KAHVE MOLASI
ISSN: 1303-8923
ABONE FORMU

ABONE OL
ABONELiKTEN AYRIL
HTML TEXT
 SON BASKI
 Ana Sayfa
 Arşivimiz
 Yazarlarımız
 Manilerimiz
 Forum Alanı
 İletişim Platformu
 Sohbet Odası
 E-Kart Servisi
 Sizden Yorumlar
 Medya
 İletişim
 Reklam
 Gizlilik İlkeleri
 Kim Bu Editör?
 SON BASKI
 PDF (~250-300KB)


Kahveci Soruyor?



Xasiork Dergi


1.YILIMIZI KUTLUYORUZ
Yazılan, Okunan, Kopyalanan, İletilen, Saklanılan, Adrese Teslim Günlük Sanal Gazete - Yıl: 1 Sayı: 243

 15 Nisan 2003 - Arkadaşlara Önerme Günü!


Merhabalar,

Bu haftayı politika yapmadan geçirmeye yeminliydim. Ama akşam oturmuş haberleri izlerken kulağıma çalınan üç beş kelime beni sağdan sola şöyle bir dönmeye mecbur etti. Kaz gibi zıplaya zıplaya gidip televizyonu kırasım geldi. Tamam güdülmeye alışığız anladık ama kaz yerine konmak gururumu incitti yahu. Bugüne kadar zokayı yuttuğumuza göre haklı da olabilirler, amma velakin kör gözüm parmağıma, aldatmaya yönelik dokuz kusurlu hareketten birine maruz kalınca isyan bayrağını açmamak mümkün olamıyor. Efendim, sayın başbakanımız iktidarları süresince, söz verdikleri vechile, benzine 14 (yazıyla ondört) kez indirim uyguladıklarını beyan ettiler. Kayseriliyim, icabında eşeği boyayıp babama geri satarım ama ben bile bu kadar iyi alicengiz oyununu beceremem doğrusu. Şimdi bakalım, Kasım ayında benzinin litresi 1.685.000, küsüratıda var. Bugün benzin 1.895.000 Törkiş Lira. Yani n'olmuş? benzine 5 ayda aşağı yukarı %10 zam olmuş. Peki dışarıda n'olmuş? Petrol fiyatları %11 ucuzlamış. Bu durumda bize uygulanan total bindirimin miktarı n'olmuş? %21'e gelmiş. Ondört defa indirim uyguladık diyen zat-ı şahanelerinin hesabı ise şüpheye mahal bırakmayacak kadar gerçek ve doğru(!?). Ay başında %5 zam, ay içinde 3 defa %0.5 (yüzde yarım) indirim. Sanki mehter marşıyla ilerleyen benzin zammı bölüğü. Adamın yalanı var diyenin gözü çıksın. 14 defa indirip 4 defa da kaldırmış. Yalan mı şimdi? Aradaki hesabı boşverin, ona sizin bizim kaz aklımız ermez!..

İkinci kaz tüyü yolduran beyanat ise sayın hazineden sınırlı sorumlu genç devlet bakanımız Babacan'dan geliyor. "Tezkereyi iyiki geçirmemişiz, yoksa bu işin maliyeti çok yüksek olurdu, altından kalkamazdık." Bre sayın sınırlı sorumlu genç devlet bakanı Babacan, o tezkereyi meclise yollayan Zimbabwe hükümetimiydi? "Bu tezkere geçmezse ayvayı yeriz, ekonomi büyük darbe alır." diyen babammıydı? Hayır biz kazız ya, belki siz doğrusunu dersiniz diye soruyorum. Ey büyük Allahım yeter bizi test ettiğin, geçemedik bir türlü şu ÖSS sınavından. Yap bir kıyak yerleştir artık bizi kafana göre bir yerlere. Vallahi de billahi de Urdu Dili ve Edebiyatına da razıyız.

Bir diğer önemli icraatleri de AB'ye giriş işlemleri tamamlanmış Kıbrıs'ın kabul töreninde hazır bulunmak olacakmış. Adamlar seni iplemediklerini bağırırlarken sen hangi yüzle ve kimin izniyle o toplantıya gidersin? Ben böyle bir izin verdiğimi hatırlamıyorum. Açıklama yapılırken salonu terkedip alkışlamayacakmışız!?. Heyt bre aslanlarım benim, işte biz vurduk mu böyle vurur öyle bir ses çıkartırız ki, sizin alkışlarınız yanında hava civa kalır, yaa...

Neyse, gelelim yazımın başlığına. Bugünü Kahve Molası'nı önerme günü ilan ediyorum. Malumunuz 1.yılımızı devirmeye bir günümüz kaldı. Yaşgünlerinde hediye almak adettendir. Sizin de beni bu mutlu günümde hediye ile sevindirmek isteyebileceğinizi düşünerek, kendime tek kalemlik bir hediye listesi hazırladım. Liste şöyle başlıyor ve bitiyor ; "Yepyeni yazarlar ve okurlar istiyorum." Mevcutların tadına tat katacak yeni yazarlar ve okuyucular arıyorum. Umarım mesaj alınmıştır. "Arkadaşlara Önerme Günü"nde sizlerden en az bir yeni okuyucuyu ailemize katmanızı, elinizin yettiği yazar adaylarına ya da bizzat kendinize Kahve Molası kapılarının sonuna kadar açık olduğunu haber vermenizi rica ediyorum. Çok şey mi istiyorum? Hayır, sizlere sadece bir adım öne çıkıp kendinizi gösterin diyorum. İyi de ediyorum.

Bir sonraki sayıda buluşuncaya kadar bulunduğunuz yerden bir adım öne çıkın. Sevgiyle...

Cem Özbatur

 Cafe Azur : Suna Keleşoğlu


Ertelenen Hayaller

Merhaba,

Ertelenen hayatlarımızın arkasından öylece bakarız. Güne sığdıramayız, coğu zaman kendimizi. Saatler akar, biz arkasından koşarız. Hiç birşeye yetişemeden. Hem zaman tükenir, hem de biz. Oysa hayallerimiz ve planlarımız vardır.

Coğu zaman bu yarışta herşeyi erteleriz. Yarına diye bıraktığımız herşeyde aslında ertelediğimiz kendimizizdir bilmeden. Hepimizin peşi sıra gelen bir ertelenmiş hayat gölgesi vardır. Yağmur yağmadığı zaman portmantoların bir köşesinde duran şemsiyeler gibi ihtiyacımız olmasını beklerler. Ve biz elimizden geldiğince yaşamlarımızda ertelenen günler parantezi açmaya devam ederiz. En kolay olan budur. Çoğu zaman sevincimizi paylaşır ertelemek sözcüğü, iptal etmemiş sadece ertelemişizdir. Bu yüzden geçici sevinçlerimiz olur sırt çantalarımızda. Bir su şişesinin yanında dururlar hep. Ve iptal etmediğimiz herşeyin ardından çantadan bu su şişesini çıkartır ve ertelemenin sevincini içeriz. Kandırdığımız kendimiz miyizdir? Yoksa kendimizi mi kandırmışızdır. İptal edilen uçak biletleri, konser biletleri, davetiyeler, randevular birikir masamızın bir köşesinde. Tozu bile alınmayan en uzak köşesinde ise ertelediğimiz düşlerimiz.

Ben de bugünü düne erteledim. Yoo şaşırtıcı değil. Dünden bugünü ertelemek değil. Ya da yarına ertelenmek değil. İmkansız mı diyorsunuz. Teknik olarak evet. Ama hiç hoşuma gitmeyen o sözcüğü kullanmamak için hep bunu yaparım. İptal edemem, gerçekleşmeyeceğini bildiğim şeyleri eski bir tarihe gömerim. Evet dün yağmur yağarken, arabaların sıçrattığı çamurlara düşen sevinçlerimi erteledim. Bir süre kapalıyız yazılı bir boyun atkısı ile sadece yürüdüm.

Orada bir savaş devam ederken sevinçlerim yarım kalmış elmaların çürümüş kısımları gibi sönüp gidiyorlar. Oysa bahar gelmişti, oysa sevinmek ve aşık olmak lazımdı…

Sonra bir liste yapmaya başladım. Kendi adıma hayatımdakilere ertelenmiş mektuplar göndermemek ve sanki yarın gidecekmiş gibi tüm sevdiklerime sizi seviyorum diyebilmek için.

Önce cevaplandıracağım elektronik postalar, sonra doğumgününü kutlayacak arkadaşlara göndereceğim kartlar, ödenecek faturalar, edeceğim telefonlar, yazacağım yazılar….

Liste uzadıkça kışı erteleyerek geçirmiş olmanın pişmanlığı kapladı içimi. Ve gece göz kapaklarıma inen yorgunluğa rağmen tüm elektronik postalarımı cevapladım, uzun süredir sesini duymadığım arkadaşlarımı aradım…Bir hafta once iptal edildiği için seyredemediğim filmin gösterileceği yeni sinemalar aramaya başladım.

Günlerdir yağmur yüzünden yıkamayı ertelediğim çamaşırları hala yağan yağmura rağmen yıkadım. Bu yüzden mecburen evin içinde kurumalarını bekleyeceğim. Şimdi yeni bir duyguyu yaşayacağım. Beklemek. Ertelemeden sadece bekleyerek…

Ve yağmurların ertelediği bahar çiçeklerini koklayabilmek için sadece bekleyeceğim.
Her sabah evin tüm pencerelerini açıp bekleyeceğim.
Yaşamı ertelemeden, sevinç ve üzüntüleri aynı hasır sepete koyarak her anın kıymetini bilerek. O sepete yarım bırakılan çürümüş elmaları karıştırmadan, bir bütün elma tadında sevinebilmek ve sevebilmek için…

SunA.K.
Mougins 11.04.2003
skelesoglu@eudoramail.com

NOSTALJİ - İlk Yayın: 9 Temmuz 2002

Osman Günay

 Marmaris'ten Lüferci Kahveci: Osman Günay


   Güneyde yaşamak kolay mı?

Merhaba herkes,

Güneyde yaşamak kolay mı zor mu?? Bu soruyla ben çok karşılaşırım da ondan böyle başladım konuya!!! Bir de yazıların başına Sayın Editör ün uygun gördüğü şekilde "Marmaris'ten" yazılıyor ya; büyük şehirlerde yaşayanlar " Ohh kebap, herkesin tatil için gitmeye can attığı yerde yaşa, trafik sıkışmaz, işe gitmek için saatler harcamazsın, deniz temiz, balık bol, sebze-meyva taze, temiz hava-bol gıda vesaire vesaire..." şeklinde hem kıskançlık bildiriyor, hem de ufaktan sitem ediyorlar... Bütün bunlar olup biterken, size güneyde 20 yılı aşkın süredir yaşayan birinden "Güneyde yaşamak kolay mı-zor mu?" sorusu üzerine samimi geyikler attırıyorum, belki katılırsınız muhabbete...

En önemlisi benim için "gerçek denize yakın" yaşamak.. Hele bizim gibi Marmara'nın da deniz olduğu zamanları hatırlayanlar için..Neyse güneye dönelim yeniden, ben son söylenecek lafı önceden fırlatmayı severim ya; hemen yumurtlayayım...""Nereye giderseniz gidin farketmez, değil mi ki kafanızı da yanınızda götürüyorsunuz, neyseniz "o" sunuz, ne idiyseniz "o" kalacaksınız""....Lafın sonunu duydunuz ama daha söylenecekler var. "Nassı yani??" sorusunu çokça duyarım, açıklıyorum.. Bir kere güneyde yaşadığınız zaman başınıza ilk gelen şey "taşra" da yaşamak zorunda kalmaktır. Büyük şehirden, hadi büyük şehir demeyelim metropollerden geliyorsanız "hoop n'ooluyoruz" la karışık panik garantidir... Siz ne kadar o hayata teslim olmaya gelmişseniz de, bu güne kadar yaşayıp tanıdıklarınızın hiç yeri yoktur yeni "taşra" nızda...Bir sürü yenilik ve bulunamayan eskilerle karşı karşıya kalırsınız... Alıştığınız bir sürü şeyden mahrumsunuzdur..Sinemaya seçerek gitmek, tiyatro, konser, kitapçılar, tanınmadan kalabalık bir caddede yürümek, yanlız başına bir barda kafayı çekmek hayallerdir. Kokular, görüntüler, raconlar, olanaklar; nostalji adına ne varsa hiçbirini bulamazsınız...Tek çare de unutmak olduğundan, aklınızın bir köşesinde sadece bir hatıra saklar, yeni şartlara bir zaman sonra alışır gidersiniz. Ama kafanızın bir yerinde hep Çiçek Pasajı, Kapalıçarşı, Kuzguncuk Vapur İskelesi, Kadiköy Balıkçılar Çarşısı, Fethi Paşa Korusu, Süleymaniye Camii, Haydarpaşa Garı, Ahırkapı Feneri, Kavaklar, Kanaat Lokantası, Emek sineması, Beyaz Fırın ve İsmet Baba ya ayrılmış bir yer vardır... Benim kendi kendime öğrendiğim bir kural var. Eskilerin peşine düşmemeli insan..Ne eskileri hatırladığınız gibi buluyor, ne de bulduğunuz eskileri geçmişteki gibi algılıyorsunuz..Nostalji denen bir hayalkırıklığıdır belki.. Hayalkırıklığı lafından Mehmet Kaptan ın "Nostalgia" sını ayrı tutacağız, her şeye rağmen....

Hadi boşverin güneyi-kuzeyi... Size bir balık salatası tarifi yazayım, anlaşalım... Bu salata kızarmış balıktan yapılır..Hele bir akşam önceden kalmış kızarmış balıklardan "şaane" olur... Kızarmış balıkları güzelce ayıklayın, bir tabağa dizin..Üzerine limon suyu, tuz karabiber, azıcık kırmızı biber ve incecik kıyılmış sarımsağı zeytinyağında çırparak yaptığınız sosu dökün.. Taze nane yapraklarıyla süsler, kadehinize de ne isterseniz onu koyarsınız.. Ben serin bir kırmızı uygun gördüm, isteyen istediğini servis yapabilir, yabancılık çekmeyin...

İyi haftalar hepinize...

Osman Günay
osmangunay@superonline.com

NOSTALJİ - İlk Yayın: 3 Ekim 2002

 Medyatik : Selcan Lafçı


İşyeriniz harika mı, berbat mı?

Bir işyeri, yalnız çalışanlarının katkısıyla berbat veya harika bir yer olur. Elbette patronun etkisi azımsanamaz. Ama çalışanlar tamamlamazsa patronun etkisi havada kalır. Yani iyi veya kötü, patronlar başlatır, destekler, çalışanlar tamamlar.

Ben iki türlü işyerinde de çalıştım. Birincisi yani çalışanlarının katkısıyla berbat bir yere dönüşen ve ne yazık ki çok rastlanan bir tür olan işyerlerinde, çalışanlar birbirinin ayağını kaydırmak için fırsat kollar, bilgisini aktarmaz, kimseyle hiç bir şeyi paylaşmaz, patrona yakın durmaya çalışır, patronun adamları vardır, bu adamlar patronun adamları olduklarını bilir ve gereklerini yaparlar, patron değil eleştiri, espriyi bile kaldıramaz.Siz de ya bu ortama uyar ya da sizi kurtaracak bir fırsat bekler veya ararsınız. Bu işyerlerinden bahsetmek bile tatsız. Böyle bir işyerinde balık baştan kokar misali patronun zaafları çalışanlar tarafından sonuna kadar kullanılır. Berbattır berbat!

İkincisi yani çalışanlarının katkısıyla harika bir yere dönüşen işyerim çok gerilerde kalmasına rağmen, tüm arkadaşlarımızla hala her buluştuğumuzda zamanın büyük kısmı bu anılarla dolu olur.

Ne mi yapardık? Bir kere şirketin orta yerindeki ana koridorda büyük bir panomuz vardı. Bu panoya isteyen istediği yazıyı asardı. İşte patronun tek katkısı buydu; ne yazılırsa yazılsın karışmaz, hoşgörüyle karşıladığı gibi teşvik de ederdi. Bu yazılar iki grup arasında sudan bir konudan doğan atışmadan tutun da, bölüm şefi olmak için seçim kampanyalarına, şirket mutfağında neden vişne suyu bulunmadığına, daha büyük masa isteğine, bilgisayarına isim bulma yarışmalarına, şirketin in ve out'larına, yeni alınacak elemanların erkek ve bekar olması gerektiğini anlatan uzun yazılara varana kadar çok çeşitli konuları içerirdi. Bu yazıların bir önemli yanı da o güne kadar keşfedilmemiş bazı arkadaşlarımızın bu panoda beklenmedik bir şekilde döktürmeleriydi. İnsanların içindeki mizah gücü ortaya çıkıyor, diğerlerinin ona bakışı, davranışı değişiyordu. Yaratıcılık bir yarış halini alıyor, pano dışına taşıyor, biri küçük balıklarına beyaz köpükten yüzgeç yapıp lastikle sırtlarından bağlıyor, "Akvaryumumda köpek balıkları var" diye bağırırken, diğeri, kartonlardan Roma savaş arabası yapıp, şirketin içinde dolanan iki kediyi de at olarak kullanarak, şirket içinde evrak taşıtıyordu.

Üç beş kişinin başlattığı pano harekatı, hiç beklenmedik insanların da katılımıyla hem herkese mutluluk veriyor, hem bazı arkadaşlarımızı bize kazandırıyordu. Panodakiler artık sadece beyaz kağıt üzerinde sıradan yazılar değil, resimler, maketlerle süslenir olmuşlardı. Bir ara sigara yasağına karşı hazırlanan ve panoya asılan dev sigara maketi, ucuna konan parlak kırmızı kağıda ışık yansıdıkça yanıyor gibi görünüyor, yanındaki yazıda sigara bırakan bir çalışanın elinde olmayarak yapabileceklerinin listesini destekliyordu. Bu listede neler yoktu ki; sigara içemeyen bir tiryaki önce sinirli olur, elleri titrer, sonra işleri unutmaya başlar, kırıcı olur.. diye devam ediyor, galiba otuzuncu maddede falan istifadan sözediliyordu. Tabi söylemeye gerek yok, sigara yasaklanmadı.

Bir keresinde Teşvikiye'de Eski Kapı diye bir yere gidilecekti. Bir arkadaşımız hiç üşenmemiş Teşvikiye Camisinin bir sokak arkasındaki bu yerin, herhalde bir kilometrekarelik bir alan içinde tüm sokak, dükkan adlarıyla, simitçi, büyük çöp kutuları ve ağaçlarıyla birlikte krokisini hazırlamıştı. Bu arada sanmayın ki işyerimiz uzakta bir yerlerdeydi, Teşvikiye Camisinin tam karşısındaydı!

Çok yoğun, sinirli, heyecanlı dönemlerimiz oluyor, gerginlikler, tartışmalar çıkıyor ama panoda hayatın diğer yüzü devam ediyordu. Pano sayesinde insanlar rahatlıyor ve farkında olmadan hoşgörü kazanıyordu.

İşte Kahve Molası da bu ikinci tür işyeri gibi. Yazan ve okuyanların keyif kattığı, patronun! hoşgörü gösterdiği ve teşvik ettiği bir işyeri. Gerilerde kalan o keyifli panoma kavuşmuş gibi olduğum için mutluyum. Böyle işyerlerinde çalışanlardan üç beş kişi birilerini etkileyecek mizah ve yazı gücüne sahipse gerisi gelir. Ben Ankara'dan Cumhur Beyin, Bahçıvan Ahmet Beyin, konsolosumuz Nuray Beyin ki tek yazısında bile mizahi uslubuna bayıldım, Mehtap Hanımın (Kırk yıllık arkadaşıma Hanım demek çok komik geldi ama şimdi bu kadar beyin içinde demesem olmaz!), kaçak yazar Suat Sungur'un ve simdi sayamadıgım diğerlerinin okurlardan pek çok kişiyi etkilediğine ve yazmak için teşvik ettiğine inanıyorum.

Hadi yazın, daha çok yazın, günde üç değil, altı yedi yazı okumak istiyorum… (Bu da birinci tür işyerinde öğrendiğim patrona yaranma taktiklerinden biri!)

NOSTALJİ - İlk Yayın: 2 Ağustos 2002

 Has Kahveci: Tunca Tünay


Birleşmenin izdüşümü…

İnsanların salt kendi adına ve kendi çıkarına yaşama eğilimleri artıyor giderek. Toplumsal yalnızlıktan sızlanan, buna karşın bireysel yalnızlığı yeğleyen ve bu yaşam biçimine bilinçsizce yönelen insanlar topluluğu olup çıktık. Kendi çıkarımıza yöneldikçe öbür insanlarla azalan bağlarımız sonucu, en yakın çevremizdeki insanlara bile güvenmez olduk. “İnsanlara güvenilmez” tümcesi bir atasözü gibi gündelik söz yığınımız içinde. Birey, paylaşımını yok edip kendi çıkarına davrandıkça, gerçek anlamda birey olma çabasında başarılı oluyor. Oysa sürekli yinelemek zorunda olduğu bu davranışlar sonucu, giderek kendisi gibi olamama açmazına düşüyor ve bu yadsıma onun kişiliğinin yok oluşunu hızlandırıyor bir bakıma.

Kimsenin birbirine güvenmediği bir dünyada yaşamak zorlaşıyor. Paylaşım azaldıkça birbirimize güvenimiz yok oluyor. Bu güvensizlik, sonunda özgüvenimizi de yok edip bizi bunaltan bir yalnızlığa sürüklüyor. Yalnızlığımızın ayırımına birdenbire vardığımızı sanırız, oysa, ölüm dışında hiç bir şey insanın başına ansızın gelmez. O bile çoğu kez haber verir geleceğini. Yalnızlığa giden yolda hızla ilerlediğimizi bildiren bir sürü işaret vardır bizi uyarmaya çalışan, ama biz bu uyarıları görmezden gelir, en azından yavaşlamayı ve bir yerde durmayı düşünmeyiz nedense.

Geçmişi arayanlar eskiden böyle değildi diye sızlanırlar çoğunlukla. İnsanların birbiriyle ilişkisini, paylaşma anlamında kullandığı günleri özlerler. Bu güne gelişte kendilerinin de sorumluluğu olduğunu düşünmezler. Gençlerin dilindeyse az kullanılan sözcükler arasındadır paylaşmak.

Paylaşmayı, sahip olduğumuz bir değerin, kendi adımıza azalması gibi düşünmek olası. Oysa, paylaştıkça sevinçler artıp, acılar azalabilir örneğin. Paylaşmanın bireyler arası ilişkiye katabileceği artı değerse hiç değişmez. Önemli olan; neyi, kiminle, nerede ve nasıl paylaşabileceğimize karar vermek! Kuşkusuz kendi adına ve çıkarına davranmayı yaşam biçimi gibi görmekten vazgeçmek ilk başta güç gelecektir çoğumuza.

Bölüşecek bunca çok şeyin olduğu yaşamda, her tür paylaşıma sırt çevirmeyi; ”Ben kendime yeterim. Kimseyle hiçbir paylaşıma gereksinim duymayacak denli güçlüyüm. ” gibi sapkın bir düşünce biçiminde geliştiren bireyler ve onların davranışlarını yineleyenler arttıkça, paylaşma isteğinde bulunanlar kendilerini de yadsır hale gelmekteler. Oysa yadsınacak olan, paylaşımı geri çevirme isteğidir. Unutmamalıyız ki, paylaşma, gerçekte karşısındakinden bir şey istemek değil, ona bir şey vermeyi istemektir. Bazen doğal bir güzelliği birlikte izlemekdir paylaşmak. Yeri geldiğinde korkuları, kuşkuları, yeri geldiğinde yetkileri ve yükümlülükleri sırtlayabilmektir birlikte. Ağır bir yükü taşımak denli yorucu olabilir sevinci bir başına taşımak. Başkalarının acılarını paylaşmak kadar kolay olabilmeli gerçek sevinçleri paylaşabilmek de. Unuttuğumuz toplumsal değerleri yeniden anımsamak ve paylaşmayı öğrenmek çok yorucu olsa da olanaksız değildir. Paylaşmak, bireyin kendi adına ve çıkarına yaşadığı yalnızlar sürüsünden gerçek bir toplum olmaya giden yolun başıdır.

Birleşmenin izdüşümüdür paylaşmak, geri dönüşümünde yaşamımıza yepyeni değerler katarak…

ttunay@superonline.com

 Milenyumun Mandalı : Sait Haşmetoğlu


Milenyumun Mandalı

Editör'den Önemli Not: Sevgili Sait Haşmetoğlu'nun e-romanı görsel öğelerle süslendiğinden, devamını ve önceki sayılarını aşağıdaki adresten tek tıklamayla okuyabilirsiniz. Üşenmeyin... Tıklayın...
http://www.kmarsiv.com/xfiles/mandal_92.asp

Devamı var

 Dost Meclisi


Teşekkürler... Ahmet Altan : Ahmet Şeşen : Ahu Yücel : Akın Ceylan : Ali G. Güven : Alp Kahyaoğlu : Altan Kolatar : Altuğ Yücel : Aslı Sarıoğlu : Aycan Sağlam : Ayşe H.Erem : Ayşe Nur Doksat : Ayşegül Tuğlu : Barbaros Haluk Ünsal : Başak Postacı : Beste : Betül Ayhan : Bülent Önder : Ceren Durmuş : Cumhur Aydın : Cüneyt Göksu : Cüneyt Pala : Çağhan Tansel : Deniz Güney : Dilek A. Bishku : Ece Özbatur : Elif Şeref Artun : Engin Sınmaz : Esrari : Ezgi Gizem : Feride Masal : Fikret Cantaş : Filiz Güner Kaya : Hasan Yüksel : Hüsamettin Gezer : İpek Egun : İsmail Baba : Kemal Duykan : Lütfiye Öztaş : Mehmet Emin Arı : Mehmet Salim : Mehtap Akdeniz : Melih Çelik : Meltem Papila : Metin Durmaz : Murat Lafçı : Mustafa Uyal : Müge Ünal : Nedret Türer : Nuray İnöntepe : Nuri Merzi : Osman Günay : Ozan Özkaracan : Sait Haşmetoğlu : Selcan Lafçı : Serkan Semiz : Serpil Yıldız : Sevil Yaman : Suat Sungur : Suna Keleşoğlu : Tanju Akdeniz : Tuluğ Başar : Tunca Tünay : Tunç Soyer : Turgut Ankara : Ümran Tatar : Yazmacı : Zeynep Özbatur : Ve tüm kahveciler...


Kahve Molası'nın sürekli ve sabit(!?) bir yazar kadrosu yoktur. Gazetemiz, siz sevgili kahvecilerden gelen yazılarla hayat bulmaktadır.
Her kahveci aynı zamanda bir yazar adayıdır. Bu bölüm sizlerden gelecek minik denemelere ayrılmıştır. Yolladığınız her özgün yazı değerlendirilecektir. Siz sevgili kahvecilere önemle duyurulur.
Kahve Molası bugün 3.186 kahveciye doğru yola çıkmıştır.

 Tadımlık Şiirler


GIZA BAK HELE

Böyledir kısrağın deli çağları
Çalmadan oynuyo kıza bak hele...
Ben yarattım diyo alçak dağları
Kafirin verdiği poza bak hele...

Salma HayekBilmem neyin nesi kimin sıpası
Çözüldü göynümün katmerli pası
Göğüs göğüs değil füze rampası
Şafak mı söküyo yüze bak hele...

Ten değil mübarek akrın sıcağı
Koynuna girenin söndü ocağı
Bir kalçayı seyret bir de bacağı
Tornada çekilmiş dize bak hele...

Üst yanı Asyalı alt yanı Frenk
Her adım atış bir başka ahenk
Ela mı bela mı bilmem ki ne renk
Şu cellat bakışlı göze bak hele...

Dedi ki 'Nasibim senmişsin meğer
On bin kez maşallah demeden eğer;
Koklarsan solarım, nazarın değer
Ağzından yel alsın söze bak hele...

Dedim ki; 'Ne olur tenhaya gidek,
Gidek de feleği perişan edek
'Say' dedi 'o hade saçımı tek tek
Haspanın ettiği naza bak hele...

Görenler altını ıslatmış derler
Yatağı göl etti döktüğüm terler
Yetişin; yanıyo bastığı yerler
Giderken koyduğu ize bak hele...

Cemal SAFİ

<#><#><#><#><#><#><#>

GÖZÜM YAŞI DİNMEZ BENİM

Deniz oldu birkaç kadeh, susaşlığım kanmaz benim
İniltilerim kesilmez gözüm yaşı dinmez benim

Gel varalim bizim ile ki giresin bahçelere
Daim öter bülbülleri gülistanım solmaz benim

Bizim ilin bahçeleri daim tazedir gülleri
Ma'muredürür bostanım ağyar gülüm üzmez benim

Mansur kadehin nice kez ma'şuka sundu elime
Dört yanımda od vurdular kimse halim bilmez benim

Yana yana kul oluban sen ma'şukanın yolunda
Günde bin kez yanar isem dosttan yüzüm dönmez benim

Canım aşkın külüngüne Ferhat olup tuttum başım
Daim dağları keserim Şirin'im hiç sormaz benim

Yunus eydür ey sultanım, aşkın ile yandı canım
Gel kılar isen dermanım artık canım ölmez benim

YUNUS EMRE
Kahvenin Yanında

 Kahvenin Yanında: Elif Şeref Artun


 GREYFURTLU CHEESECAKE

Hazır bahar geldi, hazır henüz kış tam olarak bitmedi... Portakal ve greyfurtlar halen bulunabiliyorken bunlarla hazırlayabileceğiniz bir cheesecake tarifi verelim. Karışık görünüyor ama inanın çok kolay ve serin serin, farklı bir tat...

2 su bardağı ufalanmış hindistancevizli bisküvi veya kurabiye (her yerde var)
2 çay kaşığı limon kabuğu rendesi
2 yemek kaşığı margarin
Malzemenizi iyice karıştırın ve kek kalıbınızın dibine hafifçe bastırarak yayın.

Şimdi içi...
2 greyfurt (dilimlenmiş ve zarları soyulmuş)
3 portakal (dilimlenmiş ve zarları soyulmuş)
2 yumurtanın beyazı
1 yumurta (ayrıca)
2 çay bardağı şeker
Çay kaşığının ucuyla tuz
1 çay bardağı portakal suyu
1 yemek kaşığı limon suyu
2 çay kaşığı portakal kabuğu rendesi
1 çay kaşığı limon kabuğu rendesi
1 paket labne peyniri
½ paket portakallı jöle

Fazladan olan yumurtayı, şekeri, tuzu ve 1 yemek kaşığı portakal suyunu ısıya dayanıklı bir kaba alın. Su dolu başka bir kabın içinde ocağa alın. (Benmari...) Sürekli çırparak muhallebi kıvamına gelinceye değin pişirin. Ocaktan alın. İçine peyniri, kalan portakal suyunu, limon suyunu, portakal ve limon kabuğu rendelerini ilave edin.
Jöleyi 1 bardak su ile hazırlayın ve karışıma ekleyin.
Başka bir kapta yumurta aklarını kar haline gelene kadar çırpın. Bunu da ekleyin.
Portakal ve greyfurt dilimlerini de küçük parçalara bölerek karışıma ilave edin.
Elde ettiğiniz karışımı kalıbınıza dökün. Bir gece buzdolabında beklettikten sonra servise sunabilirsiniz...
Afiyet olsun...

   Tarifi yazdırmak için tıklayın

 Biraz Gülümseyin


ŞAHİT

Bir mahkeme salonu düşünün...Bir davada tanıklık etmesi için kürsüye yaşlı bir teyzeyi çağırırlar..Kadın yerine oturur ve davalının avukatı kadına yaklaşır...

- Bayan Jones.. Beni tanıyor musunuz?" Yaşlı teyze cevap verir:
- Ah evet Bay Williams sizi çocukluğunuzdan beri tanıyorum..siz taa o zamanlar bile aileniz için tam bir baş belasıydınız..Sürekli yalan söylüyorsunuz,karınızı komşunuzla aldatıyorsunuz, en yakınım dediğiniz insanların arkasından konusuyorsunuz,2 dolar fazla kazanmak için herkesi satarsınız..."

Davalının avukatı başta olmak üzere bütün salon şok olur.. Adam ne yapacağını bilemez bir halde kadına tekrar sorar:
- Peki Bayan Williams,ya karşı tarafın avukatını tanıyor musunuz?"

Kadın yine cevaplar:
- Elbette tanıyorum.. çocukluğunda ona dadılık yapmıştım.Tembel,ödlek ve alkolik adamın tekidir..etrafında bir tek dostu yoktur ve herkes onun hala geceleri altına kaçırdığını söylüyor.."

Yine herkes şokta.. bütün salonu bir uğultu kaplar..hakim kürsüye tak tak tak vurup herkesi susturur ve her iki tarafın avukatını da kürsüye çağırır..Ve ikisine de eğilmelerini söylerek kulaklarına şunu fısıldar...

- Eğer bu kadına beni tanıyıp tanımadığını sorarsanız ikinizi de harcarım.


<#><#><#><#><#><#><#>


Yalnız değilsin Osman, tam bana göre vallahi:-))

 Birlikte Oynayalım : Presented by Enishte


Sevgili Kahve Molası Dostları ile KELİME türetmece üzerine " Birlikte Oynayalım " köşesi oluşturmak istedim. Amaç; verilen kelimeler arasında bir köprü oluşturmak, bu köprüyü sadece birer HARF değiştirerek gerçekleştirmek. Bulunacak kelimeler anlamlı olmalı. Her hafta yeni bir soru ve bir önceki haftanın cevabı. Yardımcı olursanız ayrıca sevinirim. Benim bulduğumdan daha kısa hamleler bulabilirsiniz elbette, hediye beklemeyin ama sizi alkışlamaya hazırım...

Editörün Notu: Kural; her hamlede bir harf değiştirerek anlamlı kelime türetmek. Kelimeler sözlük açıldığında şıp diye bulunabilecek cinsten olacakmış, duyurulur. Amaç; Enişte'nin çözdüğünden daha az hamlede çözüp ona "NANİK" yapmak.

1. Hafta / Soru : 7 hamlede SAVAŞ'dan BARIŞ'a ulaşabilir misiniz ?

SAVAŞ - ..1.. - ..2.. - ..3.. - ..4.. - ..5.. - ..6.. - BARIŞ

asesen@turk.net

 Kıraathane Panosu




Kahveci Sevgili Mehmet Bilal'in kitabı çıktı.
Kahve Molası ailesi olarak kendisine başarılar ve bol bol okuyucu diliyoruz.

 İşe Yarar Kısayollar - Şef garson: Akın Ceylan


http://www.netkultur.homestead.com/replikler2.html
..."Her sokak köşesinde, her evde, ölümcül bir günah görüyoruz ve hoşgörüyoruz. Hoşgörüyoruz çünkü sıradan, çünkü olağan. Sabah, öğle ve akşam hoşgörüyoruz. Hayır, artık olmaz. Ben örnek oluyorum ve yaptığım şey artacak, incelenecek. Sonsuza dek..." John Doe (Seven - Yedi)... Unutulmaz film replikleri.

http://www.juen.com.tr/ilkyardim.asp
Diyelimki sevimli köpeğinizi arı soktu? ...En çok rastlanılan böcek sokmalarından birisi arı sokmasıdır. Görebileceğiniz en önemli belirti ani bir çığlık ve sağa sola çılgın gibi koşuşturmadır. Isırılan bölgede kısa sürede bir şişkinlik olur. Aynı zamanda kaşıntı ve kızarıklıkda gözlenebilir. Bir pamuğa biraz amonyak damlatarak ısırılan bölgeye uygularsanız şişkinliğin kısa sürede azaldığını göreceksiniz...

http://www.thewebshite.co.uk/animations/stickmanmilitia.html
Hani şu klasik çöp adamların maceraları serisinden bir tane daha... Cin Ali'nin soyundan gelmelerine rağmen neden bu kadar şiddet yanlısı olduklarını anlıyamadığım bu saldırganlar sürüsünü kınıyorum.

http://www.yakaza.net/YAKAZA/sehredon.htm
...Ve bir gün, Ebabiller, kara yere kardılar Ebrehe’nin fillerini asit yağmurlarınca. O gün, bir gonca, ana rahminde yetim kalmıştı ve Kabe’nin duvarını bir kırlangıçtı çığlık çığlığa kucaklayan Cebrail kanatlarıyla... Bir şair kollarını açmış yalvarıyordu Ukaz panayırında: “Yaklaşıyor yaklaşmakta olan!.. Yaklaşıyor yaklaşmakta olan!..”

 Damak tadınıza uygun kahveler


Splittur v1.01 [462k] W9x/2k/XP FREE
http://www.fixlinks.does.it/
Kocaman dosyaları email ile birine yollamak istediğinizde yada disketlere kopyalamak istediğinizde epeyce güçlük çekersiniz değil mi? İşte bu program dosyaları bölüp istediğiniz boyuta getiriyor ve kolayca kullanılabilir hale getiriyor. Bölünen dosyalar exe dosyaları halinde saklandığından kolayca birleştirilebiliyor. Herkes için bir kenarda bulunması gereken yararlı bir program.
http://kmarsiv.com/sayilar/20030416.asp
ISSN: 1303-8923
16 Nisan 2003 - ©2002/03-kmarsiv.com
istanbullife.com