|
|
|
13 Mart 2006 - Fincanın İçindekiler |
|
Editör'den : İyi Haftalar!.. |
Merhabalar,
Dün akşamı televizyon başında geçirdim. Arka arkaya 2 güzel film seyrettim itiraf ediyorum. Tabi ki her zaman olduğu gibi, bu gibi durumlarda başvurduğum yöntemi aynen uyguluyor ve pikabı açıp kaçıyorum.
Biliyorsunuz Kargo geçen yaz güzel bir albüm yaptı. "Cover" lardan oluşan bu güzel albüm epeyce ilgi gördü. "Yıldızların altında" ve "Sen ağlama" radyolarda sıkça yayınlandı. Şimdi o albümden az duyulmuş bir şarkıyı sizlerle birlikte dinlemek istiyorum. Kargo'dan Koray Candemir'in güzel yorumuyla Ayrılmam. Hepinize güzel bir çalışma haftası diliyorum. Hoşçakalın.
Bir sonraki sayıda buluşuncaya kadar bulunduğunuz yerden bir adım öne çıkın. Sevgiyle... Cem Özbatur
Yukarı
|
|
Önce İnsan : Cumhur Aydın Son kez… |
|
Vedalar kötüdür… Bin beteri, bir daha karşılaşılmayacak; ertesinde bir daha sürmeyecek, hiç yaşanamayacak birlikteliğin son anının, üstelikte bilerek yaşanması olsa gerek. Ölümcül hastalarla son saatler, -en azından bir zamanlar- sevdiğiniz insana veda, bir kente söylenen allahaısmarladık…
Ya binalar. Üretilen, paylaşılan ortamlar. Onların canı yok mu? Yok belki, ya yaşanan bunca yıla, anılara şahitliği?
Olmaz olur mu?
Ocak Ayının sonunda Ankara Sakarya Caddesi'ndeki Devlet Tiyatroları'nın Yeni Sahne'sinde sergilenecek son, en son oyuna, "Sevgili Hayat" in Pazar matinesine bu duygularla gittim. 40 yılı aşkın süredir Anlkaralılara tiyatro keyfini yaşatan bu minicik salon, içinde bulunduğu bina sahiplerinin kararıyla yıktırılacağından, Devlet Tiyatroları'na da onu boşaltmak düşmüş!
İyi de... Burası bir bakkal, bir ofis ya da bir büro değil ki? Bir tiyatro salonu. Kim bilir kaç eski, yeni sanatçı kimbilir ne heyecanlarla kaç kez sahne aldı, üzüldü, sevindi burada.
İzleyenler... Kim bilir kaç insan, kaç tiyatro oyunundan ne tür düşüncelerle, hoşluklarla, ya da kendilerinde yarattığı kaygılarla ayrıldı buradan.
Kaç sevgili, kaç eş el ele, göz göze geldiler, soluklandılar, umutlandılar, gizliden gizliye planlar yaptılar burada. Kaç ilk karşılaşma yaşandı burada, kaç ilk elektriklenme?
Perde son kez inerken, sanatçılar bu sahnede son kez veda ederlerken seyirciye, birçoğunun gözlerinden yaşlar dökülüyordu.... İzleyicilerde benzer bir hassasiyet gözlemleyemedim. Belki de çoğu böyle özel bir seyir içinde olduğunu bilmiyorlardı.
Ya salon? O da ağlıyor muydu?
Yeni Sahne'de son oyun'da bir başka son vedayı konu almıyor muydu? Mübadeleyi.... Doğup, büyüdüğünüz topraklara, kimi dostlarınıza, komşularınıza, evinize, salona, duvarlarına sinmiş kokulara son bir selam...
Sanki özel ayarlanmış bir oyun, bugün için.
Bu güzel oyun, Devlet Tiyatroları'nın TRT Ankara Radyosu arkasında yer alan Kültür Bakanlığının Resim ve Heykel Müzesi içinde yaratılmakta olan bir "Yeni Sahne" sinde sergilenmeyi sürdürecekmiş. Ne güzel.
Oyun dedim de. Pek güzel üç anektot o zaman bu zaman hiç aklımdan gitmiyor bu oyundan. Biri, Ege'den -İzmir'den- karşı tarafa ilk göç eden sevgilisinin ardından göz yaşı döken kıza yanındaki daha deneyimli bayanın söylediği:
" Gitseydin onunla. Orada mutsuz olacaktın. Kaldın burada. Ya gitseydim diye mutsuz oluyorsun." Her koşulda mutluluk yok.
Bir diğeri Rum Şarkıcı'nın ağzından dökülenler: "Ben aşktan anlamam, yalnız şarkılarını söylerim."
Ve nihayet. En unutulmazı. Yine aynı şarkıcı bayanın sözleri:
"Çok sevmemiştim onu. Birlikte yaşayacak kadar sevmiştim."
Birlikte yaşayacak kadar sevmek!
Özleyecek kadar sevmek. Merak edecek... Anacak.... Uğrunda ölecek kadar sevmek...
Son kez veda ederken...
Hep çok özleyecek kadar seveceğini söylemek...
Cumhur
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
Yukarı
|
İNSAN BAHTİYAR, İSTANBULLU YAZMASIZ SERAP BİRDE ÂŞIK CEVAT
Her zamanki ben işte… İnsan on gündür beklediği oyun için yanlış tiyatroya gider mi? Ben giderim. Sonra da yağmur altında koşa koşa doğru yere yetişmeye çalışırım. Şükür ki küçük bir şehirde yaşıyorum. Avuç içi büyüklüğündeki şehir merkezinde, geç kalınmışlıklar kolayca çözüm buluyor. Tabi o koşturmadan sonra varılan salonun havalandırması, insana pek bir güzel geliyor. Hem geç hem de güç olduktan sonra bir şekilde yerime oturuyorum. Salona girdiğimde duyulan Cahit Berkay'a ait o bilindik ezgide; beni beklermiş gibi ben oturur oturmaz çalan gonglarla son buluyor. Tanıdık var mı acaba diye bakınma Faslıda, oyun arasına kalıyor.
Ve sahne kararıyor. Bu karanlıkta oyuncuların hiç bir şeye çarpmadan nasıl yerlerini aldığını bir türlü anlamıyorum. Bilseydim o sahnede ben olurdum gibi bir telkinle kendimi geçiştirip, düşünüyorum.
Bence çok zorlu bir sınav var sahnede. Senelerdir bilinen, kabul edilen ve dahası çok sevilen bir film üzerine, böyle bir oyunu sahnelemek yürek işi olsa gerek. Önyargısız olabilecek miydim? Donanımlı bir tiyatro izleyicisi değilim, bilirim kendimi. Tek istediğim hissetmek. Ağlamak için gittim, hem de katıla katıla ağlamak için. Seksen dokuz kere seyrettim, seksen dokuzunda da ağladım. Geçenlerde yarım kalanı, saymıyorum ama…
Işıklar aydınlandı. Hoş geldin dedi bir kadın. Genç bir erkek ona baktı. Samet büyümüş, koca adam olmuş. İstanbullu Serap, Samet'i kolundan tutup bir mezarın başına getirmişti. bir şeyler söyleyerek söze başlayıp eline bir defter verdi. Birde eskimiş tahtadan bir bavulu gösterdi. Bu bavula sahip çıkılıp çıkılmayacağı oyunun sonunda belli oldu. Samet aldı defteri eline, başladı okumaya. Bizlerde hikâyeyi yaşamaya başladık. Asya'nın al yazması, İlyas'ın kamyonu bıraktığımız yerdeydi.
Bilirsiniz 'Selvi Boylum Al Yazmalım' Cengiz Aytmatov'un bir eseridir. Kitabı hiç okumadım ama tiyatro oyunlarında; orijinale daha sağdık kalındığına dair bir bilgi aklımda kalmış. Zaten oyun ilerledikçe filmde izlemediğim, gerçek hayata daha yakın farklılıklar ve ayrıntılar kendilerini sırayla gösterdi. Bu pencereden bakıldığında oyun başarılıydı.
Asya ile İlyas'ın aşkı ne yazık ki hissettirilemedi. Şiir gibi konuşmalar askıda kaldı. Benim kendimce hissettiğim budur. Kerem Alışık ve İpek Tuzcuoğlu sahnede bir bütün değildiler. Bazı sahnelerde gerçeklikten ne yazık ki çok çıkıldı. Özellikle Asya'nın annesi, İlyas'a bir sahnede tokat attı. Çok yapmacıktı. Seyirci olan ben; o tokatın Kerem Alışık'a atıldığını gördüm. İlyas'ın hak ettiği çok daha fazla ve öfke dolu olmalıydı. Oyuncular seyirciye mimikleri yeterince ulaştıramadılar. Bence önemli olan bir anda; İlyas bize sırtını döndü ve o bölüm duygusunu yitirdi. Bence yerinde bir sırt çevirme değildi. Oysa Asya; bir başka bölümde sırtını seyirciye dönüp, kollarını gökyüzüne öyle bir çevirdi ki, al yazması kanatları olup turna misali uçacakmış gibi bir duygu verdi.
Oyunun bir başka yerinde; İlyas, Asya ve Serap yüzleşti. Serap o sahneden sonra bildiğimiz arabozan, fesat kadın rolünden çıktı. Serap seven kadındı. Serap âşıktı. Serabın koynundan erkeği bilinmeden alınmıştı. Serap kadındı ve seven kadın gibi davranmıştı. İki kadının yüzleşmesi hüzünlüydü. Bir kadın konuştu, diğeri dinledi. Bir kadın içindeki öfkeyi kustu, diğer kadın dondu. Bir kadın hırsından coştu, diğer kadın ağladı, ezildi ve gitti…
Sahne arasında sağa sola kulak kabarttım. Müziklerin çok etkileyici olduğu konusunda, herkes hemfikirdi. Gerçektende görselliğe büyük bir güç katan işitsellik oyun ve seyirciyi birbirine daha çok bağlıyordu. Sesle ilgili bir ayrıntı da duyulan silah patlamalarına dairdi ve izleyiciyi etkilemişti. Oyunun kostümlerini hazırlayan Çolpan İlhan'dı. Yetmişli yılların gömlek ve pantolonları, köylü kızlarının kıyafetleri ve Asya'nın lastik çizmeleri abartısız yerli yerindeydi.
Sahnede; birebir performanslar açısından bakıldığında en kusursuz ve etkileyici olanı Bahtiyar'a aitti. Menders Samancılar profesyonel bir oyunculuk sergiledi. İstediği duyguyu salondaki herkese oldukça başarılı bir şekilde verdi. Ses tonu, yüz ifadeleri ve anlatımı çok gerçekti.
Cevat karakterinin de kendi kendine konuşup, bir şeyleri itiraf ettiği sahne unutulamazdı. Sorgulama gerçekti, yakarış, isyan ve öfke de gerçekti. Çaresizlik diz boyuydu, hasret kalınmışlık ve itilmişlik, içilen şarabın tadı kadar acıydı…
Oyunun insanlığa ait olanlarının dışında, toplumsal olarak irdelediği bir mesajda vardı. Köylü bir kızın; yerinde ve yüreğinden çıkan sözlerle bu gerçekten başarılı bir şekilde bizlere iletildi. Yanlış hatırlamıyorsam: 'Köylere gelecek elektrik, karanlıkta kalan geçmişi aydınlatma yetecek mi?' gibi bir cümleyle baraj altında kalan her şey pek bir güzel sorgulandı.
Sahne sanatlarında tecrübenin önemini bir güzel gördüm. Geçmişe önyargısız yaklaşmak ne kadar zormuş, bunu da yeniden anladım. İnsanın sanattan anladığı; sadece kendi düşüncesi ve ne hissettiğidir gerçeğine sarıldım.
Oyun bitti. Her zamanki gibi avuç içlerimizle ne zaman teşekküre başlayacağımız kâbusunu yaşadık. Kapıya yönelmemiz çok uzun sürmedi. Her zamanki gibi gecenin karanlığına uğultularımızla karıştık. Bizi bekleyen dolmuşlara doluştuk. Bindiğim dolmuşta tanımadığım diğer üç bayanla oyunu konuşmaya başladık. Pek çok gözlemde hemfikirdik…
Kendi aramızda konuşmalarımız şoförümüzün şu sözleriyle bıçak gibi kesildi: '- Ne yani bir kişi 25 liramı? Siz dört kişi 100 liramı verdiniz? Valla abla, ben o paraya bir hafta direksiyon da sabahlıyorum!'
Serap Ezgi
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
Yukarı
|
TUNÇ ZAMANLAR
Yürekten yontarlardı taşları… Odun depolarında oduncunun karısı zor zamanlara, kerestelerden küçücük çükler yapardı. Ormanın baltalı derinliklerinde taksicinin kundakladığı kızlar,ganimet diye hayata düşükler bırakırdı.Düşerdi şehirler.Soysuz krallar,şaklabanlara kese kese altınlar dökerdi. İşgal yıllıklarında ordunun kahraman erleri ülkenin rahmine köpükler dökerdi. Erler,diğer erlere sabunla azdırılmış köpükler dökerdi. Bir komünist orada kendini kurtarırdı.
Bas gitarcı berber çırağı, saçlarını içine uzatırdı, tırnaklarını içine… Renksiz ojeler sürerdi,görünmez farlar. GÖRÜNMEZ ZAMANLAR!
Gündelikçiler, düşüp kırılmasın diye vazolar, çiçekleri ellerinde büyütürlerdi. İstasyon Şefi’nin çocukları ‘baba gelince internet getir’ diye kendilerini raylara atarlardı.
Sert zamanlar. Rüzgarın soğuk zamanları. Acının, öcün işte salaklığın zamanları..
Taç giydirilmiş bir fahişeydim ben, yapraklarım örtemezdi büyümeye müsait organlarımı.
Dünyanın dar düz zamanlarıydı. Öküz boynuzu zamanlar.
Nostradamus düşünde beni görürdü, dünyaya yorardı. Yuvarlak derdi, babam ona kızardı.
Harem’den aylığa bağlanmış analardan gider ‘iyi niyetler ve şevkat’ dilenirdim. Hadımlar ayağımdan bağlardı beni, çünkü çüksüz sanırlardı.
Atlılar atardı beni terkisine atlarının. Atlarının adlarını ezberlerdim, kılıçlar kuşanırdım, ülkeler kurtarırdım. Annem beni yetiştirdi, şu watana yolladı… oğlum git de yük olma babana diye.
Ten zamanıydı.. Cariyeler yaşmaklarının altından göz süzerlerdi kirli sakallı Meşedi padişahlara. Şah’ların öpüp öpüp başlarına koydukları üç kez, harem mağdurlarıydı! Din saf tutardı. Engellenemez bir içgüdünün hayvansı şehvetini, çiftleşip verimli döller vermeye yorarlardı.
Yürekten yontarlardı taşları… Ah, kayıp zamanlardı!
Ali Bozdemir
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
Yukarı
|
|
Kahveci : Vicdan Kayır Gökkuşağı bahçesi... |
|
Renklerin bu kadar güzel olduğunu unutmuşum!..
Yeşilin binbir rengini...
Güneşin yapraklar arasından sızmasını...
Karlı dağlar...
Unutmuşum...
Ağustos ayında da kar vardır, benim dağımda oysa...
Dağları karlı, bahçeleri yeşilin her rengini taşıyan meyve ağaçları...
Kırmızı incili ağaçlar... Sarı küpeli fidanlar...
Yorgun dağ köyleri vardır, kekik kokar. ..
Yorgun köylüler...
Beyaz örtüsü sarmalar tüm bedenimi...
"Ben seni sevme ihtimalini sevdim" denilen yıllar...
Anketlerde 'sevgilin var mı?'sorusuna yazma ürkekliğinde ...üşümek...
Buzdan yazılan sözler...
Buzdan notalar...
Buzdan nameler...
Hele bir de bahar geldi mi?
Bülbüller resital verir kekik kokularının içinde...
Dünyanın tek kelebeği yaşar dağımda; dört güncük... Zira o kekik kelebeğidir...
Unutmuşum...
Yeşilliğin içinde dans etme cesaretimi...
Unutmuşum...
İlk omzuma konan çömez kolları fırlatıp attığım anı...
Unutmuşum...
Yabani çiçeklerin pazen elbisemdeki fotoğrafını...
ULUDAĞ'IM...
Sevdam...
Vicdan Kayır
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
Yukarı
|
KİTAPLAR ARASINDA
Günümüz genç yazarları arasına bir yetenek daha katıldı sevgili KAHVE MOLASI okuyucuları. Orta Doğu Teknik Üniversitesi Psikoloji Bölümü mezunu Şule Şahin, kitabının adı : Kopmuş İp , türü polisiye roman....
Şule Şahin 1963 Ankara doğumlu. Başkent Ankara'nın kültürel geleneği, ailesinin desteği, üniversitemizin entelektüel, araştırmacı düşünce eğitimi, kendisinin engin sistematik zekası öylesine güçlü bir potansiyel yaratmış ki mesleki kariyerinde yirmi yılını bitirir bitirmez hemen yazarlık kariyerine başlamış. Kopmuş İp ilk romanı, Şule Şahin'in ikinci romanı da yayınlanmak üzere...
Şule Şahin roman yazma tekniklerini Um-Ag yazı seminerlerine devam ederek öğrenmiş, romanı okudukça da bölümler arası bütünselliğin korunduğu anlaşılıyor ama Şule Şahin' in usta kalemi örneğin sonuç bölümünü bile öyle güzel zenginleştirmiş, öyle güzel çeşitlendirmiş ki eser bitirinceye kadar ilgi, merak, heyecan temposu hiç düşmüyor.
Kopmuş İp romanını değil bir solukta okuyup bitirivermek, her sayfasının her satırının keyfini çıkararak uzun uzun eşsiz bir dinginlikte okudum, ve o polisiye roman heyecanı, o ifade düzgünlüğü, o betimlemelerin elegansı da hiç bir satırda eksilmedi...Bütünüyle, komple değerli bir yazım ürünü bu kitap.
Şule Şahin'i 2005 yazında, yurdumuzun cennet gibi bir doğa köşesinde, tesadüfen ve çok hoş bir vesileyle gördüğümde biraz dalgın, biraz düşünceli bulmuştum, meğerse o güzel gözlü yüzünün ardındaki beyninde ne ayrıntılı kompozisyonlar yaratılıyormuş...
Kitabın polisiye karakterinin yanısıra o kadar duyarlı, o kadar insancıl, o kadar yüreklere hitab eden bir özelliği var ki psikolojik polisiye türünün çok güzel bir örneğini okuduğunuzu anlıyorsunuz ve bu da yazara hayranlığızı daha da arttırıyor. Kitabın adı meğerse bu özelliğini yansıtmak için taa baştan Kopmuş İp olarak verilmiş. Kopmuş İp adını önce hayali bir betimleme zannetmiştim ama okudukça okudukça Şule Şahin insan ilişkilerinde ipleri kopartmanın ne demek olduğunu öyle güzel öğretiyor ki ve "kopmuş ipi yeniden bir araya getirsen de düğüm yeri hemen anlaşılır" hatta Çin atasözünde ifade edildiği gibi "kopan bir ipe, sımsıkı bir düğüm atarsanız, ipin en sağlam yeri artık bu düğümdür, ama ipe her dokunuşunuzda, canınızı acıtan tek nokta, yine o düğüm olacaktır"
Yürekten tebrikler Şule Şahin, yeni kitabınızı heyecanla bekliyoruz...
Lütfiye Öztaş
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
Yukarı
|
|
YILDIZINIZ KIPIR KIPIR, YA SİZ?
Ailenizin Yıldız Falcısı : Nurettin Özdemir |
|
KOÇ (21 Mart-20 Nisan) Dolunay ince ayar gerektirecek hassasiyetleri ile koşar adım gelmekte sevgili koçlar. Yaşam rahat durmuyor işte... Sinirlerinizi ve dolup taşan duygularınızı zaptedin. Yeni haftanızda görevlerinize konsantre olmalısınız.
BOĞA (21 Nisan-20 Mayıs) Ulaşmakta geciktiğiniz bir takım emellerinizin geçerliliklerini gözden geçireceğiniz bir haftadasınız boğalar. Size zor gelse bile başarılar treninin henüz gelmediğini kabul etmelisiniz. Az daha sabırlı oluverin.
İKİZLER (21 Mayıs-21 Haziran) Haftanızın sizlere en önemli mesajı mümkün mertebe sinirlerinize hakim olmanız ve ilişkilerinizde temkinli davranmanızdır. Enerjilerinizi dalaşmalarla heba etmeyin sakın ikizler. İster istemez provokasyon tuzaklarına düşebilirsiniz. Aman dikkat...
YENGEÇ (22 Haziran-22 Temmuz) Önemli bir projeniz için beklediğiniz yardım ve krediler gecikmelide olsa yoldalar sevgili yengeçler. Ufak tefek aksaklıklara hemen küserek kendinizi geri çekmektense dostça desteklere sıkı sıkıya sarılın. Aileleriniz yanınızda olacaklar.
ASLAN (23 Temmuz-22 Ağustos) İçinizden her ne kadar haykırmak geliyorsa da karşılaştığınız kısır döngülere kapılarak sevdiklerinize yaşamı zehir etmeyin sevgili aslanlar. Sisli günlere rağmen önünüze aniden çıkacak tatlı sürprizlere de hazırlıklı olun.
BAŞAK (23 Ağustos-22 Eylül) Tansiyonu yüksek günlerdesiniz başaklar tamam da bir şeyi unutmayın. Kaderi fazla zorlamanın bir anlamı yok, inanın buna.. Bu hafta herşeyi oluruna bırakın veya en azından deneyin. Değişik görüşlere de şans verin.
TERAZİ (23 Eylül-22 Ekim) Gelecek günlerde kalbinizin sesini dinleyin sevgili teraziler. Karmakarışık günlere girerken ilişkilerinizden samimiyetleri ve sevgileri eksik etmemelisiniz. Ancak bu şekilde yeni haftanın duygusal gerginliklerinden korunabileceksiniz. Yolculuklara niyetiniz varsa hareketlenin..
AKREP (23 Ekim-22 Kasım) Çetrefilli günlerin getirecekleri zihin yorgunluklarına açık olacağınız bir hafta sizleri beklemekte akrepler. Kesin kararınızı bekleyen proje ve çalışmalarınıza bir müddet ara verebilirseniz ne âlâ... Detaylara yoğunlaşmanızda gerçekten yarar var akrepler unutmayın.
YAY (23 Kasım-20 Aralık) Yeni haftanızda kendinize en güzel hediyeniz önce sakinleşmeniz ve sonrada adım adım ilerlemeye kararlılığınız olacaktır. Olağanüstü ve dört dörtlük olmaya çalışmaktansa neyseniz öylesine kalmayı yeğleyin yaylar. Uyumlu ve tolerans dolu olarak bilhassa.
OĞLAK (21 Aralık-19 Ocak) Bazı kronikleşmiş müşkülatlarınızın çözümleri elinizde sevgili oğlaklar. İçinizde hasıl olan duygusal çatışmaları dindirmenin zamanı geldi artık ne dersiniz... Uzun vadeye dayalı angajmanlara bağlanmadan önce kendinize vakit tanıyın.
KOVA (20 Ocak-18 Şubat) Kendinizi yapayalnız hissedebileceğiniz önümüzdeki günlerin kıymetini iyi bilmelisiniz kovalar... Kendi ayaklarınızın üstünde durabileceğinizi ispatlamalısınız. Gereken adreslere bu ve buna benzer mesajları vermeniz için ideal bir haftadasınız. Hodri meydan deyin.
BALIK (19 Şubat-20 Mart) Yaşamın getirmekte olduğu değişim rüzgarlarına karşı koymayın balıklar. Kendinizi cesaretle bilinmeyenin kucaklarına bırakıverin. Çark-ı felek zodyağın bu hafta ki korkusuz trapezcilerine seslenmekte., herşey olabilir balıklar...
Nurettin Özdemir
nozdemir@kahveciyiz.biz
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
Yukarı
|
Fotoğraf : Gülendam Oğuz Kahveci dostların tüm eserlerini KM SANAT GALERİSİ'nde görebilir, dilerseniz duygu ve düşüncelerinizi paylaşabilirsiniz. <#><#><#><#><#><#><#>
Kahve Molası, siz sevgili kahvecilerden gelen yazılarla hayat bulmaktadır. Her kahveci aynı zamanda bir yazar adayıdır. Yolladığınız her özgün yazı olanaklar ölçüsünde değerlendirilecektir. Gecikme nedeniyle umutsuzluğa kapılmaya gerek yoktur:-)) Kahve Molası bugün 5.462 kahvecinin posta kutusuna ulaşmıştır.
Yukarı
|
Ümit
Dalmış gözlerimden geçen,
Bin parça hayallerim.
Bir ümit belki kalbimin en gizli köşesinde beslediğim,
Çıkıverecek bir gün karşıma,
Ansızın ve usulca.
Kapatacak bütün yaralarımı.
Sonra her şeyim olacak,
Mutluluk taşan mısralarım..
Burak Tanış
Yukarı
|
Sudoku #17
Çözüm: Sudoku #16 SUDOKU bir mantık bulmacası. "Suji wa dokushinsha ni kagiru" nın kısaltılmış hali, "Sadece tek sayıya izin var." diye tercüme edilebilir.
Kuralı çok basit. Her boş kareyi 1'den 9'a kadar bir rakamla doldurmak zorundasınız. Ama karelere yazılacak rakamları öyle ayarlayacaksınız ki, her satırda, her sütunda ve 3 x 3 kareden oluşan her blokta 1'den 9'a kadar bütün rakamları kullanacaksınız.
Kolay gelsin.
Yukarı
|
Çizen: Semih Bulgur Kahveci dostların tüm eserlerini KM SANAT GALERİSİ'nde görebilir, dilerseniz duygu ve düşüncelerinizi paylaşabilirsiniz.
Yukarı
|
Nilgün Çevik Ebru Sergisi .:. 3-16 Mart 2006 Cemal Reşit Rey Konser Salonu Fuayesi
Yukarı
|
|
İşe Yarar Kısayollar Şef Garson : Akın Ceylan |
|
...Köklü ve varlıklı bir aileden geliyorum ve Türk olduğum için gurur duyuyorum. Büyükbabamın büyükbabasının babası, 1822 yılında Sakız adasında çıkan Yunan isyanını bastıran ve Sultan 2. Mahmud'un kendisine verdiği bu görevi eksiksiz yerine getirdikten sonra, burada şehit olan (Nasuh oğlu) Kaptan-ı Derya Ali Paşa'dır... http://www.nasuhmahruki.com fazla söze gerek yok. Yıllardır takdir ederk takip etmeye çalıştığım, Ali Nasuh Mahruki.
Evinde uydu yayınlarını takip etmeye çalışanlar için küçük bir kaynak http://www.satturkey.com/ . Şifreli yayınlar hakkında detaylı bilgi almak isteyenler için ise verdiğim kısayoldaki web sayfasında bulunan turkeyforum kısayoluna tıklayıp, ulaşacağınız web sayfasına üye olmalarını tavsiye ediyorum. Üye olduğunuz takdirde multivizyon ve benzeri kanalların şifrelerini sorgulayabilirsiniz. Emin olun işe yarıyor.
Kimi ücretli , kimi bedava bol miktarda imaj kaynağına sahip bir web sayfası http://www.brainybetty.com/ . Sadece kendi datasıyla değil, diğer kaynaklara verdiği kısa yollarla da sizlere yardımcı bir kaynak.
Avrupa Yakası isimli diziyi seyredenler, Ata Demirer, yani Volkan'ın "fındık fıstık" isimli şarkısını dinlemişlerdir. Size vereceğim kısayolda bu şarkının video klip'ini seyredebilirsiniz. http://www.komikler.com/komiktv/film.php?catid=0&filmid=3155&g
Yukarı |
Damak tadınıza uygun kahveler |
CD to MP3 Freeware 1.3 [1.05 MB] W98/2k/XP FREE
http://www.eusing.com/Download/cdtomp3freeware.exe
CD'den mp3 hazırlamak için hala bir programı olmayan kahveciler için güzel bir seçenek. Kullanımı son derece basit olan bu program mp3'e meraklı herekese tavsiye edilir.
Yukarı
|
|
|
|
|
|