayollar


      Şef Garson : Akın Ceylan

    Hani bir çocuk şarkısı vardı. Orda bir köy var uzakta, o köy bizim köyümüzdür. Gitmesek de örmesek de, o köy bizim köyümüzdür. Türkiye başta olmak üzere görülmesi gereken bir çok yerin panoramik görüntülerinin bulunduğu http://www.360tr.com/ web sayfasını tavsiye ediyorum. Gitmeseniz bile görmedik dememeniz için mutlaka ziyaret edin.

    Yakın zamanda yurtdışına gitmeyi ya da yurtdışından bir şeyler almayı planlıyorsanız bu web sayfası işinize yarayabilir. http://www.yugidi.com/ Bu platformu kullanmak için öncelikle üye oluyorsunuz. Daha sonra araştırma ve görüşmeler başlıyor. Sayfadaki açıklama aynen şöyle: "YUGİDİ yurtdışından alışveriş yapmak isteyen insanlar ile yurtdışına bir süreliğine gidecek insanları bir araya getirmek amaçlı kurulmuştur. Kişiler site üzerinden iletişime geçip anlaşarak yurtdışından istedikleri ürünü getirtebilirler. "

    İnternete bağlı bilgisayarınızdan online müzik dinlemek için yeni bir kaynak http://nvine.net/ Gördüğüm kadarıyla ciddi bir arşive sahip. Siz şarkıcı ya da şarkı ismi yazıyorsunuz. Önünüze arşiv dökülüyor. İstediğinizi seçiyorsunuz ve birkaç saniye içinde şarkı tamamen iniyor. Tabi ki siz de keyfinize göre dinleyebiliyorsunuz.

    http://tiltshiftmaker.com çektiğiniz manzara resimlerini minyatür görseline çevirmenize yarayan bir site. Resim üzerinde dilediğiniz bir bölgeyi daha belirgin hale getirip diğer bölgeleri flulaştırmanızı ve resme bakan kişinin odaklanmasını istediğiniz yere yönelmesini sağlıyorsunuz. Bu sayede tüm resim içinde belirlediğiniz bölgede kalan objeler sanki bir minyatür ortamında gibi görünüyor. Ben çok beğendim..örnek resimlere göz atmak için; http://tiltshiftmaker.com/tilt-shift-photo-gallery.php web sayfasını ziyaret edebilirsiniz.

    Yukarı


     


     Damak tadınıza uygun kahveler






    http://kahvemolasi.ourtoolbar.com/
    Beklenen Araç Çubuğu hizmetinizde:-)) Kahve Molası Araç Çubuğu (Toolbar) gelişmeye açık olarak kullanıma açık. Bir kere download edip kurmanız yeterli. Bundan sonra ki tüm güncellemeler gerçek zamanlı olarak tarayıcınızda görünüyor. Kahve Molası'nın tüm linklerine hızla ulaşabildiğiniz gibi, Google Arama, KM'den mesajlar ve en önemlisi meşhur "Dünden Şarkılarımız" artık elinizin altında. Sohbet için özel chat bile olduğunu eklemem gerekir. Son derece güvenilirdir. Virüs içermez, kişisel bilgi toplamaz. Bizzat tarafımdan pişirilip servise konmuştur. Yükleyip kullanın, geliştirmek için önerilerinizi yollayın.

    GOM Player 2.1.21.4846 Released [2009 11/05] / Windows / 5.77 MB http://app.gomplayer.com/gom/GOMPLAYERENSETUP.EXE
    Bilgisayarınızdaki tüm media oynatıcılarının yerini almaya namzet bir Media Player. Gerekli codecleri kendisinin arayıp bulması gibi özellikleri var. Hemen her çeşit medyayı rahatlıkla izleyebiliyorsunuz. Ve bedava. Mutlaka yükleyip kullanın derim.

    VLC media player for Windows / V.1.0.5 / 17 MB
    http://www.videolan.org/
    İçinde tüm codec kütüphanesini barındıran açık kaynak bir oynatıcı. Bilgisayarınızın olmazsa olmazlarından biri. mp4, mov, mkv dahil hemen her formatta filmi izlemenize olanak sağlıyor. İndirin seveceksiniz.

    7-Zip 4.65 (2009-02-03) for Windows / 913 KB
    http://www.7-zip.org/
    Winzip, Winrar gibi sıkıştırma programlarının tek alternatifi. Sadece zip ve rar formatlı dosyaları değil, hemen her çeşit sıkıştırılmış dosyayı açan, minik ama süper bir "Open Source" programı. Kendi formatında yaptığı sıkıştırmanın üzerine yok. İsterseniz zip olarak ta sıkıştırma şansınız var. Hemen indirip kurun, sonra da bana şükredin.

    Yukarı


     


    KAHVE MOLASI ABONELERi Google Grubuna üyesiniz. İlginize teşekkür ederiz.

    ABONELiKTEN AYRILMAK İÇİN :
    KM-abone+unsubscribe@googlegroups.com
    (Gönderdiğiniz mesajın abone olduğunuz adresten gittiğine emin olunuz.)

    ÜCRETSİZ ABONE OLMAK İÇİN :
    Google Gruplar KAHVE MOLASI ABONELERi grubuna kayıt ol
    E-posta:


    Arkadaşlarınıza önermek ister misiniz?


    Uygulama : Cem Özbatur
    2002-23©KAHVE MOLASI - Her hakkı saklıdır. Yayın İlkeleri

     






    Arkadaşlarınıza önerir misiniz?

    Yazılarınızı buradan yollayabilirsiniz!



    SON BASKI (HTML)

    KAHVE YANINDA DERGi

    Hoşgeldiniz
    Arşivimiz
    Yazarlarımız
    Manilerimiz
    E-Kart Servisi
    Sizden Yorumlar
    KÜTÜPHANE
    SANAT GALERiSi
    Medya
    İletişim
    Reklam
    Gizlilik İlkeleri
    Kim Bu Editör?
    SON BASKI (HTML)
    YILDIZ FALI
    DÜNÜN
    ŞARKILARI





    ÖZEL DOSYALAR

    ATA'MA MEKTUBUM VAR
    Milenyumun Mandalı
    Café d'Istanbul
    KIRKYAMA
    KIRK1YAMA
    KIRK2YAMA
    KIRK3YAMA
    ZAVALLI BİR YOKOLUŞ
    11 EYLÜL'ÜN İÇYÜZÜ
    Teröre Lanet!
    Kek Tarifleri
    Gezi Yazıları
    Google
    Web KM




    New Kid in Town
    Eagles









    Fincan almak ister misiniz?
    http://kmarsiv.com/sayilar/20100719.asp
    ISSN: 1303-8923
    19 Temmuz 2010 - ©2002/23-kmarsiv.com