ŞİİRLER
DENİZ KILIÇ ERSAN ERÇELİK GÜLCAN TALAY ÖMER DAVULTAŞ ÖZHAN BİLGİN
FOTOGRAFLAR
CÜNEYT GÖKSU MEHTAP YILDIZ SERPİL YILDIZ SERRA TOPAL
Dergimizi arkadaşlarına önermek ister misin?
|
|
|
|
|
|
|
|
|
2 AYLIK KÜLTÜR, EDEBİYAT DERGİSİ
04 Kurt Rosenwinkel Burak R.Sat
Geçen yılki İstanbul Caz Festivali'nde cazseverlerle buluşan Kurt Rosenwinkel, tekniği ile John Scofield ve Pat Metheney gibi, cazda elektrik gitarın sınırlarını zorlayan ve yaratıcılığı eşsiz olan ustalarla karşılaştırılabilecek yetkinlikte bir gitarist olarak anılmaktadır. Rosenwinkel'in yeteneği ve yaratıcılığı, her ne kadar Scofield ve Metheny üzerinden tanımlansa da, caz müziğindeki başarısı bir başkasının üzerinden yapılacak tanımlamayı aşacak kadar göz doldurucu ve önemlidir. Rosenwinkel, müzikal anlayışı, caz gitarı gelişimine ve müziğe getirdiği katkısı, içerisinde bop, swing, hip-hop gibi çok farklı müzikal etkileşimleri son derece başarıyla harmanlayan albümleri ile kendi tınısını yaratarak caz dünyasında kendine has bir duruş yakalayarak dikkate alınmayı hak eden bir gitaristtir. Ancak buna rağmen sınıflamayı seven eleştirmenler tarafından Rosenwinkel, post-Metheny dönemi gitaristleri kategorisine konulmaktadır. Aynı zamanda Diana Krall gibi cazın çok satan popüler isimleri ve Wayne Shorter gibi kilometre taşları arasında kendisine Verve gibi bir firmada yer bulması önemli bir müzisyenle karşı karşıya olduğumuzu gösterir.
....
Devamı Kahve Molası Dergisi'nde
9 Hasretlik - Gülendam Z.Oğuz
Uzaklardan
Çok uzaklardan çağırmıştım seni.
Oysa ki daha önce hiç görmemişken o güzel gözlerini,
Her nasılsa vermiştim yukarılara tarifini.
Bir Temmuz günü,
Güneş batarken,
Bendim sana gelen.
Ta uzaklardan..
....
Devamı Kahve Molası Dergisi'nde
12 Denize adam düştü Seyfullah Çalışkan
- Bakın bakın denizde boğulmuş bir adam var. Vapuru çabuk durdurun, bakın orda suyun içinde biri var.
İnce ama ıslık gibi bir sesle kırk yaşlarında bir kadın çığlık çığlığa bağırıyordu.
Kadının sesini duyduğumda vapurun kıç tarafında martılara simit atan insanları izleyerek yolculuğun tadını çıkarıyordum. Benden yarım metre ileride birbirine sarılmış iki genç vardı. Oğlanın attığı simit parçası neredeyse suya değecek kadar düştüğünde sumrunun biri son anda onu fark edip denize düşmeden yakalamıştı. Kadının boğazını yırtarcasına feryatlarına kimsenin aldırmadığını fark eden otuzlu yaşlarda iri yarı, kocaman bıyıklı bir erkek filmlerde duyduğumuz o çok bildik cümleyi haykırdı.
- Denize adam düştü. Vapuru hemen durdurun.
....
Devamı Kahve Molası Dergisi'nde
14 Mancınık - Tuba Çiçek
Ayranı budur, yarısı sudur
Farkında mısınız bilmiyorum, artık kimse medyaya inanmıyor, artık kimse televizyonda duyduklarını, gazetede okuduklarını ciddîye almıyor. Her şey magazin ve show oldu.
Ya da şöyle mi demeli? Halkımız artık medyada duyduklarını sadece magazin veya show olarak düşünüyor.
Peki bütün bunlar nasıl oldu?
Malumu bir de ben yazayım: Okuma alışkanlığı olmayan bir ülkede ve kültürde yaşıyoruz. Yazılı ve görsel olarak ortaya ne koyarsanız koyun, anlatabilecekleriniz ancak karşınızdakilerin anlayacağı kadardır.
....
Devamı Kahve Molası Dergisi'nde
17 Bütün kitaplarına doğru "Julian Barnes" Cumhur Aydın
"Hiç bir şey öyle birden bire başa gelmez"
Bir süre önce yeni yayınların tanıtıldığı dergide gözüme çarpınca şaşırmıştım. Yazar Julian Barnes yeni kitabında; on yıl önce 'Seni Sevmiyorum' adıyla Türkçeye çevrilen (özgün adı 'Talking it Over) romanında okuyucularla tanıştırdığı Stuart, Oliver ve Gillian adlarında üç genci ve ilginç öykülerini; on yıl sonra bu dönemde onların yaşadıklarıyla birlikte, kaldığı yerden anlatmayı sürdürüyor. Barnes ilkini yazdığı dönemden gerçekten de yaklaşık on yıl sonra bu ikinci kitabı yazdığı için, okuyucu da on yıl önce birlikte olduğu insanlarla yeniden karşılaşıyor! (Kuşkusuz Türk okurlar için çeviri tarihleri açısından bu geçerli olamamış.)
....
Devamı Kahve Molası Dergisi'nde
20 Kör Agop Meyhanesi - Laura Avadar
'Rakı İçilir Kör Agop'ta'
Avuç içi kadar bir semt Kumkapı. Belediye kararıyla bir gecede rengarenk boyanan yorgun evleri, Kürt'ü, Türk'ü, Arab'ı, Afrikalısı, Rus'u, Ermeni'si, Çingene'siyle, yorgun evlerin giriş katlarında birbiri ardına açılan tekstil atölyelerinde alın teri dökenleri, evler arasına gerilmiş iplerden sarkıtılan boy boy, çeşit çeşit çamaşırları, kapı önlerinde ip atlayan çıplak ayaklı kızları,bir zamanların balıkçı kasabasının izlerini taşıyan balık hali, dört koldan hep aynı meydana çıkan sokakların bitimindeki meyhane kültürüyle ayrı bir soluk, İstanbul içinde bambaşka bir İstanbul Kumkapı...
Kumkapı'yı Kumkapı yapan meyhaneleri söz konusu olduğunda akla tek bir isim geliyor; Agop İnciyan'ın "Kör Agop" meyhanesi. Agop İnciyan, meyhanesini açmadan önce, büyükbabası ve babası gibi balıkçılık yapıyormuş. Karaya çıkar çıkmaz da soluğu meyhanede alıyormuş. İçkiye olan düşkünlüğüyle tanınan Agop Bey, dışarıda içki içmenin pahalı olması nedeniyle, meyhaneciliğe 1938'de Kumkapı sahilinde sandalda balık çorbası ve rakı satarak başlamış.
....
Devamı Kahve Molası Dergisi'nde
22 Oynamak II - Sedat Tüvar
Ertesi gün;
Taksim ilk yardım hastanesi.
Nöbetçi hemşire, sabaha karşı gelen yaralının, sağ bacağının baldırında, karın boşluğunda ve bir de sağ omzunda bıcak darbeleri olduğunu, gereken müdahalenini yapıldığını, hayati tehlikesinin bulunmadığını, iki sivil polise anlattıktan sonra onlara yaralı ile konuşmaları için izin verdi. Polislerden genç olanı yaralının elini tutarak onunla konuşmaya başladı.
-Geçmiş olsun..
-Sağolun.
-Nasıl oldu?
-Alkolü fazla kaçırmıştım, eve gitmek için taksi arıyordum, hain arkamdan saldırdı...
-Bir kişimi size saldırdı?
-Evet, baba yadigarı bir altın kolyem vardı, onu boynumdan koparıp kaçtı... Sakallı bir genç uzaktan bağırmasa belkide öldürecekti beni. O genç olmasa kan kaybından ölecektim.
-Size saldıran kişiyi tarif edbilirmisiniz?
-Hiç sanmıyorum, çok ani oldu.
Genç polis, kendisinden daha yaşlı olana dönerek sordu.
-Ne diyorsunuz komserim?
-Tinercilerin işine benzemiyor. Biliyorsun onlar önce saldıracağı kişiyle konuşur birşeyler isterler. Para, cep telefonu vesaire. Bu, direk ve arkadan bir saldırı. Sanırım zanlı onu takip etmiş.
....
Devamı Kahve Molası Dergisi'nde
24 Fırat'a Sevdalıların Kenti Halfeti - Cüneyt Göksu
Fotoğraflar: Serpil Yıldız
Halfeti'ye, Güneydoğu'nun bu saklı cennetine, gitmeye karar verdiğimizde gerçekten çok sevinmiş ve heyecanlanmıştım. Bu, Türkiye'nin o bölgesine yaptığım ilk yolculuk olacaktı. Okuyordum, gidenler anlatıyorlardı, duyuyordum, izliyordum; ama, 'görmeden ve yaşamadan' bu bilgileri özümsemenin olanaklı olmadığını da biliyordum.
Fırat havzasında, Gaziantep'le Şanlıurfa arasında, Şanlıurfa'ya 120 km uzaklıkta şirin bir ilçe Halfeti. Geçmişi MÖ 855'e, Asur Krallı'ğına kadar uzanıyor; binlerce yıldan kalmış uygarlıkların izlerine hâlâ rastlanıyor. Halfeti'nin tarihiyle Rumkale'nin tarihi birlikte değerlendirilir. Roma döneminde, İsa'nın havarilerinden Johannes'in Rumkale'de, kayadan oyma bir odada İncil'i çoğalttığı söylenir.
Birecik barajından büyük oranda etkilenen Halfeti'de, ilçe merkezinin 2/5lik kısmıyla, ilçeye bağlı üç köy baraj suları altında kalmış. Su altında kalan yalnızca yapılar değil; o evlerde yaşayanların geçmişleri, anıları, başka bir deyişiyle, tarihleri. Halfeti'de ikiye bölünmüş bir yaşam var. Sudan kurtulmayı başaran bölümde geçmişin hem hasretine hem de acısına tanıklık etmeye zorunlu kalmış, eski ama buruk Halfeti'yle, buraya 10 km uzaklıktaki Karaotlak mevkiine kurulan Yeni Halfeti.
....
Devamı Kahve Molası Dergisi'nde
34 Yüreğim - Serra Topal
Yüreğim, bir odada bağırıp duruyordu bana, ama ben ona aldırmadım. Bilirim ki onun sesi kadar ikna edici, yoldan çıkarıcı, korkutucu, ve sizi nerelerinizden vuracağını daha iyi bilen hiçbir şey yoktur. Bu yüzden onu bir odaya kilitledim, uzun süre sahibi evde olmayan bir kedinin, biri gelince ayaklarına dolanması gibi bırakmıyordu beni, ve onu susturamıyordum, tek pencereli bir odanın ona yeteceğini düşünüyordum; sıcak ve sağlam bir yerdi, dışarıyı ve başka yürekleri özlemesi gerekmeyecekti.
Yüreğim, o kedi gibi, kapatıldığı yer ne kadar güvenli ve sıcak olursa olsun, dışarıyı özlüyordu, bağırıp durdu ve onu, ne kadar istesem de duymazlıktan gelemedim.
....
Devamı Kahve Molası Dergisi'nde
38 Renkler - Merih Günay
Akşam vakitleri. İnsanlar ellerindeki şemsiyelerle caddeden sokaklardaki evlerine doğru hızlı adımlarla dağılıyorlar. Caddenin her iki tarafında ise arabalar yarım metre arayla ilerlemeye çalışıyorlar. Dükkanlar ışıl ışıl, müşteriler deli gibi alışveriş yapıyorlar. Hareketli şehir yaşamına alışık olmayan biri bu manzarayı görse savaş çıktığını düşünebilir.
İki kilometre uzunluğundaki caddenin bir ucundan diğer ucuna; kıraathane, şarküteri, lokanta, market ve meyhaneler sıralanmış. Aralarında nadiren kuruyemişçi ve çiçekçiler de görülmekte.
Bu geniş cepheli, müstakil içkili lokantanın kapısındaki pirinç tabelada yazılan rakama göre dükkan elli iki yıllık. Yarım asırdan fazladır burada ve giriş kapısının hemen yan tarafındaki masada duran yazarkasanın arkasında oturan adamın görüntüsü rakamı doğrular gibi. Sanki adam elli iki yıldır o sandalyeden hiç kalkmamış: Yemeğini masasında yiyor, içkisini masasında içiyor, ihtiyacını içindeki hortumlu torbada gideriyor ve masasında uyukluyor geceleri.
....
Devamı Kahve Molası Dergisi'nde
41 Işığı çalamazlar - Derya Berrak
ŞAİR, YAZAR, GAZETECİ, KADIN, İNSAN,ANA ŞÜKUFE NİHAL
Bir fotoğraf sadece.Geçmiş yılların kısıtlı koşullarında bile kadının nelere imza atabileceğini gösteren örnek bir yaşamın fotoğrafı. Ellerimin arasında öylece duruyor. Yırtık sayfalarından kopup gelen bir kitabın ardından tanıyorum Onu .Oysa artık sadece yeğeni yaşatıyor. Birilerinin halasından"Unutulmuş", ailesinden "Kökleri kurumuş"diye söz ettiğini söyleyemiyorum Sevim Hanıma. O, bana ağaçları anlatıyor: " Varsın kökleri kurudu bilsinler. Kök bir şeyin öncesidir.Eğer kuruyan, budanan ya da kurutulan bir şeyler varsa ancak ağacın dalları yapraklarıdır.Koca bir çınarı dahi dibinden kestiğinizde o toprağın altını saran kökler daima topraktadır."
Sırrı dökülmüş bir ayna bile olsa zaman, gizleyemecek aksini... Bunu biliyorum. Şimdi ayaklarınla itmek istiyorsan kuru dalları, devam et sana yazıyorum.
....
Devamı Kahve Molası Dergisi'nde
44 Namus - Ayşenur Güven
"Namus"... Neden yazar bu kelimeyi tercüme edip kullanmak yerine, tırnak içine alıp olduğu gibi bırakmış? Neden yanına okuyucuları anlasın diye, sanki biraz da nezaketen, fransızcasını iliştirmiş? Neden? Ülkemde namusun başka bir manası mı var? Başka bir özü, başka bir gücü, başka bir hiddeti, başka bir şiddetti, başka, bambaşka.
"Namus", l'honneur...
Bazen nasıl da istiyorum, kafalarına girmeyi, ne düşündüklerini, ne hissettiklerini tıpkı onların bu benim de elimde tuttuğum gazetenin satırlarını okudukları gibi okuyabilmeyi.
Sayfanın ortasındaki siyah beyaz fotoğrafta, beyaz olduklarını tahmin ettiğim oyalı yemenileriyle üç gergin, belki biraz tedirgin ama kararlı ifadeli kadın yüzü. Ön plandaki kadın havaya kaldırdığı elinde, kucağında minicik bir bebecik tutan gencecik bir annenin resminin bulunduğu pankartı tutuyor. Pankartta küçük harflerle resimdeki genç annenin ismini, unutulup gidilecek herhangi bir kadın ismini ve dev harflerle şu cümleyi okuyorum: "KATİLLERİNİ T.C.K. KORUYOR"... Gazetecinin bu resmin altına herhangi bir açıklama ve tercüme yapmamış olmasına önce seviniyorum, sonra sıkılıyorum, sonra utanıyorum kendimden. Neyi, kimden saklıyorum? Röportajı okumaya başladığımda çoktan keyfim kaçmış gitmiş tek başıma kalmışım. Ben, gazetecinin satırları ve karşımda onları okuduklarını bildiğim onbinlerce Belçikalı...
....
Devamı Kahve Molası Dergisi'nde
46 Kapılar kapandı Elif Eser
- Dalgalar yüreğime yüreğime çarpıyor... Yakamoz arıyorum ama yok... Baksana, bulutlar kaplamış her
yanı. Yağmur yağacak...
- Ben gökyüzüne yıldızlarla dolu gecelerde bakamam. Yıldızlar girdap olup içine çeker beni, dedi Uçurum.
- Ben de gökgürültüsü ve şimşekten korkarım, dedi Yosun.
Üzerlerine o sırada düşen bir iki serseri damlayla, birbirlerine bakıp aynı anda;
- Ve yağmurda ıslanmaktan hiç hoşlanmam! dediler kahkahalarla.
O kadar çok güldüler ki, Yosun gülmekten karnını tutarak;
- Biliyor musun William Shaekspear ne demiş?
- Ne demiş?
....
Devamı Kahve Molası Dergisi'nde
50 Mimarca - Rana Aslanbay Aydın
UIA ISTANBUL 2005
(22. ULUSLARARASI MİMARLIK KONGRESİ)
Bir kentin yaşayabileceği en büyük organizasyonlardan biri İstanbul'da düzenlendi geçtiğimiz Temmuz ayında. (3-10 Temmuz-2005). Dünyanın her yanından, mimarlıkla ilişkisi olan 7000 ziyaretçi geldi bu muhteşem kente. Konferanslar, sergiler, geziler, konserler, törenler düzenlendi. Ülkem adına, bu harika organizasyondan gurur duydum. İstanbul'un şimdiye dek görmediği profesyonellikte bir organizasyonla, dünya insanına ve tabii ki Türk insanına "mimarlık" anlatıldı. İstanbul'u, kongre dolayısıyla gelen dünya vatandaşlarına tanıtma fırsatı yakalandı ve bu fırsat gerçekten profesyonel anlamda değerlendirildi. Meslek ile ilgisi olmayanlar bile, en azından "neler oluyor yahu" tarzında yaklaşıp, ucundan da olsa bu organizasyonlara katılma fırsatı buldu. Gurur duymamak mümkün değil gerçekten.
....
Devamı Kahve Molası Dergisi'nde
54 IHLARA / KARBALLA - Nuri Merzi
Kapadokya'yı, uzaktan, uzun yıllar boyunca en ayrıntılı bir şekilde çalışmıştım. Daha sonra orada yaşamaya başladım. Ama belli bir süre geçtikten sonra, tabii ki diğer sonlu maceralara benzer bir maceranın (ilk Hristiyanlar, Selçuklular, Latinler, Moğollar, Osmanlılar gibi) kahramanı olarak, orada, benim de defterim dürüldü. Çünkü bir kere daha, kurulu düzenin değişmeyeceği varsayımıyla hesabımı yapmıştım. Kapadokya takvimiyle onyedi gün sürdü benim Kapadokya uygarlığım.
....
Devamı Kahve Molası Dergisi'nde
58 BAK! GÖR! YAZ... - Serpil Yıldız
...
KMD'de, bu köşede yazılanları okumaya başladıysanız, artık yalnızca bir "okur" değilsiniz. Şimdi, kendinizi ünlü bir gazetenin ya da derginin editörü sanabilirsiniz. Hatta siz bir editörsünüz. Elinizde de gazetenizde ya da derginizde kullanmak istediğiniz, bu sayfada gördüğünüz bu fotoğraf var. Bu fotoğrafa öyle bir altyazı yazın ki, fotoğraf, aynı zamanda etkili bir habere de dönüşsün. Yazdığınız altyazıyı serpily@kahveciyiz.biz adresine gönderirseniz, yaptığınız fotohaberleri, ünlü bir dergi olan Kahve Molası'nda, okurlarla paylaşabilirsiniz.
....
Devamı Kahve Molası Dergisi'nde
60 Gittiğin Yerdeyim Şimdi Suna A. Keleşoğlu
Bizim için sadece bir yolculuktu. Tanımak, merak, gezmek adına...
Hedefimiz Fransa'da yaşadığımız şehrin, en batıdaki izdüşümünü almaktı belki de. Sınır koymamıştık, süre yoktu. Okyanusa ulaşma isteği vardı sadece. Akdeniz Kıyılarından yola çıkıp, Azur mavisini arkamızda bırakıp Atlantik sularına atacaktık kendimizi. Hayal bu ya...
Her yolculuk bir hayalle başlar. Arabaya valizlerimizi, yol kenarı molalarında kahve içme konforumuzu sağlayacak masa, sandalye, gaz ocağı, sıcaklara karşı buzdolabı vazifesi görecek kabı da yerleştirip, sabahı beklemek üzere evimizin kapısını kapattığımızda, bizim yolculuğumuz da başlamıştı. İki adam, bir kadın, bir bebek. Ya da bir bebekli aile ve arkadaşları, Ya da üç arkadaş, bir bebek. Bu kadro yola çıkacağımızı sanmıştık.
....
Devamı Kahve Molası Dergisi'nde
65 Maraş Notları - Gülin Aköz
Efendiiim… Eylül ayında pamuk toplamaya gelmiştik Maraş'a, bu sefer buğday biçmeye geldik. Çiftçilik oynuyoruz biraz.
******
Sarı biçer-döver tüm gün çalışıyor. Tarlada bir ileri bir geri. Güneş kızgın, öfkesi yakıyor... veya tam tersine güler yüzünü gösteriyor da diyebiliriz. Gerçek şu ki... güneş tüm parlaklığı ve yakıcılığıyla piyasaya çıkmış durumda bu mevsimde. Dışarıda güneş kavurma var, yemekte et kavurma.
"Yediği önünde yemediği arkasında" diye bir söz vardır ya, biçer-döver söz konusu olduğunda tersten kuruluyor. "Yemediği önünde, yediği arkasında." Sanki koca ağzıyla buğdayları yutuyor, yediklerini öğüttükten sonra da çöpünü arkasında bırakıyor. Hamsi tarlasında yürürken bir yandan balıkları yiyip yiyip kılçıklarını omzunun arkasından fırlatan bir adam gibi... Önünde biçtiği, arkasında biçtiğinin çöpleri.
Tıkır tıkır tıkır dönüyor biçer-döverin tekerlekleri ve koca hançerleri.
....
Devamı Kahve Molası Dergisi'nde
68 Özel ve güzel, Semt Pazarları Rana Aslanbay Aydın
Çığırtkan bir ses tonu kulakları deliyor sanki
- bayanlaaaarrr, cimri bayanlaaaar, gelin bir bakııııın, bedava bunlar bedava
Daracık bir yolda, kalabalıktan kendine bir yol bulmaya çalışırken, sağdan soldan sallanan renkgarenk mallara da göz atmaya çalışmak, hele hele hava da çok sıcaksa, keyiften çok eziyet olmalı aslında değil mi, ama değil işte. Pazarcıların bütün yaratıcılıklarını ortaya koydukları, pazarlama sloganları pazarın havasına iyice girmenizi sağlayıp, normal hayatınızda girmeyeceğiniz diyaloglara girmenizi sağlar çoğu zaman.
- apla giieeeellll, ye şu kocanın paralarını, ye de biz de kazanalım
- ne malum koca parası yediğim
- yiyorsundur yiyorsundur
- töööbe töööbeeee
- yapma be abla, bak şunlara bi bak, valla Nişantaşı'nda aynısı 150 lira, bak bende 20 lira
- dur bi bakiiim
- uzun uzun bakma, gerek yok, iyi mal bu iyi, al şurdan iki tane
- ne yapıcam yahu iki taneyi, hem o kadar da kaliteli değil bunlar 10 liraya verirsen alırım
....
Devamı Kahve Molası Dergisi'nde
70 ah buralar - Turan Bozkurt
ah güneş!
ah akdeniz!
ah minel aşk!!..
nerede o seyrinden şarkı şiir şuurmest,
panteist kesildiğim o tabiat ve o turkuaz deniz!.
nerede o rüyama tılsım denk renginden,
iflah kesildiğim o kara gözler,o mermer beniz!
Ah nerede,şimdi neredeler?..
ah buralar;
buralarsa, yalnızca cinnete mır mır temrinlik bir kara his!
şiir şerarelenip bir cümlelik yalım parlayışa ümitlensem de,
ne ferleri can ışıyor ne kavlık yalazlanmıyor ruhları,tümü is;
kuru kaviliklerinden bahara,sesten kuşa bir eslik ürperişi geç,
bir yağmurdan bari ah bir muselik nemlenseler ah hani bir çis!
çok ihsaslarla çağrışım temaslardayım hiç faydasız;tıka tın yok!
....
Devamı Kahve Molası Dergisi'nde
78 BULMACA - Ahmet Şeşen / Cüneyt Göksu
Geçen Sayının Çözümü
Yukarı
|
|
|