Gelin bu projeye destek olun



Yazılan,  Okunan,  Kopyalanan,  İletilen,  Saklanılan, Adrese Teslim Günlük E-Gazete Yıl: 4 Sayı: 944

Sisteme gir!

Merhaba Sevgili KM dostu, hoşgeldiniz!

 20 Mart 2006 - Fincanın İçindekiler


 

 Editör'den : Bahar geldi galiba!..


İyi haftalar,

Galiba sonunda beklenen bahar gelmiş. Miskinliğin, baş ağrısının nedeni bu olsa gerek. Bakın saat kaç oldu ben hala günün sayısını bitiremedim. Halbuki şu haftasonunun ardından rahat rahat bir şeyler karalayayım istiyorum ama beceremiyorum. Alnımın orta yerinde sanki lastik pabuçlu bir çekiç tak tak vuruyor. İyisi mi, ben kaçıp gideyim. Tabi ki her zamanki gibi pikabı boş bırakmıyorum. Ama gelin bu defa, o güzel şarkıyı sevgili Sevil Duha Erken'in aşağıdaki yazısı eşliğinde dinleyin. İsmini ve söyleyeni de siz tahmin edin bakalım. Hepinize bahara güzel bir başlangıç haftası diliyorum. Esenkalın.

Bir sonraki sayıda buluşuncaya kadar bulunduğunuz yerden bir adım öne çıkın. Sevgiyle...

Cem Özbatur





Yukarı

 

 Kahveci : Sevil Duha Erken


BEN SENİ UNUTMAK İÇİN SEVMEDİM

Aradan uzun aylar geçmişti. İçinde sadece çok sevdiği birini görme arzusu vardı Asya'nın. Ve Mehmet'i çok özlemişti. Yağmurlu bir Mart ayı idi. İstanbul uyanma saatine nazlanan bir kadın gibiydi. Dudaklarına esmer bir erkeğin öpücüğü konduğunda uyanacaktı. Deniz o zaman mavileşecek,vapurlar hareket etmeye o zaman başlayacaktı köpük köpük. Bandırma'dan karşıya geçen yolcular o zaman ekmek atacaklardı martılara. Ve deniz, ekmek nedir hiç bilmeyecekti.

Mehmet'in kocaman mavi gözleri vardı. Bir deniz kadar cömertti her zaman Asya için. Üstelik bir martı gibi manevralara da ihtiyacı olmazdı doymak için. Deniz onu hiç aç bırakmadı. Ama gizemi Mehmet'in en az denizinki kadardı. Ne kadar içinde olsa da Asya, bir o kadar büyürdü Mehmet'in derinliği. Hiç ama hiç tutulmazdı.

Bir Cumartesi sabahı buluştular. Mehmet'in gözlerinin içine bakıp ona sarıldığında İstanbul İstanbul olmuştu. Nereye, nasıl, neden gittiklerinin hiçbir anlamı yoktu. Bu şehir onlara ait değildi nasıl olsa. Ama o gün onların emrindeydi. Akşama doğru boğaza tepeden bakan bir yerde durup kahve içtiler. Işıklarına yakın olmak istedi Asya vapurların. Birlikte Galata'ya indiler. Mehmet sigara içmezdi ama nargileye bayılırdı. Dili çözülürdü sanki Mehmet'in dumanı üfledikçe. İçindekileri nargilenin dumanı ile dışa üflerdi adeta. Tıpkı denizin vapur dumanları ile dillendiği gibi rüzgara. Garson geldiğinde İstanbul'dan bahsediyorlardı. Asya Mehmet'in kollarına dolamıştı yüzünü. Az önce gördüğü ışıklı vapurları izliyordu.

"Sana layık değil ağabeycim nargilem bugün. Kusura bakma "dedi garson. Dürüstlüğüne bir bardak çay içip ayrıldılar Galata'dan. Kasete bir şarkı koydu Asya. Mehmet sevdi şarkıyı ve "yaşlandık mı ne?" dedi.

Ben seni unutmak için sevmedim
Gülmen ayrılık demekmiş bilmedim.
Bekledim sabah akşam yollarını
Ölmek istedim bir türlü ölmedim.
Aşk bu mu?
Sevda bu mu?
Hayat bu mu?
Kalp acı dünya hüzün göz yaş dolu…

Tophanenin yolunu tuttular. Işıklıydı ve gidilesi. Mehmet kocaman mavi gözleriyle ve sımsıcak vücuduyla gözlerinin içine baktı Asya'nın. O yokken neler öğretmişti hayat neler yaşamıştı bir bir anlattı. Mavi gözlerinin derinliğinde ısınıyordu Asya adeta. Yanlış denilen şeylerin öyle göründüğünü anlatıyordu Mehmet Asya'ya. Hiç olmak istediği şeylerden bahsetmezdi. Yaratmak istediği şeylerden bahsediyordu ona.

Kokusu yayılmaya başladığında cümlelerin Asya çoktan zirvesindeydi mutluluğun. Kokusuna hiç doyulmazdı nargilenin. Yayılırdı ve sadece Asya'nın yüreğine zihnine işlemezdi. O gün Bütün Tophane de duymuştu. Ve ruhu Asya'nın o zaman huzur bulmuştu.

Tanrıdan, sevgiden, aşktan, paradan, zamandan, hayattan, sevmelerden ve güvenden bahsettiler. İçini mutlulukla doldurabileceği boşluklar bırakmıştı Asya ona. Onu sevdiği için sahip olabilmişti bu boşluklara.

"beni seviyor musun?"

"seni seviyorum Asya"

Sevgi değerliydi Mehmet için ama daha değerli şeyler vardı. Çoğu zaman öfkeliydi ama öfkesinin sebebini başkalarına bağlamazdı hiç. Sebebi de sonucu da kendisinde bulmasını bilirdi. Başkaları onun için değerliydi ama en çok kendine değer verirdi. "Kırdığım bütün vazoları aslında kendime atıyorum. Yalnızım çünkü. Ve şimdi dönüp arkama onları bir bir toplamalıyım. Benden başkası yapmayacak onları çünkü"

Mehmet bunları söylerken Asya büyük bir acı hissetti. Acı kendi kırıkları içindi. Toplanacağını zannettiği kırıkları için. Sevginin ne olduğunu düşündü. Ve önemli olan başka başka değerlerin.

Dönüşte Bandırma'nın martıları yoktu vapurun etrafında. Doymuşlardı ve uyuyorlardı artık. Işıklar eşlik etti Asya'nın özlemine. Mehmet'i şimdiden çok özlemişti. Su yüzüne çıkmayan bir güzelliği vardı o gece denizin. Rüzgar başka türlü esiyordu. Göç edenleri uğurlar bir havası vardı o gece. Kendi kendine bir şiir mırıldandı ışıklara Asya.

Sonbahar geliyor serçe yuvanıı nereye yapıcaksın?
Ayva çiçek açmadan önce,meyvelerin içi geçicek,
Rüzgar başka türlü esicek,yağmurlarla ıslanıcaksın
Halbuki ne kadar sıcaksın?
Sonbahar geliyor serçe yuvanı nereye yapıcaksın?

İzmir'e döndüğünde hayatı bir başka türlü idi artık Asya'nın. Mehmet'le geçirdiği o güzel günden sonra hayatın çok daha iyi olacağına dair bir hissi vardı çünkü.

"ne çok sevdim bugünü " demişti Asya dün ona.
"yarın daha çok seveceğiz bugünü" diye cevaplamıştı Mehmet. Ve her zamanki gibi haklıydı. Gerçektende bugün, dün daha güzeldi. Ve onlar yarının güzel olacağını o günden biliyorlardı.

Eve döndüğünde Asya çok mutluydu. Hayatında hep varolacağını bildiği bir güzel dün vardı artık. Ve dün için kimsenin yapabileceği kötü bir şey olamazdı. Sevgi neydi? Sevgi dündü ve dün olduğu içinde yarındı..

Şimdi sen kim bilir nerelerdesin?
Gelir gecelerden koşarak sesin
Bana en acı haber kiminlesin?
Adını içimden hala silmedim.
Aşk bu mu?
Sevda bu mu?
Hayat bu mu?
Kalp acı dünya hüzün göz yaş dolu…


Sevil Duha Erken


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


10,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,00
3 Kahveci oy vermiş.

 

Yukarı

 

 Kahveci : Ali Bozdemir


OKYANUS VE KARGA

Soluğunda kuşkonmazlar açan,martı benizli,şahin görünümlü bir karganın anlatısıdır bu:Dinle sevgili…

Hüznü,kayalıkları söken bir okyanusun dibinde yeşertmiştik senle.
Tuzun yoğunluğunun, aşkın yoğunluğuna eşit olduğu durul bir sonbahar kuşluğunda, elindeki solgun dikenle kanatmıştın okyanusun ellerini. İçim geçmişti… Ağlamıştı karganın biri, göl ondan okyanus olmuştu.

‘Deniz taşmaz mı hiç,martının gözyaşlarından?’ diye soruyordu aşkı ağlamak bilen biri. Taşmaz sevgili. Karşılıklıdır ağlamaklar. Suya dökerken gözyaşlarını birtakım kuşlar, onların buharıyla yükselir bulutlara sular..
Yalnız kuşlar değildir gözbebekleri aşınan. Sular, göstermez kendini, çekinir. Buharla ağlar onlar, bilir geri gelir çünkü gözyaşları.
Kargalar da bilir, dönmez gözyaşları. Ürkütür çünkü suları onların suratları..

Aşkı ben büyüttüm en sığ yerlerimde ve sen tut onu at bir denizin en gizine.. Sana yakışanı yap sevgili.. Kopar içinde biriktirdiğin sevginin ellerini.. Göreceksin ama, kanamayacak asla, ucuz plastik bir çiçeğin ‘aşk’ sandığın gülleri..

Okyanus,içimde bir gölet… Pet şişelerle gizlenmez ki, atıklarla kirlenmiş bedenler. Farkı yok bu yüzden, mavi görünümlü yeşil bir okyanusun,doğan görünümlü bir şahinin kargalığından başka. Ama kargalar, kendine ağlar yalnızca. Bulutun ağladığı yağmurdur, dönüşümlüdür. Fabrikanın ağladığı atıktır, ölümcüldür.
Senin ağladığın yalandır sevgili. Fırtınaların boğuştuğu küçük bir su birikintisi senin yaşadığın. Gemileri sığdıramazsın içine, yüzdüremezsin. Sen benim suyumda yüzemezsin, boğulursun sevgili. KURTULAMAZSIN!

Yüzünü göstermeyen antik bir yanı vardır,yüz bin yıllık bazı suların.
En derininde değerli ganimetler,kanlı savaşların yanlı hatırası birkaç top tüfek ve su sızdırmış tetiği düşük silahlar vardır. Acı acı gülümseyen, trajik bir öyküsü vardır ve bazı solmaz bildiğin aşkların.Ortalıktadır her şey,fırlatılmış, korunmamıştır. Enkaz altında cesetleri yoktur sevgili, kendileridir çünkü cesetleri!Yıkıntı bildiğin,korunaklı duvarlarıdır.. Korunaklıdır, yani sağlamdır. Nem tutar ama aşılması zor, yıkılması imkansız bazı saydam duvarlar..

Gözenekleri,yıpratıldığıdır.Hava alsın diye bildiğin gözenekleri,hava sızdırdığıdır.

Yağmur okyanusa yağarken yalnız yağmurun içi temizlenir ve okyanusta birikir bütün hüznü yağmurun. Acılar büyütür,belki de okyanusu büyüten bu yüzden hep yağmurdur…

Şimdi sen dön kendine ve kendini okyanusun ellerine bırak sevgili.. Yer bulamaz kendine hiçbir zaman şahin görünümlü kargalar.Bu yüzden işte tüm kargaların tek uğrağıdır okyanuslar.

Kendini okyanusa bırak sevgili,ardında seni tutan kargalar var..

Ali Bozdemir


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


10,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,00
1 Kahveci oy vermiş.

 

Yukarı

 

Vicdan Kayır

 Kahveci : Vicdan Kayır


   CİLÂLI YAŞAM…

Böylesine hiç dağılmamıştı, odam… çalıştığım, gizlendiğim, sırlarla dolu çalışma odam!.. Kendimce dediğim odam.. Benim okyanusum!...
Ne varsa, tepip tepiştirdiğim!...
Kitaplarım, notlarım, defterlerim, biriken gazeteler, dergiler…Siyah/beyaz fotoğraflar…Boncuklar, kurumuş çiçekler…Deniz kıyısından bulduğum buruşmuş, dalları yamulmuş bir ağaç dalı… Nereden sürüklenmiş kimbilir… Yalova'dan mı? İstanbul'un boğaz yakasından mı? Gelmiş işte… Ayaklarıma takılıverdi, bir sonbahar mevsiminde!.. Elime aldım, üzerindeki kurumuş yosunları sıyırdım…
Cilalamayı da ihmal etmedim..
Cilalamak!..
Her şeyin cilalandığı bir yaşamın içinde, o da cilalandı!..
Cilalı yaşama hoş gelmişçesine!..
Bu yaşamda, cilalısız hiçbir şey olmuyor!..
Sözlerin bile cilalılaşacak… farkında olmadan cilalı yaşamın yumağında gün ve gün örüleceksin!...
Cilalanmış yaşamlarda, cilalanmış yaşamlar…
Dağınık odamda ne kadar çok cilalanmışlıklar var!..
Oysa, cilalı yaşamdan uzak tutuyor, bu oda beni…
Dağdan topladığım kır çiçekleri boynunu bükmüş… Antalya'dan aldığım sepetler de.
Ege'nin en yakışıklı en iyi zeybek oynayan dostum Musa (Barım) Bursa SSK Hastanesi'nde, ölümünden birkaç saat önce 'beni anarsın' diye verdiği Atatürk çiçekleri ise kıpkırmızı… Ne de olsa cilalı..Yapma!.
Yapma çiçeği hiç sevmezdi, dostum …
Kırk kiloluk dev adamdı ..
Bir erkeğin bu kadar küçük ve güzel burnu olabilir mi? Bu kadar minik dudakları da…Ve bu kadar güzel gözleri…Küçücük kulakları …Üstelik bir doksanlık bedene, minyatür bir yüz bu kadar güzel oturabilir mi?
…Ondan kalan son çiçekler, son nefesiyle elimde kaldı..
O cilalı yaşama dayanamadı, 48 yaşında , pes etti!.. Bedeni 80 yaşın çizgilerini taşıyordu…
Son yaşamevi Edremit Huzurevi'ydi…
En sevdiği ve kaçtığı Bursa'ya ambulansla getirilmişti…. Bir gün bile yaşamaz demişti, SSK'lı doktor.. Bir gün.. Her an ölebilir..
Üç gün ve gece… Konuştuk, cilalı yaşamların dışındaki yaşam sohbetlerimizi..
Hiç beceremediğim halde, ona bir de Neyzen fıkrası anlattım!..
Güldü…Burnundaki hortum çıkacaktı…
"Bir de rakı olsa" dedim…
"On sekiz yıldır uğramadığı Bursa için, " İyileşeceğim…Söz..Bursa'ya geleceğim.. Ve bu delik mideye inat içeceğiz…" diyordu, öyle neşeli ki…Uzun süredir böyle neşeli olmamıştı, besbelli..
Fıkralar senden, " dedim…
Olmadı!..
Bir elinde Yaşar Kemal'in kitapları…
Karanlıklarda rakı dostuydu!..
Nerede yaşardı, bir süre öğrenemedim…Çingenelere takılmış …
Ege'nin prensini çingeneler severdi…
Elektriği çıplak elinle tutan adam.
Elektrikler kesildiğinde, Uludağ yollarına çıkar, Bursa'yı aydınlatırdı..
Cesurca meydan okuyordu, elektrik kaçaklarına karşı..
Cilalı yaşama meydan okuyamadı!..
Cilalı yaşamlarla ilgili bir yazı yazacaktım, alkolle cilalı yaşama meydan okuyan DOSTUM'u yitirince, sözcükler de dağıldı..
Dost gibi dosttu, o..
Güzelliklere…

Vicdan Kayır


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


10,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,00
2 Kahveci oy vermiş.

 

Yukarı

 

 Kahveci : Aybars Erdemli


God Bless Türkiye

Tarih boyunca barış için mücadele eden, attığı her adımda ülkesinin ve Dünya'nın menfaatlerini hesaba katan özellikle Ortadoğu'nun istikrarını kendi istikrarı olarak gören Amerika Birleşik Devletleri, bu politikasını 11 Eylül 2001'den sonra bıçak sırtı gibi değiştirmiş, o canım yufka yürekli barış güvercinleri bir anda yırtıcı birer Şahin'e dönüşmüşlerdir. Ortadoğu gibi halkının %99'u Müslüman yani "terörist" olan bir bölgenin barış politikalarıyla düzelemeyeceğini anlayan Birleşik Devletler, daha önce akıllarının ucundan bile geçmeyen fakat şartların onları zorladığı "Büyük Ortadoğu Projesi"ni kendi Ulusal Güvenlik Raporlarına da koymak suretiyle "Yurtta Sulh Dünya'da Sulh" vecizini uygulamak üzere yola koyulmuşlardır.

Kurtarılacak bir millet ve kurtarılacak bir ülke olmadığı için kendi topraklarında şöyle Anlı Şanlı bir Kurtuluş Savaşı göremeyen bu dost ülke, halkının bu eksikliği hissetmemesi adına Kore, Vietnam, Afganistan, Irak gibi ülkeler de barış adına savaşı tecrübe etmiş ve bir bakıma hem halkının makus talihine son vermiş, hem de savaş ekonomisiyle canlanan ülke ekonomisini refah olarak halkına geri döndürmeyi başarmıştır.

Dost ülke diyorum çünkü amaçlarmız aynı, artık sokakta ki insana bile sorsanız ABD'nin müdahil olmadığı bir Ortadoğu projesinin bu coğrafya da mümkün olmadığını biliyor. Türkiye'nin de dünyanın tek Demokratik Laik ve Müslüman bir ülke olarak bölgede söz sahibi olması, ayrıca önemini arttırıyor. Bir de buna, teorisi ta Göktürklere dayanan PKK ile savaş tecrübesi yaşamış, gerilla mücadelesinde bile pratik kazanan düzenli bir ordu eklenince, Türkiye'nin vazgeçilmezliği bir kat daha artıyor. Siz bakmayın iç siyaseti acısından çok çabuk renk değiştirebilen bir görüntüsü olsa da, söz dinleyen, itaatkâr yapımız, dost ülke ABD'nin barış politikalarına tesir edebilecek kemikleşmiş bir yapıya sahip değildir. Öte yandan adam akıllı iç ve dış politikamız olmasa bile, sınırları mevzu bahis olunca hiçbir siyasi gücün Türk Silahlı Kuvvetleri üzerinde etki yapamayacağı Demokratik, Laik bir Türkiye Cumhuriyeti...

Arap dünyası Müslümanlığın yayılış tarihlerinde arkasına aldığı kuvvetli rüzgârla bir kere birleşti, tahmin ediyorum bir daha da birleşemez. Petrol - Dolar kardeşliği başka bir ifadeyle "PetroDolar", çıkar ilişkileri ile perçinlenince din olgusu çok zayıf kalmış olmalı birleşmek adına… Aksi olsa 1994 Nobel ödülü sahibi Arafat'ın mum ışığında kutu gibi bir sığınakta verdiği demeci, diğer şeyhler altın kaplarda üzüm yiyerek saraylarından seyretmezlerdi. Hoş bunu yapmasalardı bile şu ana kadar kavgasız geçen bir Arap Birliği Zirvesi ne olmuştur ne de bundan sonra olması mümkün gibi gözükmektedir. Petrolle beslenen milyar dolarlık bebekler, dost ülke ABD'yi kırmadan nasıl petrolün varil fiyatını belirleriz diye birbirlerini kırıyorlar.

Amerika Birleşik Devletleri'nin onay merci olarak davranan, üst kademelerde görev alan ve her türlü karar alma mekanizmasında etkili olan Yahudi'ler ise, özellikle Bush yönetiminde Birleşik Devletleri İsrail'e gitmeye gerek kalmadan direk Washington DC'den yönetebilme imkânı bulmuşlardır. Vaat edilmiş topraklar diye nitelendirilen Nil ve Fırat Nehirleri arasındaki topraklara eninde sonunda yerleşme hayali ile yaşayan üstelik bunu gizleme gereği bile duymadan bayraklarıyla dile getiren üstün bir toplum.

ABD için çok büyük bir şans aslında; bir tarafta Müslüman ülkelerin en radikal üyesi olarak görülen ve Yahudi soykırımını tanımayan, güvenlik amaçlı nükleer silah üretiminde ısrar eden bir İran, diğer tarafta hatırı sayılır bir gücü olduğuna kesin gözüyle bakılan, taraf belirlemeyen ya da belirleyemeyen fakat ne Ortadoğu Politikası, ne Kafkas Politikası, ne ABD politikası, ne Balkan Politikası kısacası hiçbir Dış Politikası olmayan bir Türkiye Cumhuriyeti var. Yok demek belki yanlış olur, daha açık bir ifadeyle bütün Politikaları ABD dolaylı olarak ta İsrail tarafından belirlenen güdümlü bir siyasi anlayışa sahip ve eğitimli, tecrübeli ordusuyla hazır asker bir Türkiye Cumhuriyeti.

Hiçbir politikası olmamak da bir politika olarak düşünülebilir. Ama bu gerçek anlamda muhakemesi yapılmış bilinçli bir politika ise kabul edilebilir. Bir taraftan elinizde cetvelle kırmızı hat çizip inisiyatif kullanıyor görünmek, sonra da çizgi silinince yağmur yağdı çizgi kaydı edasıyla hiçbir şey olmamış gibi davranmak, uygulanan politikaların pekte hesaplı kitaplı olmadığını göstermek için yeterli bir neden olur sanırım.

Osmanlı Devletinin son zamanlarında yani en buhranlı en çaresiz kaldığı, İngiltere, Rusya, Fransa, İtalya gibi ülkelerin bir karış Osmanlı toprağının hesabını yaptığı dönemlerde bile çok sağlam bir dış politika izlenmişti. Hem de ne politika İstibdat döneminde borçların ödendiği, yatırımların yapıldığı ve hatta düşman çıkarlarının birbirleriyle çakıştırıldığı ve ellerinin kollarının bağlandığı, değme diplomatların bile ağzını açık bırakacak bir politika. Adeta Ulu önder Atatürk'ün çıkmasına zemin hazırlarmışçasına ülkeye zaman kazandıran, elverişli koşullar hazırlayan ebru gibi ince ince işlenmiş bir dış politika. Siyonist hareketlerin sadece çiftçilikten ibaret olmadığını ve bu hareketin Filistin topraklarında kurulmuş bir ülke olarak ortaya çıkacağı o zamanlarda görülmüş ve Rusya'dan 1882'de başlayan göç hareketleri engellenmeye başlanmıştı. Doğru veya yanlış, sonuç değişti ya da değişmedi bunlar ifade etmek istediğim konunun çok uzağında. Benim asıl üzerinde durmak istediğim daha doğrusu üzerinde durulmadığı için rahatsızlık duyduğum konu; bugün Atatürk'ün çizdiği Misak-ı Milli sınırları içinde kurulan Özgür, Demokratik, Laik Türkiye Cumhuriyetin'de Ankara'dan bile becerilemeyen uzun dönemli stratejilerin, Rusların Ayastefanos bugünkü adıyla Yeşilköy'e kadar geldikleri, top seslerinin Saray'dan duyulduğu, bir ortamda bile yapılabiliyor olmasıdır.

Türk'ün, Kürt'ün, Laz'ın, Çerkez'in hep beraber kurduğu bir Türkiye Cumhuriyet'inde yıllardır birbirine düşürülmeye çalışılan halkı idare etmekten aciz yöneticiler, maalesef hala oy alabilmekte ülkemizde. Kürt sorunu, Ermeni sorunu, Kıbrıs Sorunu gibi aslında bizim hiç sorunumuz olmayan konular sorun haline getiriliyor bizim seçtiğimiz yönetimler buna dur demek şöyle dursun adeta çanak tutuyorlar. "Derin Devlet", "Dış Mihrak", "Yumuşak Karın" gibi içinde ne olduğu bilinmeyen, yapılanların üstünü örtmek için ortaya atılan boş terimlerle, insanlarımızın kafası karıştırılmaya çalışılıyor. Yolu yapılan, camisi dikilen, okulu açılan, barajı yapılan hükümetlerden razı oluyor, ABD, Fransa, İngiltere gibi ülkelerin dış politikalarını Türkiye Cumhuriyeti'nin ulusal politikası gibi gösterilmesinin nedenlerinin üstü kapatılmaya çalışılıyor. Basiretli olmak lazım her şeyden önce, yanlış da olsa karar almasını bilmek lazım. Ülke olarak yanlış Politika izleme yanlış karar alma haysiyetli bir eda çerçevesinde affedilebilir, ama sadece alınan kararları uygulama, diğer ülkelerin icra makamı olarak davranmayı içimize sindirmemiz mümkün değildir.

İngiltere, Almanya, Fransa, İtalya politikaları; AB'ye girmekten ibaret olan bir Türkiye Cumhuriyeti var karşımızda. ABD politikası sadece denileni yapmak, yapamadıklarından pişman olmak, AB'yi etkilemek ve IMF'den para koparmak ve/veya ödeme kolaylığı sağlamak olarak belirlenmiş bir Türkiye Cunhuriyeti. Irak Politikası sadece Kuzey Irak, tezkere'den ve birkaç Türkmen lideriyle yapılan görüşmeden ibaret olan, Suriye Politikası bir zamanlar sadece Su ve Öcalan'ı bırakmak üzerine kurulu olan bir dış Politika anlayışını şimdiye kadar hiçbir tarih yazmamıştır, bundan sonra yazılanı da affetmeyecektir.

11 Eylül saldırında pencereden uçakların çarpmasını çaresizlik içinde bekleyen bir Amerikalıya bakarak, televizyonun karşısına atari gibi yeşil ışıklar altında Bağdat'ın bombalanmasını seyrederek, kendine Afganistan ve Irak politikası belirlemeye çalışan Demokratik, Laik bir Türkiye Cumhuriyeti. Güç gösterisi, Kaynak arayışı, Ekonomik sebepler adına ne derseniz deyin, Bir zamanlar ABD için çalışan Bin Ladin'i yakalamak politikasını ve Saddam rejimini yıkmak politikasını tereddütsüz kendi politikası gibi benimseyip kabullenen, Laik Demokratik Türkiye Cumhuriyeti. Ne güzel dünya! Ne büyük bir şans ki bütün Politikalarımız ABD ile örtüşüyor.

İstediğim şunun yanında olmak, diğerini kollamak değil, ille birilerinin yanında olmaksa uluslar arası platformda var olmanın gereği; "Inter Dependence Theory" kendi politikalarımızın da olması, yeri geldiği zaman diğer ülkelerin de bunu göz önüne alarak karar vermeleri gerekliliğidir. Daha farklı bir ifadeyle egemen güçler tarafından az da olsa kale alınır cinsten politikalarımız olmalı artık. Hem güçlüyüm diyeceksin, hem nasıl olduğunu yıllardır anlamadığım ama milletin ağzında sakız olan "Stratejik Önem"e sahip köprü misali bir ülkeyim diyeceksin, hem de olup biten her şeye seyirci kalacaksın. En ufak bir inisiyatif kullanılmadan uygulanmaya çalışılan diğer ülkelerin uluslararası politikalarını kabullenmek, ve bunları milli bir politika gibi yansıtmak, üstü kapalı imtiyaz vermektir, üstü kapalı vatan satmaktır. Bedelsiz sermaye artırımına giren ülkelerden giren her türlü yabancı sermayenin başımızın üzerinde yeri olması, daha sonra bu bedelin ödenmeyeceği anlamına gelmemelidir.

Kesinlikle batı düşmanı ya da batı hayranı olmadan şu yorumu rahatlıkla yapabilirim ki; Laik bir ülke olmamızdan mütevellit Batılı ülkelerin din merkezli bir karmaşaya neden olamamaları ilk bakışta bir şans gibi gözükebilir. Fakat 1492'den sonra İsrail'de barınamayan Yahudilerin Osmanlı'ya sığınmaları ve yine 1572'de Fransa'da meydana gelen St. Barthelemy katliamına rağmen Osmanlı'da Gayri Müslimler devletin adil idaresi altında güven içinde yaşıyorlardı. Birçok etkeninde bir araya gelmesi ile sonuç değişmedi ve yıkılmaz denen imparatorluk yıkıldı. O zamanlar din odaklı dönen sinsi politikalar bugün milliyet odaklı, ekonomi odaklı dönmeye başladı dersek yanlış bir yorum olmaz sanırım. Bir zamanlar Balkanları ele geçirmek isteyen Rus Çar'ı I. Petro'nun Slav Ortodoks birliğini sağlamak ve Osmanlıya karşı teşkilatlandırmak için Balkanlarda kurduğu konsolosluklar gibi görev yapan ve egemen güçlerin teşkilatlanmasına gerek bırakmayan dış politika anlayışımız, farkında bile olmadan "Büyük Ortadoğu" projesinin taşeronluğunu yapmaktadır.

Politikacılarımız mevki ve makam peşinde koşmaktan dış politika üretmeye vakit ayıramıyorlar. Ekonomik zorluklar nedeniyle her seçim döneminden sonra seçilen liderleri kurtarıcı olarak gören zihniyet, ne iç işlerimize karışanların muhakemesini yapabilecek durumda ve ne de dış politikamızın gerçekten milli menfaatlerimizle örtüşüp örtüşmediğini irdeleyebilecek düzeyde.

Zorlu savaşların özellikle Balkan savaşlarının yaraları sarılmadan Enver Paşa, Talat Paşa, Cemal Paşa'ların Alman hayranlığı yüzünden 1. Dünya Savaşına girmek zorunda kalan Osmanlı Devleti gibi içimizde bilmediğimiz bir takım kişilerin bir takım ülkelere karşı duydukları hayranlık; varolan ya da olacak savaşlara girmemizi mi engelliyor? Yoksa Bizimle alakası olmayan sıcak ya da soğuk savaşların içine mi çekiyor? Belki de asıl savaş; savaşa gerek kalmadan diplomatik yollardan üzerimizden mi oynanıyor? Ya da yumuşatılan karnımız neticesinde, egemen güçlerin ekmeklerine yağ sürmek için, kendi savaşımızı kendimiz mi çıkarttık?

Bir zamanlar Padişahla beraber Topkapı, Yıldız, Dolmabahçe'de olan Ferman daha sonra Ulu Önder Atatürk'le birlikte Türk Milleti'ne geçmişti. İçimizde bulunan saray özlemi devam ediyor olmalı ki, başka bir saray arayışına yöneltti başımızdakileri, şimdilerde yine bir saraydan çıkıyor Ferman… İçinden çıkan kararları bilmem ama ismiyle münhasır bir saray;

Ferman Birleşik Devletlerin, Dağlar bizimdir! Allah Devlete Millete zeval vermesin!

Aybars Erdemli


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


7,337,337,337,337,337,337,33
3 Kahveci oy vermiş.

 

Yukarı

 

 YILDIZINIZ KIPIR KIPIR, YA SİZ?


  Ailenizin Yıldız Falcısı : Nurettin Özdemir


KOÇ   (21 Mart-20 Nisan)
Yeni hafta sizlere yeniden yapılanmanız için muazzam şanslar getirmekte koçlar. Geçen hafta ki kayıpların esas sebeplerini bulursanız hak edeceğiniz başarılara uzanmış olacaksınız. Gururunuzu bırakın yeteneklerinizi kullanmayı tercih edin.

BOĞA   (21 Nisan-20 Mayıs)
Bu hafta çevrenizden fikirlerinize destek olacak dostlarınızın varlıklarına kelimenin tam anlamı ile şükretmelisiniz. Acele kararlar vermekten bilhassa kaçının ve yaratıcı karakterlerinizin kıymetini bilin. Bir isteğiniz yerine gelecek.

İKİZLER   (21 Mayıs-21 Haziran)
Kişisel bir hedefiniz için mücadele vereceğiniz yeni haftanız sizleri beklemekte. Herşeye rağmen gizli güçler tarafından korunmakta olduğunuzu hissedeceksiniz.. Ayrıca anında yerine gelmeyen istekleriniz yüzünden haftanız oldukça yoğunlaşabilir.

YENGEÇ   (22 Haziran-22 Temmuz)
Adaletin yerini bulacağı deli dolu bir haftaya girmektesiniz yengeçler. Heyecan verici ve ani gelişim gösterecek olaylar burçlarınıza yerleşmekteler. Kararlılık ve özgüven dolu davranışlarınız bir takım hayallerinize yaşam verecekler. Duygularınızı dışa vurmaktan çekinmeyin.

ASLAN   (23 Temmuz-22 Ağustos)
Güneş gibi parlayacağınız güzelim bir haftanın eşiğindesiniz aslanlar. Sağlık, enerji ve zaferi temsil eden güneşin ışınlarından faydalanmasını bilin. Size sunulan bir şansı yakalamak için sakın tereddüt etmeyesiniz. Savaşların aslanlarısınız, mutlulukları çoktan hakkettiniz.

BAŞAK   (23 Ağustos-22 Eylül)
Kazançlı bir yatırımın başlangıcı ve kişisel performanslarınızdan duyacağınız gururların haftasındasınız başaklar. Yalnızca süreklilik ve kararlılığa ihtiyacınız olacak. Aşırı hırslarınıza yenilmemeye özellikle gayret etmelisiniz. Önemli haberler yoldalar.

TERAZİ   (23 Eylül-22 Ekim)
Zor mücadeleler sonunda ekonomik bir hedefinize ulaşıyorsunuz teraziler. Ekonomik alandaki yeteneklerinizi doğru kullanışınız sayesinde yeni haftanızda mutlu günler sizleri beklemekte olacaklar. Yaşamınızda yeni bir safha başlamakta.

AKREP   (23 Ekim-22 Kasım)
Kişisel hedeflerinize yoğunlaşacağınız yeni haftanız sizlere arzu ettiğiniz dengelerle yaklaşmakta akrepler. Bir rüyanız gerçekleşecek hatta bir davanız olumlu sonuçlanmak üzere. Parıldayan enerjileriniz ve uyumluluğunuz başarıları beraberinde getirecekler.

YAY   (23 Kasım-20 Aralık)
Sevdikleriniz ile paylaşacağınız iç ve dış zenginlikleriniz yeni haftanızı parıl parıl aydınlatacaklar yaylar. Finansal bir teklifi iyice gözden geçirin ve böylece ekonomik bir probleminizi ivedelikle çözmeye bakın. Maddi konularda olumlu bir hafta önünüzde.

OĞLAK   (21 Aralık-19 Ocak)
Evinizde mutluluk dolu anların yeniden yaşanacakları bir haftaya girmektesiniz oğlaklar. Yeter ki ruhunuz hareketlensin, mutluluk belki de sandığınız kadar uzaklarda değil unutmayın. Kararsızlıklara taviz vermeyin ve yeniliklere açık olun...

KOVA   (20 Ocak-18 Şubat)
Büyük bir potansiyele sahip olmanıza rağmen iki dere arasında kalışınızın ceremesini çekmektesiniz kovalar. Yaratıcı işlere yoğunlaşacağınız gelecek günlerde sakın gerilere bakmaya yeltenmeyin. Yeni tanışmaların haftasında sizlere sunulacak fırsatlara kucak açın.

BALIK   (19 Şubat-20 Mart)
Kelimenin tam anlamı ile öğretici bir haftaya girmektesiniz balıklar. Maneviyatlarınızın sınavdan geçecekleri bu müthiş haftada başarıların yavaş yavaş ama kesinlikle gelmekte olduklarını hissedeceksiniz. Sosyo- profesyonel atılımlarda cesaretiniz ve ruhsal güçlerinizle kazanacaksınız.



Nurettin Özdemir
nozdemir@kahveciyiz.biz


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


10,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,00
2 Kahveci oy vermiş.

 

Yukarı

 

 Milenyumun Mandalı : Sait Haşmetoğlu


Milenyumun Mandalı

Editör'den Önemli Not:Sevgili Sait Haşmetoğlu'nun e-romanı görsel öğelerle süslendiğinden, aşağıdaki adresten tek tıklamayla zevkle okuyabilirsiniz. Üşenmeyin... Tıklayın... Ayrıca bugünden itibaren duygu ve görüşlerinizi yorum olarak yazabilirsiniz.
http://www.kmarsiv.com/xfiles/mandal_1.asp

Devamı yok. BİTTİ

hasmetoglu@kahveciyiz.biz

Bu romanı arkadaşına önermek ister misin?

Rating: 8,578,578,578,578,578,578,578,578,57
              445 Kahveci oy vermiş.
58261 Yorum var. Yorum Yaz / Oku

Yukarı

 

 Dost Meclisi



Fotoğraf : Mehmet Hamurkaroğlu

Kahveci dostların tüm eserlerini KM SANAT GALERİSİ'nde görebilir,
dilerseniz duygu ve düşüncelerinizi paylaşabilirsiniz.

<#><#><#><#><#><#><#>

Kahve Molası, siz sevgili kahvecilerden gelen yazılarla hayat bulmaktadır.
Her kahveci aynı zamanda bir yazar adayıdır.
Yolladığınız her özgün yazı olanaklar ölçüsünde değerlendirilecektir.
Gecikme nedeniyle umutsuzluğa kapılmaya gerek yoktur:-))
Kahve Molası bugün 5.523 kahvecinin posta kutusuna ulaşmıştır.

Yukarı

 

 Tadımlık Şiirler


BİR DE

Bir umut vardı, bir umutsuzluk
Yaşanan vardı, bir yaşanmayan,
Bir de yalnızlık vardı bir türlü,
Paylaşılamayan.
Ağlayan vardı
Bir de ağlatan vardı.
Bir yalan vardı
Bir de yalan söyleyen.
Bir yalvaran vardı, bir de yalvartan,
Hüzün vardı içimi kaplayan,
Bir de sevinç vardı ruhumdan taşan.
Susmalar vardı,
Yanmalar vardı içimde,
Ağlamalar vardı.
Sakladığım bir sır vardı,
Yeni doğmuş bir bebeğin
Çığlığı, şaşkınlığı vardı,
Masumluğu, duruluğu vardı.
Seher yeliyle gelen
Güllerin kokusu vardı,
Sabahın serinliğinde.
Sonbaharın sararmış yapraklarının
Islak kokusu,
Yeni çimlenmiş bir fasulyenin,
Etrafa meraklı bakışı vardı.
Gülen bir çocuğun sevinci,
Gözlerinin ışıltısı vardı.
Tuvalimdeki mavi bulut,
Bulutların üstünde,
Beyaz bir güvercin vardı,
Semaya süzülen, ıslak kanatları ile.
Badem ağacının yeni açmış çiçeği,
Bir de buna bakan arılar vardı.
Bir konuştuklarım vardı,
Bir de konuşamadıklarım.
Beni duyanlar vardı,
Bir de duymayanlar.
Bir yaratılan vardı,
Bir de yaratan.
Bir de SEVGİ vardı paylaşılan,
Paylaşıldıkça katlanan.

Neslihan Güzel

Yukarı

 

 Bulmaca - Sudoku


Sudoku #22



  Çözüm: Sudoku #21
SUDOKU bir mantık bulmacası. "Suji wa dokushinsha ni kagiru" nın kısaltılmış hali, "Sadece tek sayıya izin var." diye tercüme edilebilir.

Kuralı çok basit. Her boş kareyi 1'den 9'a kadar bir rakamla doldurmak zorundasınız. Ama karelere yazılacak rakamları öyle ayarlayacaksınız ki, her satırda, her sütunda ve 3 x 3 kareden oluşan her blokta 1'den 9'a kadar bütün rakamları kullanacaksınız.

Kolay gelsin.

Yukarı

 

 Biraz Gülümseyin




Çizen: Semih Bulgur

Kahveci dostların tüm eserlerini KM SANAT GALERİSİ'nde görebilir,
dilerseniz duygu ve düşüncelerinizi paylaşabilirsiniz.

Yukarı

 

 Kıraathane Panosu


Yukarı

 

Akın Ceylan

 İşe Yarar Kısayollar

  Şef Garson : Akın Ceylan
Yamağı : Bora Dandinoğlu

Herhangi iki kavramı Google arama sonuçlarını kullanarak karşılaştırma olanağı sağlayan Google Arena'da son bir ay içerisinde 50 binin üzerinde arama yapıldı. En çok futbol takımları ve markalar ringe çıkarıldı. Bunlardan sonrada gündemdeki sanatçılar arenaya çıkarıldı. Ticari markalardan ünlü kişilere, futbol takımlarından farklı ülkelere kadar aklınıza gelebilecek herhangi iki kavramı ringe çıkarmak için www.googlearena.com adresini ziyaret edebilirsiniz.
http://www.googlearena.com

Amerika'daki iki ayrı noktadan yayın yapan ve 6 ay önce açılan Klip24.com sayesinde izlemek istediğiniz klipleri saatlerce müzik kanallarında beklemek zorunda kalmadan izleme olanağı buluyorsunuz. Sitenin sorunsuz izlenebilmesi için ADSL bağlantısı ve Windows Media Player programının bulunması yeterli. Yayınlanan klipler DVD kalitesinde ve Mpeg2 formatında. Bu yüzden ses ve görüntü, dijital TV netliği ve kalitesinde. Klip 24, şarkıcı veya firma ayrımı yapmıyor. Müzik kanallarında hiç yayınlanmamış veya yasaklanmış klipler de yayınlanıyor.
http://www.klip24.com

"…Bana o gün o yolda çarpıp kaçtığın zaman belki hiç kimse seni görmedi.Ama ben gözlerindeki adaletsizliği gördüm.Ve sana acıyorum…"Bu sözler şu an koşup oynaması gereken fakat maalesef kendisine çarpıp kaçan yeşil renkli bir ford focus'un sürücüsü tarafından yaşama hakkı elinden alınan bir kız çocuğuna ait.Acılı babası kızının ölümüne sebep olan aracın sürücüsünü bulmak için bir site kurmuş.Bir inceleyin bakalım beklide faydanız dokunur.Evlerden uzak diyoruz.
http://www.benikimoldurdu.com

Yukarı

 

 Damak tadınıza uygun kahveler


Ajanda Xp 1.1.3 [2.8 MB] Windows (tümü) / bedava
http://www.codeducks.com/ajandaxp/ajanda113.exe
Günlük işlerinizi planlayabileceğiniz, önemli günlerinizi kaydedip günü ve saati geldiğinde sizi uyarmasını sağlayabileceğiniz oldukça yararlı bir program. Gerçek ajanda bilgilerinin çoğunu da içeriyor. Özellikle farklı kullanıcı hesapları yaratarak özelleştirmenize olanak tanıyan(böylece veri güvenliğiniz maksimuma çıkıyor) basit ve kullanışlı bir arayüze sahip, her bilgisayarda kurulu olması gereken windows'un olmazsa olmazlarından biri.

Yukarı





Arkadaşlarınıza önerir misiniz?

Yazılarınızı buradan yollayabilirsiniz!



SON BASKI (HTML)

KAHVE YANINDA DERGi

Hoşgeldiniz
Arşivimiz
Yazarlarımız
Manilerimiz
E-Kart Servisi
Sizden Yorumlar
KÜTÜPHANE
SANAT GALERiSi
Medya
İletişim
Reklam
Gizlilik İlkeleri
Kim Bu Editör?
SON BASKI (HTML)
YILDIZ FALI
DÜNÜN
ŞARKILARI





ÖZEL DOSYALAR

ATA'MA MEKTUBUM VAR
Milenyumun Mandalı
Café d'Istanbul
KIRKYAMA
KIRK1YAMA
KIRK2YAMA
KIRK3YAMA
ZAVALLI BİR YOKOLUŞ
11 EYLÜL'ÜN İÇYÜZÜ
Teröre Lanet!
Kek Tarifleri
Gezi Yazıları
Google
Web KM













Fincan almak ister misiniz?
http://kmarsiv.com/sayilar/20060320.asp
ISSN: 1303-8923
20 Mart 2006 - ©2002/06-kmarsiv.com