Yazılan,  Okunan,  Kopyalanan,  İletilen,  Saklanılan, Adrese Teslim Günlük E-Gazete Yıl: 9 Sayı: 1.801

Sisteme gir!

Merhaba Sevgili KM dostu, hoşgeldiniz!

 30 Temmuz 2010 - Fincanın İçindekiler


  • İLKYAZ AKLIMI BAŞIMDAN ALIR -13 Son ... Seyfullah Çalışkan
  • 80 YILLIK ZULÜM ... Hamdi Topçuoğlu
  • Yazlarda… ... Deniz Marmasan
  • EL-EN-SE ... Kemal Beşgül
  • William Crosner'in Günlüğü XXIII ... Alkım Saygın


  • Dost Meclisi, Tadımlık Şiirler, Biraz Gülümseyin, Kıraathane Panosu, İşe Yarar Kısayollar, Damak Tadınıza Uygun Kahveler

  •  



     Editör'den : Kim kime hakaret ediyor acaba?!..


    Merhabalar,

    Tam bir beyin humması geçiriyoruz milletçe. Baş balıkların pervasızlığı miniklerin kusurlarını bile örter oldu artık. Alın size son Recep bombası; "Dokunulmazlıkları sorgulayanlar aslında AKP'ye hakaret ediyorlar." Buyrun buradan yakın. Haklarında yüzlerce fezleke olan vekillerini unutup zeytinyağı gibi üste çıkıyor. Kendi dahil, onca şaibeli vekille Anayasa'yı değiştiriyor, bu millete hakaret olmuyor, ama bunu dile getirenler AKP'ye hakaret ediyor. Vay anasına sayın seyirciler. Çivisi çıktı bu işin diyeceğim ama çivi mivi kalmadı ki bunlar artık tahta döşemeyi söküyorlar. Sonunda döşeme çökecek hepbirlikte aşağıya düşecekler.

    "Kurnazlığı iyi biliriz." diyor ikide bir Recep Bey. Bilir, kurnazların başı olarak tabi. 12 Eylül'den intikam alma yalanıyla süslediği, yargıyı hepten ele geçirme operasyonun altındaki kurnazlığı da biz iyi biliriz. İktidardan düştükten sonra başına gelecekleri önlemeye yönelik bir kaçış planı değil mi uyguladıkları? Bunu bizler biliyoruz da, garip halkımıza nasıl anlatacağız işte orada tıkanıyoruz. Çok çalışmalıyız çok. Kurnazdan daha kurnaz, şovmenden daha şovmen olmaktan başka şansımız yok. Bakın, o çok övünülen bilgisayarlı kayıt sistemi ne hale gelmiş. Yetmiş milyonun kimlik dökümleri bir avuç çapulcunun elinde oyuncak olmuş. Varın siz, bu aymazların, yarın referandum, seçim sonuçlarında ne gibi düzenbazlıklar yapabileceklerini düşünün. Zamanında, bir daireye 110 kişi yazmışlar, ölülere bile oy kullandırmışlardı. Şimdi de oyları sanal ortama aktarırken yok etmeyi planlıyorlardır. Öyle ya, maksat katılanların yüzde ellisini almaksa, katılımı azaltmak en iyi çözümdür. Çok uyanık olmalıyız çok.

    Kemal Bey'in çok haklı "İhanet" benzetmesine içerleyenler, suçun oluştuğu gün kadar kankalar farkında mısınız? Elele vermiş savunma yapıyorlar. Mahkemelerden söz ediyorlar. Bu ne pişkinliktir arkadaş. "Bu ifadelerin gerçekle bir ilgisi olmadığı gibi, 53 yıl üniforma giymiş şahsıma karşı hiçbir bilgi ve belgeye dayanmayan hayal mahsulü bir hakaret olarak görüyorum. Kınıyorum, tekzip ediyorum.” buyurmuş sayın paşamız. Neyi tekzip ediyorsa bilemiyoruz artık. Kankasıyla arasını bozmaya çalışanlara mı bozulmuş, bir padişaha sırdaşlık etti diye karnı mı ağrımış yoksa zırhlı arabasına nazar mı değmiş bilemiyoruz. Bildiğimiz, mezara kadar gidecek bu konuşmanın millete nelere mal olduğu. Takke düşüp kel göründüğünde neyi tekzip edecek, arkasında kanka, altında zırhlı kalacak mı hep birlikte göreceğiz.

    ...

    Sevgili kahveciler, yavaşlatılmış yayın düzenimi, zorunlu olarak biraz daha yavaşlatmam gerekiyor. Haftada üçe inen yayınımızı birkaç haftalığına iyice gevşetmek zorundayım. Ancak gündemin yoğunluğu, yaklaşan referandumun ilgiye ihtiyaç duyması nedeniyle sürpriz sayılara hazırlıklı olun. Şimdilik sadece Cuma günleri diyelim ama ara sayılar için de kapıyı açık bırakalım. Eylül ayından itibaren de eski yayın düzenimize geçeriz hayırlısıyla. Şimdilik hepinize iyi haftasonları diliyorum. Hoşçakalın.

    Bir sonraki sayıda buluşuncaya kadar bulunduğunuz yerden bir adım öne çıkın. Sevgiyle...

    Cem Özbatur








     


    Seyfullah Çalışkan

     Deniz Fenerinin Güncesi : Seyfullah Çalışkan


      İLKYAZ AKLIMI BAŞIMDAN ALIR -13 Son

    Yürümekte zorluk çekiyordum. Her adımda, her hareketimde canım acayip yanıyordu. Bedenimden gelen acılardan çok adı bende saklı kızın başına geleceklere ilişkin kaygılarım içimi acıtıyordu. Bu adam kesinlikle onu da döverdi. Ve belki sokağa atardı. Hatta adı çıkmasın diye kızı apar topar evlendirebilirlerdi. Ben onsuz nasıl yaşayabilirdim? Onunla buluşma düşleri olmadan karanlık geceler bitmek tükenmek bilmezdi. Keşke adam bütün öfkesini benden çıkarsaydı da kıza bari el kaldırmasaydı. Onun ne suçu var? Bunlar hep benim yüzümden işte.

    Havanın kararmasına yakın amcamların evine vardım. Kapısını çaldım. Yengem beni görünce feryadı bastı. "Dur," dedim. "Bağırma, sus biraz sakin ol." Oksijenli su ile yüzümü temizledi. Morluklar vardı ama burnumdan başka bir yerim kanamamıştı. İlla karakola gidelim diye tutturdu. Karakolluk bir şey yoktu. Yengemin aklına uyup karakola gitsem ne diyecektim? Beni döven adamın kızıyla sinemaya gitmiştik. Film bitince çıkış kapısında bizi yakaladı ve beni dövdü mü? Adam kendince babalık yapıyordu. Ailesinin haysiyet ve şerefini korumaya çalışıyordu. İki yeni yetme genci hırpalayarak bu soylu duygular nasıl korunurdu? Hiç bilmiyordum.

    Yengemi sakinleştirmeye çalışırken amcam da çıkıp geldi. Onun tarzı da bambaşkaydı. "Bunu sana kim yaptı? Nerede oturuyor? Onu göster bana. Bizi sahipsiz ve zavallı mı sanıyorlar?" Anında saldırgan bir ruh haline bürünüverdi. Sokağa çıkıp önüme gelen ilk kişiyi göstersem, "Bu yaptı," desem adamı gebertecek. Amcam ve yengemi sakinleştirdikten sonra her şeyi bir bir anlattım. Yengem karakola gitmekten, amcam adam dövmekten cayıverdi. Hatta amcam; " Bakkalın yerine olsam ben de böyle yapardım. Adamın kızıyla ayan beyan aşna fişne ederseniz elbette böyle dayağı da yersin. Ya yapmayacaksınız ya da yakalanmayacaksanız," deyiverdi. Kimsenin sevmek, aşk, sevda, sevgili gibi kelimelere yaklaştığı bile yoktu. Bütün insanlar uçmuştu. Bunlar hiç aşık olmadan, sevmeden mi bu yaşa gelmişlerdi? Amcam ve yengeme eve gidemeyeceğimi, en azından birkaç gece onlarda kalmak istediğimi söyledim. Anlayış gösterdiler. Çünkü eve gitsem bir posta da babam dövecekti. Amcam daha fazlasını da yaptı. O akşam babamla konuşmaya, onu yumuşatmaya gitti.

    Perşembeden Pazar akşamına kadar amcamlarda kaldım. Üç gece boyunca, her saat her dakika adı bende saklı kızı düşünmeden geçirdiğim tek bir saniyem bile olmadı. Acaba o ne yapıyordu? Ne haldeydi? Kim bilir ne kadar çok dayak yemişti? Ne kadar hakaret görmüştü? Tahmin etmesi zor değil ki; ne orospuluğu kalmıştır, ne sürtüklüğü? Bu kentte, bu sokaklarda hiç âşık insan yok muydu? Neden bizi kimse anlamıyordu? Biz kötü bir şey yapmıyorduk. Sadece birbirimizi çok fazla, başkalarının anlayamayacağı kadar çok fazla seviyorduk. Eve döndüğümde annemin kinayeli bakışlarını görmezden gelirsek babam hiçbir tepki göstermedi. Aramızda gizli bir anlaşma var gibiydi. Her ne olduysa, olduğu gibi ve olduğu yerde kalsın türünden…

    Meraktan gebersem bile adı bende saklı kızın sokağına gidemedim. Birkaç kez uzağından geçtim. Kendimi gözlerden sakınarak bakkalın civarında dolaştım. Kızdan hiçbir haber alamadım. Günlerce uyuyamadım. Yemek yiyemedim. Her gece kâbuslarla uykularım bölündü. Hep aynı rüya, hep aynı fotoğraf, hep aynı meraklı kalabalık, öfke, nefret ve aşağılanmışlık duygusu, çaresizlik… Kan ter içinde yüzlerce, binlerce kez kalktım yatağımdan. Her gün evden onu görebilme umuduyla çıktım. Bilgi alabileceğim birileri olmalıydı. Belki bir akraba, bir komşu falan bulurum diye çabalıyordum. Günler sonra aklıma Halk Eğitim merkezinde beraber kursa gittiği kızlardan biriyle görüşmek geldi. Bu öyle kolay bir iş değildi. Kurs salonuna girip önüme gelene sorular sorma olanağım yoktu. Ben de kapıda bekleyen kopuklar gibi davranmaya mecburdum. Haftalar sonra adı Gülsüm olan bir kızla tanıştım. Bütün içtenliğimle derdimi anlatınca halime üzüldü. Bana yardım etmeyi kabul etti. Plan gayet basitti. Gülsüm kurstan bir arkadaşı olarak adı bende saklı kızın evine gidecek ve onun neden kursa gelmediğini soracaktı. Ve aynen dediği gibi de yaptı. Ertesi gün akşam kursun kapısında görüştüğümüzde Kız gitmiş, kızı göndermişler," dedi.

    Sevgilim, Balıkesir Dursunbey'in bir köyüne dede evine gönderilmiş. Bir daha bu kente dönmeyecekmiş. Bütün öğrendiğim bu kadardı. Yaşamımın önemli bir bölümünde ben hep o kızı düşündüm. O şimdi ne yapıyor? Acaba o da beni düşünüyor mu? Evlenmiş olabilir mi ? Adı bende saklı kız bu kente geri döndüğünde kırklı yaşlarındaydı. Yanında kendi boyunda iki genç vardı. Onları gördüğümde şehrin ortasındaki büyük parkta oturuyordum. Parkın kenarındaki kaldırımdan geçip gittiler. Kalkıp koşmak, arkasından yetişmek istedim. Yanındakilere ne diyecektim? Koşamadım. Zaten o da beni görmedi. Görse tanıyabilir miydi? O da ayrı bir bilmece. O hiçbir zaman bilmeyecek olsa bile benim her zaman sığınağım oldu. Ne zaman yaşam beni sıkıntılarla boğmaya çalışsa ona kaçardım. Şimdi onunla olsam, ellerini tutsam diye hayal eteğimde sorunlarımdan uzaklaşıverirdim. Ne zaman yaşam çekilmez olsa, onun düşleriyle tatlandırırdım. Şair doğru söylemiş. Mutlu aşk yoktur. Ve aşk ayrılığa dairdir.

    Seyfullah
    seyfullah@kahveciyiz.biz


    Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


    10,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,00
    3 Kahveci oy vermiş.

     


    Yazdırmak için tıklayınız.

     


    Hamdi Topçuoğlu

     Kahveci : Hamdi Topçuoğlu


      80 YILLIK ZULÜM

    Türkiye'de bir politik çevre var ki 1946'dan bu yana, sürekli mağduriyet edebiyatı yaparak halktan oy ister: Zalim, CHP'dir. Zulme uğrayan halk, kendileri de halkın temsilcisi. Aslında bunların bir kısmının ana sorunu CHP'le değil, Cumhuriyet rejimiyledir; ama bunu açıkça dilendiremedikleri için Cumhuriyeti kuran Halk Partisini şamar oğlanı olarak görürler.

    Bir zamanlar bir medya starı bayanla yaptığı evlilikle şarkıcılığını tescilletmeye çalışan Nihat Doğan, yaptığı bir besteyle AKP'nin referandum kampanyasını desteklediğini söylemiş. Kimin kimi desteklediği elbette kişinin kendisini ilgilendirir. Ancak söz konusu kişi kendisini sanatçı olarak lanse eden biriyse ilgilinin neyi, nasıl söylediği bizi de ilgilendirir.

    Delikanlı;

    "Yedi bölge tüm Türkiye gelin/
    Türkiye'nin demokratik sürecini bir de bizden dinleyin"

    diye söze başlıyor. Biz de dinleyelim diyoruz. Hemen ilave ediyor:

    "80 sene millete nice zulüm yaptılar"

    İşte burada duruyoruz. Çünkü aklımıza soru çengelleri asılıveriyor:

    1. Nihat Efendi, hangi seksen seneden söz ediyorsun?

    2. Millete zulmü yapanlar kimler?

    Söz konusu 80 yıl, 1930'dan bu yana geçen dönem mi; yoksa 1923- 2003 arası mı?

    Öyle ya da böyle bu 80, o yukarıda sözünü ettiğimiz mazlum - mağduriyet edebiyatının 1946'dan bu yana her yıl yavrulayan rakamıdır. 1950'lerde 30 yıldır, 1960'larda 40 yıldır diye diye 80'li yıllara gelmiştir. Cumhuriyet rejimi varlığını sürdürebilirse eminim ki yüz yıl sonra da 180 yıldır diye zırlayanlar olacaktır.

    Malum, biz yufka yürekli bir milletiz. Düşmanımız zırlasa öfkemizi, kinimizi unutuveririz. Yolda birini zırlar görsek, zırlatan bizmişiz gibi suçluluk duygusuna kapılırız. Politikacılar da bu gerçeği çok iyi bilirler. Her seferinde de bu rolü oynayarak hedeflerine ulaşırlar. Galiba "Ağlamayan çocuğa meme vermezler" dememiz de bundan.

    Bir halka zulmedebilmenin vazgeçilmez koşulu devleti gücünü elinde bulundurmaktır. Dünyanın hangi ülkesinde olursak olalım, devlet gücünü elinde bulunduramayan bir gücün halka zulüm yapması olanaksızdır. Öyleyse Nihat Efendiye soralım: Söz konusu seksen yılın iktidar sahipleri kimlerdir?

    Ben, Nihat Efendilere kıyak geçeyim ve millete zulüm dönemini 1923- 2003 arası seçeyim AKP dönemini zulmün, baskının, sona erdiği; özgürlüklerin ve insan haklarının gerektiğince yaşanabildiği bir dönem olduğunu kabul edeyim diyorum; ama Nihat Efendi hemen: "Zulmü bırakalım, millete sarılalım, mührü 'evet'e basıp, özgürlüğe koşalım" diyerek sekiz yıldır iktidarı elinde tutan AKP'nin de bu zulüm sürecinde olduğunu zımnen dile getiriyor. Ama o bunun farkında bile değil. Ne diyelim "Şecaat arz ederken merd-i kıpti sirkatin söyler"miş.

    Diyelim ki Cumhuriyet, bir baskı zulüm rejimidir ve bu halk 1923'ten beri bu zulmü yaşamaktadır. Kimdir öyleyse bunlar? diyelim ki 1923 -1950 arası CHP. Ya sonrası? Onu da Bülent Arınç amcası anlatıyor: "1950 yılında Demokrat Parti'nin iktidar olmasından bu yana 60 yıl geçmiş. Yani bir insan ömrü. 60 yılda CHP hep var oldu. 1980 darbesini saymıyorum, o zaman hepimiz kapandık. 60 yılda CHP o kadar seçime girdi, hiçbirisinden tek başına iktidar olarak çıkamadı. Bu size neyi anlatır, neyi gösterir? Millet demek ki CHP'yi tanıyor, yaptıklarını biliyor, bu partiden kendisine iktidar seçmeyeceğini de 60 yıldır ilan ediyor."

    Neymiş efendim?

    Son altmış yıldır bu ülkeyi yöneten CHP değilmiş. Ya kimlermiş?

    Menderes, Özal, Demirel, Tayyip Erdoğan…

    İyi de bu delikanlı, vatandaştan "Evet" oyunu Menderes ruhu, Özal hatırı için nasıl isteyebiliyor?

    Gel de şimdi "Hem kel, hem fodul, hem ebleh" sözünü söyleme.

    Bu ülkede zulümden söz edilecekse zalimler, ülkenin son 60 yıldır ülkenin kaderine el koyanlardır. Milleti ezenler asıl onlardır. Öyle olmasaydı bu isimlerin çevresindekiler defalarca köşe dönüp zengin olurken, millet hala aç sefil yaşamaya mahkûm olmazdı.

    Bu ülkede Atatürkçü, demokrat ve özgürlükçüler 60 yıldır hiçbir zaman iktidara gelmemiş, devletin olanaklarından nemalanmamıştır. Devletin olanaklarından yararlananlar bugün de iktidarda olanlardır. Onlar, kendilerinin de övünçle bahsettikleri gibi Demokrat Partiyle iktidara gelen ve hâlâ iktidarı elinde tutan zihniyetin temsilcileridir. Bunca yıldır iktidarda olmalarına karşın hâlâ mızmız çocuklar gibi zırlayıp durmaları şark kurnazlığından başka bir şey değildir.

    Bu halkın 60 yıldır CHP'yi iktidara getirmediğini söyleyenler, bu ülkenin geri kalmışlığının, antidemokratik yasalarla yönetilmesinin, işkencelerin, darbelerin müsebbibinin de kendileri olduğunu kabul etmeleri ahlaken zorunludur.

    Gerçekten yeter artık! Hiç değilse bunca yıldır özgürlük, demokrasi, eşitlik sevdalısı oldukları için öldürülen, hapislerde çürütülen, sürgünden sürgüne gönderilen, akademik geleceklere engellenen onurlu insanların değerlerini ağlaya zırlaya iğdiş etmesinler.

    Hamdi Topçuoğlu
    egerem@yahoo.com


    Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


    10,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,00
    3 Kahveci oy vermiş.

     


    Yazdırmak için tıklayınız.

     


    Deniz Marmasan

     Sütlü Kahveci : Deniz Marmasan


       Yazlarda…

    Yaz yağmurlarıyla dalında patlayan tomurcuklar var gecelerde. Müziğin kedi merdiveni büyüsüne kapılıp, gönlünü rüzgâra bırakanlar. Ve hayatı, şah damarından öpen anlar...

    Güvercin kanadından dökülen sese, deniz kokusu karışıyor. Burada hafif esen rüzgâr, omzumu çıplak, saçlarımı umarsız, kalbimi savruk bırakıyor. Utangacız, gözlerimin değdiği petrol mavisi sularda salınırken tekneler. Bu şehir yaza henüz dokunuyor. Uzun yağmurlara her gün gebe kalan gökyüzü; temmuz ortasını az geçe. Sarı yayılıyor sulara, koya değen yeşeriklikte bir kaç ayarsız ses, gamsız küfürler.

    En çok güvercin kanadındayız. Mevsim uykusunda, ruhumuzun göçünde. Hatırlayamadığım sahil şeritleri var, filmleri yanık, tenimde kavrukluğu süren. Coğrafyasız haritama meyilli sular var, ismini bilmediğim. Denizlerde büyüttüğüm bir aşk, belki tanımsız, belki zamansız. Adresimiz kayıp. Bakışlarımı bıraktığım bu dağınık, sırılsıklam, göğün üzerine çekili olduğu çarşafa ismi yazılan...
    Burada olmalıydı, bu bilmediğimiz sahilde, bu deniz kokusunda, tenimin korkusunda...

    Yürürken bulduğum kırık kaldırım taşlarını toplayıp sektirmeliydik belki. Dizlerimiz, su dibi mercanlara bakarken kanamalıydı. Öpmeliydik dizeleri, öpüşmeliydik sulu boyalarla renklendirdiğimiz mevsimlerde.

    Önsözü olmayan hikâyelerimizi bırakıyoruz kağıttan gemilerin kıvrımlarına. Onlar denize emanet, biz denize...

    Boynumdan dökülen şehir saatlerinde sabahlayan bestelerle yürümeliydik düşlerindeki yeşerikliğe, maviye uzanan ufkuna.

    Biz burada olmalıydık ve çok uzakta.
    Şimdi eteklerimden yağmur damlaları, avuçlarımdan nar taneleri dökülürken, kıyısında uyu şiirlerin, avuçlarında güneş damlası...

    Beni sorarsan... 'Tenine yaz seren kadın' yaz zarflarına, sararmış, mürekkep dağınığı öpülü mektupların.

    Yaz mevsim, yaz mevsimlerde...

    "..Hâlâ kuytularımda seni nazlanır şu gönlüm, mecalsiz itiraflarla, kim bilir kaç defa yakalanır kendime, kaybolurum dehlizlerimde, kimseler duymaz..."

    Deniz Marmasan


    Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


    10,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,00
    1 Kahveci oy vermiş.

     


    Yazdırmak için tıklayınız.

     


    Kemal Beşgül

     Kahveci : Kemal Beşgül


      EL-EN-SE

    İnsan her zaman ektiği kadarını biçemez hayatta.
    Kimi zaman mevsimler,
    Kimi zaman yanlış tohum seçimi,
    Kimi zamanda nice ümitler bağladığı toprakların çorak çıkmasından mıdır bilinmez;
    İnsan her zaman ektiği kadarını biçemez.
    EL-bet
    EN-gin
    SEV-dalar tadacak bu yürek.
    Şimdi o ümit bağladığı aşktan elense yemiş te olsa…

    Daha gardım düşmedi hayata dair,
    Dölvermeyen mısırlar misali, çorak şimdi içimin bir köşesi.
    Adına adanmış parsellerde ümitle beklenen hasat vakti…

    Ne yazık ki henüz filiz vermedi !...

    Kemal Beşgül


    Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


    10,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,00
    9 Kahveci oy vermiş.

     


    Yazdırmak için tıklayınız.

     


    Alkım Saygın

     Romancı : Alkım Saygın


      William Crosner'in Günlüğü XXIII

    Sabah kalktığımda başım çatlıyordu. Gözlerimi açmakta da epeyce zorlandım. Edward bana âcilen kalkmam gerektiğini, bugün Pazar Âyini yapılacağı için herkesin önünde çakı gibi görünmem gerektiğini söylüyor, bir taraftan da bana masaj yapıyordu.

    Gözümü açtığımda, komodinin üzerinde özel bir içecek buldum. Edward, benim bütün gece yazı yazdığımı bildiği için yorgun düşeceğimi tahmin etmiş ve bunu hazırlamış. Ve yataktan kalkar kalkmaz, kendimi banyoya attım. Soğuk bir duş iyi geldi.

    Sonra, Edward'la birlikte hazırlanarak yemek salonuna doğru yöneldik. Girişte Dennis'i gördüm. Yüzünde de tuhaf bir merak okudum. Daha günaydın bile demeden, bana kitap hakkındaki görüşlerimi sordu. Küçük, mâsum bir çocuğun heyecânı vardı gözlerinde.

    Bense, ayaküstü bir şeyler söyleyip geçiştirdim; henüz yeterli bir inceleme yapamadığımı, biraz daha zamâna ihtiyâcım olduğunu söyledim. Kısa bir süre sonra, masada herkes yerini almıştı. Geary ile Stephen ise tembihlediğim üzere salonda değildi.

    Harold, Audrey'e nerede olduklarını sordu. Kaptan Plummer de Geary ile Stephen'in durumlarında bir değişiklik olmadığını, biraz daha dinlenmeleri gerektiğini söyledi. O an için, Geary ile Stephen'in Kaptan Plummer'i kendilerinin rahatsız olduğuna inandırmış olabileceğini düşündüm; ama, şu an böyle düşünmüyorum. Tanrım…

    Ortada muhakkak gizli kapaklı bir şeyler dönüyor ve gün geçtikçe içimi kaplayan şüphe atmosferi büyüyor. Neyse, bu meseleye az sonra tekrar dönerim. Dennis, kahvaltı sırasında hemen hiç konuşmadı. Benim tam karşımda oturuyor, sanki hareketlerimi okumaya çalışıyordu.

    Sağımda Edward, solumda da Carlo vardı. Bir ara Carlo'ya, kahvaltıdan sonra kendisiyle bir şeyler konuşmak istediğimi söyledim. O an Dennis, gözlerini büyüterek bize öyle bir baktı ki, sanki kendisinden gizli bir şeyler çevireceğimizi düşünüyordu.

    Belli ki, benden daha doyurucu bir cevap bekliyordu ve onu geçiştirmem kafasını bulandırdı. Tanıyabildiğim kadarıyla Dennis, aslında çok soğukkanlı bir insan; fakat, bâzen çok fevrî hareketler sergileyebiliyor. Özellikle de işiyle ilgili konularda son derece hassas. Ben onu anlayabiliyorum.

    Batı Anadolu'da yaşadıkları, onca acı ve sıkıntıya katlanmak zorunda kalmış olması, Dennis'i mesleğine daha da fazla bağlamış ve hassaslaştırmış olmalı. Ve düşünüyorum da onu ayaküstü geçiştirmekle hatâ ettim. Aslında amacım iyiydi. Hem, Athenagoras'la da görüşmem lâzım. Ama, bunu daha uygun bir dille anlatmalıydım.

    Kahvaltımızı tamamladıktan sonra Edward'la birlikte kamaramıza doğru yöneldik. Koridorun bitişiğinde, Nick bana seslendi ve bir şey konuşmak istediğini söyledi. Ben de ona şu an meşgûl olduğumu, Pazar Âyininden sonra kendisini dinleyebileceğimi söyledim. İçeri girdiğimizde de üzerimizi çıkarttık ve Edward'la birlikte mutat şükür duâmızı yaptık.

    Sonra da giyindik ve ben, Edward'ı aşağıya; kilere gönderdim ve orada kimseye görünmeden kitabın geri kalan kısımlarını da kopyalamasını söyledim. Az sonra kamaraya Carlo geldi. İhtiyar kurt, hiç vakit kaybetmiyor; belli ki, kendisiyle şu kayıp Eros Tapınağı'yla ilgili bir şeyler konuşabileceğimi düşünmüş olmalı.

    İbn-î Ceydân bin Ekber, benim incelediğim bölümde Güney ve Batı Anadolu ile Mezopotamya ve özellikle de Persler arasındaki üç ticâret yolu hakkında geniş bilgiler veriyordu, bunları Carlo'ya danıştım. Carlo ise kitaptan aldığım notları gördü ve bunları nereden bulduğumu sordu. Ben de yolculuğa çıkmadan kısa bir süre önce, British Museum'un arşivinden derlediğimi söyledim.

    Carlo'nun yüzünde belli belirsiz bir hayâl kırıklığı vardı. Sanırım, kendisiyle şu Eros Tapınağı hakkında konuşacağıma o kadar inanmış olmalı ki, bana sitem dolu bakıyordu. Yine de Carlo'yla, kitaptan aldığım notlar hakkında uzun uzun konuştuk ve Dennis'in haritaları üzerinden epeyce tartıştık.

    Carlo, İbn-î Ceydân bin Ekber'in Pasargad, Hasede ve İpsos ticâret yolları hakkında söylediklerini yanlışlayabilecek hiçbir şey söylemedi ve hattâ, bu bilgileri kendisiyle niye daha önce paylaşmadığım konusunda bana sitem bile etti. Ben, onu da birkaç beylik cümleyle geçiştirmeyi denedim; ama ihtiyar kurt, bana iknâ olmadı.

    Aslında, biraz daha dirensem, susmayı kesinlikle başarabilirdim; fakat, İbn-î Ceydân bin Ekber hakkında ivedilikle konuşmak istiyordum; dün bütün gün ve gece boyunca zihnimden geçenleri, kendisine güvendiğim Carlo'yla paylaşmak konusunda kendime daha fazla engel olmamalıyım, diye düşündüm ve sonunda ona durumu anlattım. Tanrım…

    Ben konuşurken Carlo'nun beni ne kadar dinlediğinden emin değildim; daha ilk cümlemden itibâren ellerini ovuşturuyor, arada bir Tanrı'ya duâ ediyordu. Carlo, İbn-î Ceydân bin Ekber ve Seyahatül Emînil Mihmandar isimli kitabından haberdâr olmamızı, bunun bu şekilde gerçekleşmiş olmasını Tanrı'nın inâyeti olarak görüyor ve bu yolla, tüm ömrünü adadığı şu kayıp Eros Tapınağı'nın yerinin kendisine Tanrı tarafından sunulacağına inanıyordu.

    Bana, kitabı incelemek istediğini söyledi, ona bunun henüz mümkün olmadığını; ama, uygun bir zamanda kitabı ona verebileceğimi söyledim. O sırada içeri Edward geldi ve âyinin başlamak üzere olduğunu, bizi beklediklerini söyledi. Kamaradan çıkarken de Carlo'ya, ağzını sıkı tutmasını ve bunlardan kimseye bahsetmemesini tembih ettim.

    Carlo, o kadar heyecanlı ve sevinçli görünüyordu ki, bunu ağzı yapmasa bile sanki gözleri yapacakmış gibiydi. Hele, bütün gün ondan Eros Tapınağı hikâyeleri dinleyen Nick ve Miles'ın Carlo'yu bu hâlde görür görmez bir şeyler sezebileceğini düşündüm ve Carlo'ya âyine katılmayabileceğini söyledim. Bana bu konuda kendisine güvenebileceğimi söyledi, kontrolünü kaybetmeyeceği konusunda temînat verdi; ama, işler maalesef öyle gelişmedi. Tanrım…

    Salona geçtiğimizde yine Moses ve Daniel ile Gage hâriç tüm ekip ve mürettebat oradaydı. Biz de yine ilk sıradaki yerimizi aldık; yine sağımda Edward, solumda da Carlo vardı. Kaptan Plummer de yine elindeki İncil'le birlikte duvardaki İsa Mesih portresinin önünde yerini almıştı. Ve maalesef, Geary ile Stephen de yine en arka sırada yerlerini almıştı. Onlara o kadar tembih ettiğim hâlde kamaralarından dışarı çıkıp ekibin arasına karışmışlardı.

    Sonradan öğrendim ki, onları oraya Kaptan Plummer zorla getirmiş. Kaptan Plummer'in bu ikiliye olan ilgisi, gerçekten de çok dikkatimi çekiyor; kendisi ekipte başka hiç kimseye göstermediği ilgiyi onlara gösteriyordu. Eğer Geary ile Stephen onu hasta olduklarına ustalıklı bir biçimde iknâ etmemişlerse, ortada muhakkak benim bilmediğim bir şeyler dönüyordu.

    Kim bilir, belki Geary ve Stephen ile Kaptan Plummer'in tanışıklıkları çok eskilere dayanıyordur ve belki de Kaptan Plummer de onlarla işbirliği hâlindedir. Neden olmasın ki, şu hayatta olmayacak şey var mı ki! Hele bir de Nick'le konuştuktan sonra, bu konudaki kaygılarım daha da kuvvetli bir hâle geldi. Tanrım…

    Âyin bittikten sonra, tam dağılmak üzereyken Gelis, Carlo'ya yine o mutat şakalarından birini yaptı; ama, Carlo'nun buna tepkisi alışıldık değildi; bir hışımla arkasına döndü ve gözlerini Gelis'in gözlerine dikerek ona, Eros Tapınağı'nın bizim kazı bölgesinde olduğunu, kazılar sırasında bu tapınağı bulacağımızı söyledi. Tanrım…

    Carlo o kadar sinirli, o kadar kendinden geçmişti ki, sanki her an Gelis'i dövebilirdi. Tanrım… Belli ki kafasından, tüm ömrünü aslında bir hiç uğruna adamadığını, bu kazı sırasında ne kadar büyük bir arkeolog olduğunu kanıtlayacağını geçiriyor, bunun öfkesi ve sevinci dışarıya yansıyordu. Tanrım…

    Gelis ona, nasıl bu kadar kesin konuşabildiğini sorduğunda ise Carlo, her şeyi anlattı. Tanrım… İşte, sonunda Carlo yapacağını yapmıştı. Tanrım… En olmayacak anda, en olmayacak şey bir anda oluvermişti… Ekip içinde ise homurtular yükseldi; her kafadan bir ses çıkıyor, bana kuşkulu bakışlar yöneltiyorlardı. Tanrım…

    Ben de pencerenin önüne doğru yürüdüm ve ekibi susturdum. Onlarla konuşmak için Athenagoras'ı almayı beklediğimi, yârın Sicilya'ya vardığımızda geniş bir toplantı yaparak kendileriyle konuşacağımı, şimdilik bu konuyu kapatmaları gerektiğini söyledim ve Edward'la birlikte yemek salonundan dışarı çıktık. Tanrım…

    Gerçekten de Carlo'ya o an için çok kızdım; ekibin İbn-î Ceydân bin Ekber'i ve kitabını ilk benden duyması gerekirdi. Ama, şimdi düşünüyorum da Carlo'nun içinde bulunduğu durumda böyle bir şeye kalkışması hiç de anlaşılamaz değil. Ve şu an, kendi kendime şunu soruyorum; acaba, günün birinde ben de kayıp Meryem Ana İncili'ni bulursam, bunu Başpiskopos Baldwin'e veya Edward'a danışmadan açıklar mıyım?

    Ve hattâ, Vatikan'ın aforoz karârını bizzat kendi ellerimle yazıp bunu St. Simeon Kilisesi'nin kapısına asar mıyım? Bilmiyorum… Günün ikinci büyük olayı ise Nick'ten geldi. Kamaraya döndüğümüzde ben tekrar kitabı incelemeye koyuldum ve Güney ve Batı Anadolu'ya ilişkin bazı notlar aldım. Bunları da daha sonra günlüğüme geçeceğim.

    Bir süre sonra kapı çaldı; gelen Nick'ti. Bana müsâit olup olmadığımı sordu. Ben de eğer İbn-î Ceydân bin Ekber ve kitabı hakkında değilse, müsâit olduğumu söyledim. Bana Kaptan Plummer hakkında konuşmak istediğini söyleyince, onu içeri buyur ettim ve kitabı da kopyalamaya devâm etmesi için Edward'a verdim, onu yeniden kilere gönderdim.

    Doğrusu, Nick'in söyleyeceklerini çok merak ediyordum; zâten, kahvaltıdan hemen sonra da benimle konuşmak istediğini söylemişti, onu bu kadar hareketlendiren şeyin ne olduğu benim için dikkat çekiciydi. Ve sonunda anladım ki, Kaptan Plummer hakkındaki endişelerimde aslında hiç de haksız sayılmam.

    Dün akşam, Nick'in midesi fenâ hâlde bulanmış ve Kaptan Plummer'in kamarasına giderek, kendisine daha önce Miles'a ikrâm ettiği bitki çayından yapmasını isteyecekmiş. İçeri girdiğinde Kaptan Plummer, orta büyüklükte bir sandığın içine bir şeyler tıkıştırıyormuş. Nick, durumunu anlattığında Kaptan Plummer, sandığı açarak çay için gerekli malzemeleri çıkartmış.

    Ne var ki, o sırada Nick, sandıkta bir adet kripteks ve eski bir elyazması ile iki adet Tapınak Şövalyeleri'ne özel olarak tahsis edilen endüljans görmüş. Sandığın içinde başka şeyler de varmış; ama, onları seçememiş. Nick, Kaptan Plummer'e bunları nereden bulduğunu sormuş. O da birdenbire endişelenmiş ve Nick'e bunların eski bir aile yâdigârı olduğunu söylemiş.

    Nick, kripteksi incelemek için sandığa doğru yöneldiğinde Kaptan Plummer, onu sert bir dille uyararak bunu yapmamasını söylemiş. Konuşurken alnından da terler damlıyormuş. Malzemeleri alarak kamaradan birlikte çıkmışlar. Ve Nick, bu olup bitenlere bir anlam verememiş, bunları benimle konuşmak istemiş.

    İşte, durum iyice karmaşıklaşıyor. Zâten, başından beri bu kazı projesi hakkında çok ciddî kuşkularım vardı, artık kafam almıyor. Gemideki ilk Tapınak Şövalyesi deneyimimden sonra, Nick'in anlattıklarına karşı biraz daha temkinliyim ve kafamda, Kaptan Plummer ile Geary ve Stephen arasındaki ilişkilere dâir bazı olasılıklar uçuşuyor. Bu sis perdesini dağıtmak içinse şu iki soruya ivedilikle cevap bulmalıyım.

    1) Kaptan Plummer, bir Tapınak Şövalyesi mi yoksa onlara sempati duyan sıradan bir Katolik mi? Eğer bana söylediği doğruysa; yâni gerçekten de evlenmişse, şu hâlde Tapınak Şövalyesi olma ihtimâli azalıyor; fakat, bu sefer de mason olma ihtimâli artıyor.

    Kaptan Plummer, İrlanda meselesi hakkında masonlardan yardım istemek için onlarla ittifak kurmuş olabilir; ailesinin başına gelenler nedeniyle masonların koruyuculuğa sığınmak istemiş olabilir. Ve bu olasılık gerçekse, bu gemi yolculuğunun da bir tür silâh kaçakçılığıyla ilgisi olabilir; belki de bölgeye kaçak silâh taşıyoruzdur. Tanrım…

    Hem üstelik, eğer bana söylediği gibi, daha önce silâh kaçakçılığı konusunda başarısız olduysa ve bu da yetkililerce biliniyorsa, Birleşik Krallık'a girmesinin de yasaklanmış olması gerekir; şu hâlde, içinde Lordlar Kamarası'nın parmağı olan bir projede, İrlanda meselesinde aktif bir rol oynamış bir kimsenin yer alması, Lordlar Kamarası'ndaki masonların bir başarısı olabilir. Tanrım…

    2) Yoksa Kaptan Plummer de Geary ve Stephen gibi bir defîne avcısı mı ve aralarındaki samîmiyetin kaynağı bu mu? Belki de Kaptan Plummer, Geary ile Stephen'le çok daha öncelerde tanışmıştır ve bu bölgede önemli bir defîne bulacaklarına inanmışlardır ve ben, Geary ile Stephen'i deşifre edince de çok büyük bir hayâl kırıklığına düşmüşler, bana karşı çok büyük bir nefret duymaya başlamışlardır.

    Bu durumda, Kaptan Plummer'i bu projede görevlendiren kişi veya kişiler de Geary ile Stephen'i bir arkeolog gibi gösterip bizim aramıza yollayan kişi veya kişilerle aynıdır. Ve dolayısıyla, Kaptan Plummer'in mason olduğunu düşünmek için haklı bir neden kalmaz; şu hâlde, sandığın içindekiler de sıradan bir aile yâdigârıdır. Tanrım…

    En kötü senaryo ise şu. Belki de Anglikan Kilisesi, Lordlar Kamarası ve Vatikan arasında çok iğrenç bir hesaplaşmanın tam ortasındayız. Tanrım, sen benim aklımı koru! Ancak, Nick'i telaşa düşürmek istemedim ve Kaptan Plummer'in ağzını arayacağımı, durumu ivedilikle aydınlatıp kendisine haber vereceğimi söyledim ve onu yatıştırdım.

    - Devam edecek -

    Alkım Saygın


    Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


    10,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,00
    7 Kahveci oy vermiş.

     


    Yazdırmak için tıklayınız.

     


     Dost Meclisi


    YORUMLARINIZI GALERiMiZDEKi iLGiLi BÖLÜME BIRAKABiLiRSiNiZ.
    Yorumlarınız için bekleriz.

    Fotograf : Mehmet Hamurkaroğlu


    <#><#><#><#><#><#><#>

    Kahveci dostların tüm eserlerini KM SANAT GALERİSİ'nde görebilir,
    dilerseniz duygu ve düşüncelerinizi paylaşabilirsiniz.

    <#><#><#><#><#><#><#>

    Kahve Molası, siz sevgili kahvecilerden gelen yazılarla hayat bulmaktadır.
    Her kahveci aynı zamanda bir yazar adayıdır.
    Yolladığınız her özgün yazı olanaklar ölçüsünde değerlendirilecektir.
    Gecikme nedeniyle umutsuzluğa kapılmaya gerek yoktur:-))
    Kahve Molası bugün yaklaşık 6.000 kahvecinin posta kutusuna ulaşmıştır.

    Yukarı


     


     Tadımlık Şiirler


    KADAR

    Kuş yuvası kadar olsun
    Güçlü kuramadım hiçbir zaman
    Yuvamı bir göç mevsimine
    Kadar kalsaydı ayakta
    Yeterdi bana

    Ahmet Yılmaz Tuncer

    Yazdırmak için tıklayınız.

    Yukarı


     


     Biraz Gülümseyin



    KMTV Sunar...

     


     Kıraathane Panosu



    Polygon Web Studio


    Yazarlarımızın Kitapları


    Merih Günay
    "Martıların Düğünü"

    Nesrin Özyaycı
    "Işık -II-"


    Temirağa Demir
    "Her kardan Adam Olmaz"


    Şadıman Şenbalkan
    "Şehit Analarımızın Çığlıkları"

    Hatice Bediroğlu
    "Düş Kuruyor Gece"

    Cüneyt GÖKSU
    Serpil YILDIZ

    "KÜBA - SARI SICAK BİR PENCERE"

    Merih Günay
    "HİÇ"

    Feride Özmat
    "Yanlış Zaman Hikayeleri "

    C.Eray Eldemir
    "Uzak İklimler"

    Temirağa Demir
    "Edepli Fahişeler"

    Ellerin Söylüyor Sonsuzluğu
    Feride Özmat
    "Ellerin Söylüyor Sonsuzluğu"

    Nesrin Özyaycı
    "ÖLMESEYDİ"

    Yitik Ada Günceleri
    Feride Özmat
    "Yitik Ada Günceleri"
      İyi Kalpli Seri Katil
    Semih Bulgur
    "İyi Kalpli Seri Katil"


    İstanbul için Son Hava Durumu
    ISTANBUL ISTANBUL
    Ankara için Son Hava Durumu
    ANKARA ANKARA
    İzmir için Son Hava Durumu
    IZMIR IZMIR
    Kaynak: http://www.meteor.gov.tr

    Yukarı


     


    Akın Ceylan

     İşe Yarar Kısayollar


      Şef Garson : Akın Ceylan

    http://tr.giveawayoftheday.com/ Giveaway of the day projesi takipçilerine her gün bir BEDAVA yazılım veriyor. Hem de herhangi bir kısıtlama olmadan! Bir çok download sitesi deneme sürümü veriyor ama burada tam sürüm program bulabiliyorsunuz. Temelde, her gün bir program ücretsiz olarak kullanıcılara sunuluyor. Bu program üretici firmanın onayı ile minimum 24 saat download edebilmeniz için sitede bekliyor. Hem de tamamıyla ücretsiz olarak. Deneme değil, kısıtlı sürüm değil. Tam bir legal versiyon! Programların kullanıcı sözleşmesinde yer alan kısıtlamalar haricinde herhangi bir kısıtlaması yok…

    Televizyonda zaman problemi yüzünden kaçırdığınız dizileri internetten izleyebileceğiniz sağlam bir kaynak http://diziport.com/ Hatta Türk kanallarında oynamayan bir çok dizinin Türkçe altyazılı bölümlerini bulmanız bile mümkün. Özellikle yabancı kaynaklı dizilerin olduğunu söylemekte fayda görüyorum. Mesela "Visitors" yani "V" adıyla oynayan ve Türk kanallarında gösterilmeyen diziyi altyazılı olarak seyredebilirsiniz.

    Eğer amatör olarak fotoğraf çekiyor, resim çiziyor ya da ilginç görsel çalışmalarınız varsa ve bu çalışmalarınızı paylaşmak istiyorsanız http://www.deviantart.com/ web sayfasını kullanabilirsiniz. Bunun için öncelikle siteye ücretsiz üye olmanız ve çalışmalarınızın görsellerini yüklemeniz başlangıç için yeterli. Eğer örnek sayfa görmek isterseniz benim hazırladığım deneme sayfasına http://akinceylan.deviantart.com/ bakabilirsiniz.

    Haberleri internetten izlemeye meraklısınız ama karşınıza "hadi canım, böyle haber mi olur?" dedirtecek türden haberler de görmek istiyorsanız, http://www.zaytung.com web sitesi tam size göre. Mutlaka deneyin. Hatta öyle haberler var ki gerçek sanıp arkadaşlarınızla paylaşmaya bile başlayabilirsiniz. İşte size örnek bir haber: "Ramazan Öncesi Erol Günaydın'ın Eski Ramazanları Unutması, Televizyon Yapımcılarını Sıkıntıya Soktu..."

    Yukarı


     


     Damak tadınıza uygun kahveler






    http://kahvemolasi.ourtoolbar.com/
    Beklenen Araç Çubuğu hizmetinizde:-)) Kahve Molası Araç Çubuğu (Toolbar) gelişmeye açık olarak kullanıma açık. Bir kere download edip kurmanız yeterli. Bundan sonra ki tüm güncellemeler gerçek zamanlı olarak tarayıcınızda görünüyor. Kahve Molası'nın tüm linklerine hızla ulaşabildiğiniz gibi, Google Arama, KM'den mesajlar ve en önemlisi meşhur "Dünden Şarkılarımız" artık elinizin altında. Sohbet için özel chat bile olduğunu eklemem gerekir. Son derece güvenilirdir. Virüs içermez, kişisel bilgi toplamaz. Bizzat tarafımdan pişirilip servise konmuştur. Yükleyip kullanın, geliştirmek için önerilerinizi yollayın.

    GOM Player 2.1.21.4846 Released [2009 11/05] / Windows / 5.77 MB http://app.gomplayer.com/gom/GOMPLAYERENSETUP.EXE
    Bilgisayarınızdaki tüm media oynatıcılarının yerini almaya namzet bir Media Player. Gerekli codecleri kendisinin arayıp bulması gibi özellikleri var. Hemen her çeşit medyayı rahatlıkla izleyebiliyorsunuz. Ve bedava. Mutlaka yükleyip kullanın derim.

    VLC media player for Windows / V.1.0.5 / 17 MB
    http://www.videolan.org/
    İçinde tüm codec kütüphanesini barındıran açık kaynak bir oynatıcı. Bilgisayarınızın olmazsa olmazlarından biri. mp4, mov, mkv dahil hemen her formatta filmi izlemenize olanak sağlıyor. İndirin seveceksiniz.

    7-Zip 4.65 (2009-02-03) for Windows / 913 KB
    http://www.7-zip.org/
    Winzip, Winrar gibi sıkıştırma programlarının tek alternatifi. Sadece zip ve rar formatlı dosyaları değil, hemen her çeşit sıkıştırılmış dosyayı açan, minik ama süper bir "Open Source" programı. Kendi formatında yaptığı sıkıştırmanın üzerine yok. İsterseniz zip olarak ta sıkıştırma şansınız var. Hemen indirip kurun, sonra da bana şükredin.

    Yukarı


     


    KAHVE MOLASI ABONELERi Google Grubuna üyesiniz. İlginize teşekkür ederiz.

    ABONELiKTEN AYRILMAK İÇİN :
    KM-abone+unsubscribe@googlegroups.com
    (Gönderdiğiniz mesajın abone olduğunuz adresten gittiğine emin olunuz.)

    ÜCRETSİZ ABONE OLMAK İÇİN :
    Google Gruplar KAHVE MOLASI ABONELERi grubuna kayıt ol
    E-posta:


    Arkadaşlarınıza önermek ister misiniz?


    Uygulama : Cem Özbatur
    2002-23©KAHVE MOLASI - Her hakkı saklıdır. Yayın İlkeleri

     






    Arkadaşlarınıza önerir misiniz?

    Yazılarınızı buradan yollayabilirsiniz!



    SON BASKI (HTML)

    KAHVE YANINDA DERGi

    Hoşgeldiniz
    Arşivimiz
    Yazarlarımız
    Manilerimiz
    E-Kart Servisi
    Sizden Yorumlar
    KÜTÜPHANE
    SANAT GALERiSi
    Medya
    İletişim
    Reklam
    Gizlilik İlkeleri
    Kim Bu Editör?
    SON BASKI (HTML)
    YILDIZ FALI
    DÜNÜN
    ŞARKILARI





    ÖZEL DOSYALAR

    ATA'MA MEKTUBUM VAR
    Milenyumun Mandalı
    Café d'Istanbul
    KIRKYAMA
    KIRK1YAMA
    KIRK2YAMA
    KIRK3YAMA
    ZAVALLI BİR YOKOLUŞ
    11 EYLÜL'ÜN İÇYÜZÜ
    Teröre Lanet!
    Kek Tarifleri
    Gezi Yazıları
    Google
    Web KM




    Kayalar Merdim merdim
    S.Akkiraz/O.Expressions









    Fincan almak ister misiniz?
    http://kmarsiv.com/sayilar/20100730.asp
    ISSN: 1303-8923
    30 Temmuz 2010 - ©2002/23-kmarsiv.com