|
|
|
4 Nisan 2006 - Fincanın İçindekiler |
|
Editör'den : Artık iyice yapıştık!.. |
Merhabalar,
Madem liberal ekonominin masum bireyleri olarak yaşantımızı sürdüreceğiz. Madem globalizme tutsak olacağız, madem İngiliz Avam Kamarası'nda klimalar çalışmadığında bizler terleyeceğiz, o vakit bırakın bu işin keyfini sürelim. Birlikte şarkı söyledik ne güzel, kız verip oğlan alıyoruz, oohh bizim dolma onlarda da var, gibi sudan sevinçler yerine, suyun iki yakasını asıl yapıştırıcı ile gerçekten birleştirmenin zevkine varalım.
Finasbank satılıyor hem de Citi'ye dediklerinde biraz içim burkulmuştu. Citi grupla aramızda ufak bir husumet var birbirimize mesafeliyiz, objektif olamıyorum kusura bakmayın. Şaka bir yana, satışın Citi yerine Yunan NBG'ye yapılmasına çok sevindim. Bu zamanda bundan daha büyük bir ortaklık, daha güzel bir dostluk olabilir mi? Politik demeçlerin hiçbirinin önemi yok bu birleşmenin yanında. 1841 yılı doğumlu National Bank of Greece belki de 1920'lerde Yunan ordusunun temel finansörüydü ama gelin görün, şartlar şimdi bir Türk Bankasıyla ortaklık kurabilecek kadar değişebildi. BankEuropa ile başlayan bu ekonomik birliktelik artık Türk-Yunan dostluğunda yeni bir dönemin habercisi. Bakın, göreceksiniz, it dalaşları, Kardak krizleri artık yaşanmayacak. Kıbrıs'ta çözüm bile bence daha kolay olacak. Artık hakimiyet parada, var mı bunun ötesi?
Madem öyle, bugün pikaba bir ortak şarkı koyup zevkle dinleyelim, ne dersiniz? Candan Erçetin söylüyor, Ada Sahillerinde Bekliyorum. Esenkalın.
Bir sonraki sayıda buluşuncaya kadar bulunduğunuz yerden bir adım öne çıkın. Sevgiyle... Cem Özbatur
Yukarı
|
|
Double Espresso : Gülendam Z.Oğuz Bir seyahat güncesi- 1 |
|
Malum şeyler
İnsanlar, insanlar... Çekik gözlüsü, latini, zencisi ve aralarda tektük bizim kara bıyıklı tipler.. Üç sıra vaziyetinde cam kulübelerin önünde dizildik, sıramızın gelmesini bekliyoruz. Ha, bazı sarı kafalar da sıraya girmeden, yan tarafta ki EU Citizens only yazılı hattan güle oynaya öte tarafa geçiyorlar, gıcık oluyorum! Bizim orta sıraya gelince; 'mıh!' allahım kıpırdamıyor! Önlere doğru bakıyorum. Aaa!.. Benim sıranın yüzde doksanı bıyıklı Türkler'den. Tamam, 'Ne Mutlu Türküm Diyene!' ama içten içe bu duruma sıkılıveriyorum. Zira, bu durumda işimiz daha da zor olacak! Kızımla eğleneceğiz diye bu yolculuğa çıkmıştık. Hadi hayırlısı! Ben bu filmi biliyorum.
Sarı kafalılar otellerine ya da evlerine vardılar bile. Hatta Türkiye'den aldıkları lokumları yemekteler. Fakat biz ikinci sınıf addedilenler bir saattir ayakta bekliyoruz. Günahımız ne? Bol bıyıklı amcaların sakalları da yeşermeye başladı. Ancak 'tık' yok, keyifleri şaşılacak derecede yerinde. Belli ki bayi toplantısı falan, beleşe seyahat! Eh, beklemek mi? Eh, olcek o kadar canım! Sırf erkek ve hepsi bıyıklı Türkler, iyisi mi deyip saf değiştiriyorum. Ayaklarımızın altı yanıyor.
Soldaki sıradayım. Şansıma, şimdi de önümdeki Filipinli aile memura takılmaz mı? İnanamıyorum, evrakları eksik! Bir de meramlarını anlatamıyorlar. Şimdi ağlayacağım. Neyse 10 dakika sonra sıra bize geliyor. Kızımın boyu yetmediği için, onu kucağıma alıp Çek polis memuruna mütebessim bir 'Hello!' deyip, pasaportlarımızı ona uzatıyorum. Dakika bir, hadi bakalım gol bir!... Memur suratını buruşturup, ayyıldızlı laci pasaportuma önce tiksiniyor gibi bakıp, sonra da bankonun soğuk mermerinin üzerine patlatıveriyor. Ay.. Saldıracağım şimdi adama, yok polis molis dinlemem, terbiyesiz, küstah! Bakışımdan tırstı ki, pasaportun birini geri alıp, üzerine zımbalı formu ve zımbayı hoyratça koparıyor. Ay hasta! Aklı sıra beni terbiye edecek! Ben de diğer pasaportun zımbalarını falan söküp onun önündeki mermere tel zımbaları fırlatıyorum. Aaa.. Alt tarafı peşin ödediğim otel ücretini yakar, paşalar gibi vatanıma geri dönerim ama Türk'lüğüme kötü muamele edene de pabuç bırakmam. Bu arada benim de uçak biletim beleş, mil puanlarımdan!
Kızım, sinirimden belli ki ürkmüş, yalvaran gözlerle bana bakıyor. Ben ise, daha da kaptırıp, ayaküstü kızıma vaaz veriyorum Gözlerim hafiften nemli, daha doğrusu yaşlar ha döküldü, ha dökülecek! 'Bana bak kızım! Lütfen güzel oku, icabında seni özleyecek olsam da yurtdışında ülkemizi temsil et ama şu ufak beyinli din ve memleket ırkçılarına karşı insani haklarımızı savun, dersler ver ve ülkeni hiç ezdirme emi?' Ufaklık çekinerek soruyor; 'Anne, peki bize neden böyle davranıyor?'. Eğilip saçını okşuyorum. 'Çünkü içlerinde korku ve sindirememe var, canım kızım! Bilmediğimiz şeylerden korkarız ama büyüklüğünü bildiğimiz şeyleri de içimize sindiremeyiz! Onun için kendini en iyi şekilde yetiştir ki seni anlamayana kendini iyi tanıt, anlat ! O zaman, dilerim kötü davranması için belki bir sebep de kalmaz.'
Abuk subuk sorgu suallerden sonra, fişlenip ve kafamıza kafamıza vurur gibi bir de güzel kaşelenip sonunda diğer tarafa geçebiliyoruz. Ha, memur az daha kabalaşsa bir daha bu memlekete hiç gelmemecesine sınır dışı edilecez, garanti! Zira ben ortalığı birbirine katacağım!
Bizden sonra 5 uçak indiğinden, bu sefer de 4 günlüğüne geldiğimiz bu rüya ülkede tüm seyahat boyunca sanırım üstümüzdeki kıyafetlerle dolaşmak zorunda kalacağız. Valizimiz kayıp! Yok! Kayan bantta bizim valizden eser yok! Bıyıklı amcalar bile gitmişler. Etraftaki tek tük görevlilere soruyorum. Moron moron bakıyorlar. Tam delireceğim, Çek'ler İngilizce konuşmuyorlar, anlamıyorlar. Beden dili de yok, Tarzanca da! Yok! Yok! Gözünü seveyim Kapalıçarşı'nın, Kuşadası'nın! Herkes her lisanı anlar, konuşur! Bu kadar cin bir milletiz de niye birşeyler olamıyoruz? Amerika'da millet işaret levhası okumaktan gittiği yönü bilmiyor ama sonra uzaya gidebiliyor. Biz Türkler, her bir konuda her şeyi biliriz ama bir halt olamayız!
Yerel saate göre 15.30'da indik, şimdi saat 18.00 .
Hıncımı Danışma'daki cici kızdan alıyorum. Gürleyen sesime yeni inen yolcular da şaşkın şaşkın bakıyorlar, umrumda değil! Ama her yerde aynı şey; cazgırlık işe yarıyor! Valiz bir şekilde başka bir salondan bulunuyor. Yorgunum. Ayrıca karın kaslarım ham imiş, sıkmaktan acıyorlar.
Taksiye binmeden önce havalimanı binasına sırtımı yaslayıp bir sigara yakıyorum. İlk kez başım böylesine dönüyor, tam yere yığılacakken kızımın 'Anneee!..' diye haykırışına kendime geliyorum. Sanırım tansiyonum falan düştü. Kızgınım; zor bela arttırdığım iki kuruşu da niye bu ellerde harcıyorum ki ? Hep bu muamele! Niye farklı davranılıyor? Bu acaip tavırlar ne zaman sona erecek?
Taksi durağındayız. İkinci taksi bizim! Hayret, Avrupa'da nadir bir durum, taksi külüstür ama farketmez. Bizi otele atsın hemen! Oteli merak ediyorum. 7 ay önce internetten rezervasyon yaptım, umarım fotoğraflarındaki gibidir. Bu akşam dinlenir, yarın da bebeğimle beraber Prag'ı gezer, tanırız.
Yol'da yazamıyorum, midem bulanıyor. Otel'e varınca devam ederim.
Gülendam Z.Oğuz
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
Yukarı
|
|
40 Hatırlı Kahve : Sedef Özkan KIVAM |
|
İğneyi özenle seçti; kalın olmamalıydı. Narin bir gövdeye ancak zarif bir iğne yaraşır. Zariflikse, her zaman incelikle eş değildir. Zaten böylelerinde, ipliği iğneden geçirirken çok zorlanılır. Her şey kıvamında güzeldir. Kıvam... ah, kıvam...
Kıvamında bir iğne... Bulması, doğrusu pek zor olmadı. Annesi düzenli bir kadındı. Bir yerlerde, kıvamına uygun bir dişi erkek, bir erkek dişi, hipotenüs, muhabbet kuşu, leylâk, yumurta, hapşırık vardır mutlaka... Mutlaka olmalı. Bir de yeşil makara. Çimen yeşili. Elbette tesadüfi değildi yeşilin seçimi; beyazın üstünde en vahşi ve en masum...
Sakinliğini yadırgadı. Geçirdiği patlamadan sonra, bulutlara tutunan parçacıklarının kararlılığındaki sakinlikti bu. Kararlılık... İlk karar ve ardından gelen kocaman kararlar...
Aldığınızı sandığınız kararları elbette yabana atmalısınız. Çünkü siz, sadece sanırsınız; kararlı olmak mümkün değildir. Duyup da koklayamadığınız, dil verip de okşayamadığınız, kirpik karanlığından, gün ışığına geçtiğinizi tasavvur ettiğiniz, zamanın ta kendisinde, geçer bunlar... Bana lütfen soru sormayın; dialoglar zararlıdır.
Ama o kararlıydı. ( O başkadır, kabul etmelisiniz. )
İlk karar.
Yıllardır beklediği 'kararlılık anı' gelip çattığında, elbette tesadüfi değildi yeşilin seçimi. Beyazın üstünde, en vahşi ve en masum... İlk kadınının gözleri yeşildi, 'Yeşil Geceler' romanıyla 'Yılın En Bi İyi Yazarı' ödülünü kazanmıştı, Konya'ya her gidişinde, neden Şems değilim diye kıskançlık kıvılcımları dolup taşırırdı beynini. Hayat damarları yeşildi, ölüm damarları da yeşil olmalıydı. Ve makara yeşiliyle, ölümü hayata dönüştürebilecekti. Beyazın üstünde, en vahşi ve en masum..
Önce ayakları dikmek istiyordu; ilkçağ tanrıçalarının ayaklarıydı sanki... Parmaklar aynı boyda, ne biri birinden kısa ne uzun... Onda gördüğü, eşitlik dengesizliği ayaklarından yayılmış olmalıydı. Teğel yapsam mı acaba diye düşündü ama "Onu nasıl dikeceğimi, bana teğel mi öğretecek" gibi özlü bir vecize sarfettikten sonra, kıvamında iğnesiyle, beyaz boyalı kadının ayaklarında dikkatini odaklaştırdı. Sağ ayak kemiği üzerindeki beyaz boya silinmişti; çılgına döndü ten rengini görünce. O beyaz olmalıydı... Dudak, ten, rahim rengine yer olamazdı. Tenin altına saklanmış damarlar gözüne ilişince, daha da çılgına döndü adam. Onun yeşili değildi bu, sadece ilham veren yeşildi. Makara yeşilinden başka yeşil dokunamazdı kadınına. Beyazın üstünde, en vahşi ve en masum... Seçiminden asla dönemezdi. Kararlıydı.
Hemen boyayla kapadı teni ve hayat damarını. Gövdeyi, aşağıdan yukarıya büyük bir titizlikle inceledi; boya hatası olmamalıydı.
Tüm gözeneklerinde, aniden, yeşil dalgalanmalar hissetti. Pencere korkunç bir tıslamayla sarsıldı. Yemyeşil gözlü, yeşil sivri dişli, beyaz bir kedi, kuyruğu dikilmiş bir vaziyette gözlerini ona dikmişti. Camdan içeri girmeye çalışan, dipsiz karanlığı yaran dolunay yeşile dönüştü. Adam, kedi ve dolunay ekseninde, beyaz boyalı kadının ayak bileklerini sıkıca tutmuş, donakalmıştı. İşte firavunluk mertebesi! Ah, mutluluk... İşte 'Mutluluğun Resmi'... Beyazı yeşile çeviren, zavallı gözlerimizin ayırt edemediği, sonsuzca renge hükmeden Renkler Hakanı'nın iznini aldığını, o an iyice anladı.
Beyaza boyanmış kadın, sonsuz renk arasından seçilmiş makara yeşiliyle, sonsuzca yatağının kadını, zifiri sonsuzluğunun bütünleyici sonu olacaktı. Açgözlüce, beyaz boyalı kadını, ısırmaya, dişlemeye, öpmeye başladı. Ah, bu göbek, ayaklar, boyun... Çimen yeşili iplikli iğneyle, kadını, bir ordan , bir burdan, bilinçsizce dikmeye çalışıyordu. Dikiş bittiğinde, onun gözlerini açacağını, dudaklarını aralayacağını biliyordu. Günler, geceler boyunca, yatağında bekleyecek, kıpırdamayacaktı bile... Sadece onun kadını, sonsuzluğunun bütünleyici sonuydu.
Beyaz boya, çoğu yerde, henüz kurumadığı için, adamın dizine, parmaklarına, yanağına, kirpiğine bulaşıyordu. Ten renginin her ortaya çıkışında, çılgınlığı çile çile sarıyordu onu.
Çılgınlık...
Penceresiz uçak, bakir oğlan, tutulamayan karanlık..
Size, o karanlık demetini sunuyorum. Batırın burunlarınızı. Nefesinizi tutun. Nefes aldığınız anda, evrenin kemikleri dişlerinizi kırabilir, kılçıkları boğazınıza takılabilir. Dikkat edin!
Boynu, yumuşacık öpücüklerle kuşatırken, mor, siyah, balçık rengi halkaların korkunçluğu, iki saat öncesini anımsattı ona. Ten rengi kadının debelenmesi, bağırması... Ve kaçınılmaz kararlılık anına yaklaşmak için atılan en büyük adım.. Oysa, birazdan gözleri açıldığında, "tekrar boğ beni" diyecekti... "Tekrar, tekrar..", "Bütünleyicin, senin tarafından boğulmak istiyor...", "Tekrar... tekrar..."
Ten rengiyle, beyaz boya arasında gidip gelmeye başlayan kadının ne gözü açıldı, ne ağzı. Hiçbir tedaviye cevap vermeyen varis hastalığından dolayı, kabarık damarları iyice ortaya çıktı. Adamın böyle bir görüntüyü kabullenmesi mümkün değildi. Asla damarlara yer olamazdı yatağında! Makara yeşiliyle, hayata dönecek kadını olamazdı bu! Beyazın üstünde, en vahşi ve en masum... Ah, kıvam...
Yeşil dolunaylı gecede, ölüm kıvamına ulaşılamadı. Yatakta sadece ölüm kaldı. Oysa, bir yerlerde, kıvamına uygun bir dişi erkek, bir erkek dişi, hipotenüs, muhabbet kuşu, leylâk, yumurta, hapşırık vardır mutlaka. Mutlaka olmalı.
Bir kriz daha geçirdi kocaman kararlı adam. Sarsılmıştı galiba. Hata annesindeydi. Lüzumsuz iğnelerle doldurmuştu dikiş kutusunu. Yeni bir iğne aramaya gitti.
Sedef Özkan
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
Yukarı
|
Pergelin Divit Ucu : Sarahatun Demir |
HOŞÇA KAL YARINLAR…
Ne çabuk öğrettiler savaşmayı. Daha büyümemişken…hayallerinin önüne gardından önce tuttular kılıçları. Zırhlanmayı öyle öğrendin. Arada kapı önlerine kılıksız insanlar dolardı. İllaki ellerinde sigaraları.. herkes mahcubiyet ve iğreti duygusuyla örülmüş bir saygı duyardı onlara. Aşağılık saygısızlıkların korkudan doğduğunu bilemeyecek kadar küçüktünüz hepiniz ama. Onlara özendiniz sırf bu yüzden aslında…. Sigara içmeyi, lakayt bir pişkinlikle davranmayı bir de serçe parmağına yüzük takmayı marjinallik saymak…..
Ömrüne ve kalbine çabuk sapladılar bıçağı çocuk.. kısa bir süre içi yandı ekranda izleyenlerin. Kalbine bıçağı isabet ettiren de en az senin kadar günahsızdı biliyorum. O da tıpkı senin gibi serçe parmağına yüzük takmayı marjinallik sanmıştı. İşte sırf bu yüzden taşımıyor muydunuz cebinizde bıçakları. Kınından an gelse de çıksa diye hep tetikte olmadı mı zaaflarınız?
Kim bilir hangi gün diner annenin ağıtları evinizin penceresinden. Ve baban hiçbir zaman oğlunun diplomalarını çerçeveletip duvara asamayacak değil mi? Arkadaşın düzelir mi senden sonra. Kalbine bıçağı acemice sapladığı kolları hayatı daha ne kadar umutla algılar. Ve mavileri kalmış mıdır sen önüne yığılınca.. hiç sanmam.. bir oyun sanmıştı kalbine o metal oyuncağı saplamayı. Çabucak kalkacaksın sandı ihtimal . sesi suskun, ruhu bağırıyordu. Kalk yalvarırım kalk, yeniden başlasın oyun diye….
Acımasız oyunlu kuralları çabuk soktular dünyamıza. Eğitim değil eğreti suçsuzluklar yeşerdi okul sıralarında. Kalan savruldu. Giden birilerine yeni hayatlar armağan etti. Daha körpeydi fikri gibi organları da. Acı bulaşmamıştı duyguları gibi organlarına da. Dejenere olmamıştı kalbi dışındakiler…
Biraz acıdı ekranda görenler.. çabuk unuttular seni. Şimdi, buruk bir mutluluk var üç beş evin sessiz telaşında. Onların evlatlarına YAŞAM oldun diye.. arkadaşının evinde delirten bir dinginlik devinip durmayan….Fırtına sonrası gelip karaya oturmuş can yakıntıları…
Hepsi geçecek, biliyorum…
Sadece ne var biliyor musun annen hiçbir zaman oğlum avukat, doktor, işçi diyemeyecek ; baban yaptıklarından gururlanıp ,diplomalarını çerçeveletemez şimdi… bütün yarınlarınız acemi bir marjinallik oyununda bitti. Başın sağolsun çocuk, fikrin sağolsun……
Sarahatun Demir sarahatun@mynet.com
- hayata çabuk ve zorunlu bir hoşçakaldan merhabalar doğurabilmiş fatih can çocuğa armağan olsun…
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
Yukarı
|
|
GÜL-DİKEN YAZILAR : Erhan Tığlı ARA ARA ARA! |
|
Aramak, ömür boyu yaptığımız bir şeydir. Mutsuzsak mutluluk ararız, parasızsak para...Yoksa kapanmaz içimizdeki yara. Aramasını bilmeli ama. Dikensiz gül bahçesi arayan gülden de olur. Kusursuz dost arayan da elleri böğründe kalakalır. Aramak türlü türlü. Kimi bela arar, kimi Leyla, kimi de Mevla! Bela arayan belasını, Leyla arayan leylasını bulur. Mevla arayan da elbet bir gün mevlasına kavuşur. Aradığımız kişiyi yanıbaşımızda görürsek, "seni gökte ararken yerde buldum" deriz, seviniriz. Bir İstanbul türküsünde, "Üsküdar'a gider iken bir mendil buldum/ Mendilimin içine lokum doldurdum/ Katibimi arar iken yanımda buldum" deniliyor. Gök deyince aklıma geldi. Ziya Paşa diyor ki:
"Gökte yıldız ararken nice turfa müneccim
Gaflet ile görmez kuyuyu reh- güzerinde"
Turfa: acemi reh-güzer:yol üzeri
Nasrettin Hoca bir eşyasını kaybetmiş gece vakti. Ararken yanına biri yaklaşmış. "Eşyanı burada mı kaybetmiştin?" diye sormuş.
"Hayır, demiş Hoca, şu ilerde kaybetmiştim ama orası karanlık. Burası aydınlık olduğu için burada arıyorum."
Neyi nerde kaybettiysek orada arayalım, yoksa aramamız boşa gider.
Nasrettin Hoca'nın bir arkadaşının eşeği kaybolmuş. Hoca da arayıvermiş ama ararken türkü söylüyormuş. "Yahu Hoca, bu ne biçim aramak?" diye sormuşlar.
Hoca gülmüş, "El elin eşeğini türkü söyleyerek arar" demiş.
Hakkımızı kendimiz aramalıyız. Başkasına aratmaya kalkarsak onun arayıverişi Hocanınki gibi olur işte! Hacı Bektaş Veli'nin, "Her ne ararsan kendinde ara/ Kudüs'te, Mekke'de, Hac'da değildir" sözünü de unutmayalım.
Bir şarkıda, "Dertleri zevk edindim, bende neşe ne arar?" deniliyor. Bir başkasında ise âşık, "Ararım ararım seni her yerde/ Issız gecelerde sevgilim nerde?" diye soruyor.
"Ne ararsan bulunur derde devadan gayri" diye bir söz vardır. Eczanelere bakıyorum da bu söze hak veriyorum!
Aranan adamlar vardır. Suçluysa oraya buraya fotoğrafları asılır, herkese duyurulur. Her işin bir adamı vardır, onu aramak gerekir. Yoksa tüm çabalarımız boşa gider. Mevlana'nın bir fıkrası vardır. Bir adam gündüz vakti elinde mum, "Adam arıyorum adam!" diye dolaşıyormuş. "Adamdan bol ne var, nasıl bir adam arıyorsun sen?" diye sormuşlar.
Adam acı acı gülmüş: "Hırslarını yenebilen, başkasının kuyusunu kazmayan, çıkarcı, bencil olmayan birini arıyorum. Var mı içinizde böyle bir kişi ?" diye sormuş.
Dudak bükmüşler. "Ara bakalım. Belki bulursun" demişler.
Benim de aradıklarım var. Yazayım da bulursanız haber verin.
Bir sevgili arıyorum
Alnımın teriyle kazanacağım
Gözümün yaşıyla değil.
***
Bir dost arıyorum
Alnının akıyla övüneceğim
Cebinin parasıyla değil.
***
Bir yaşamak arıyorum
Elimin emeğiyle doyacağım
Eğilen belimle değil.
***
Bir çevre arıyorum
Mavisi yeşiliyle kaynaşacağım
Demiri betonuyla değil.
***
Bir amaç arıyorum
Kanımın akmasıyla savunacağım
Ağzımın lafıyla değil.
*****
Nasrettin Hoca saz çalmaya kalkmış ama hep aynı yerlere basıyormuş. Gülmüşler:
"Hoca, saz çalanlar ellerini tellerde gezdirirler. Sen hep aynı yere basıyorsun" demişler. Hoca onlara şöyle bir bakmış ve cevabı yapıştırmış:
"Onlar çalacakları yeri arıyorlar. Ben buldum."
Keşke Hoca gibi hangi telden çalacağımızı bulmuş olsak da arayıp durmasak!
İnsanlık hep bir arayış içinde. Aya gitti, Merih'e gitmeye çalışıyor. Kültür ve uygarlık arayışların ürünüdür, yerinde saymanın, olduğu yerde durmanın değil. Şair ve yazarlar, sanatçılar da en iyiyi, en güzeli aramalıdırlar, yoksa bir yenilik yapamazlar.
Aramak hep iyi olmaz. Kimi dana altında buzağı arar, kimi de kendi gözündeki çöpü görmez de başkasının gözünde mertek arar...
Yazıma "Katil Aranıyor" adlı taşlamamla son vermek istiyorum.
"Güçlü aranıyor güçlü
Şu bilim adamıymış, geç!
Derya olsa neye yarar?
Aklı verir kendine zarar.
***
Bunun ayağı iyiymiş
Olabilir, hah, tamam!
Zengin olur futboldan
Gözdedir her zaman.
***
Suçlu aranıyor suçlu
Şu olamaz, dayısı var
Bunun dokunulmazlığı...
O suya sabuna dokunmaz.
***
Yeşilimize kim kıydı
Mavinin katili hani?
Doğamızı kirletenler
Yoksa Merih'ten mi geldi?
***
Tam umudu kesmiştim ki
Buldum işte suçluları.
Kim mi? Kim değil kimler:
Ben sen o biz siz onlar!
Erhan Tığlı erhantigli@mynet.com
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
[Henüz Oylanmamış] 0 Kahveci oy vermiş. |
|
Yukarı
|
SOKAK - LİMAN - GECE
Zamanı kovalama ellerinle; Yapışan kirleri yıkarken, sinsi çıraklık acıyor tükenmişliğin peşinden. Bir tufanın kenarında oturmuş payımıza düşen kadar öğreniyoruz hayatı. Küçük ellerimiz eskirken, çatlarken amma çok yokuş çıktık ömürde. Sıra ustalığa geldiğinde unutup olan biteni, yakamıza taktığımız fiyakayla sokağı izler buluyoruz kendimizi. Ya da bir şişe elimizde birkaç kediye sığınıyoruz derdimizle. Yavuz, çetrefilli, dişleri keskin.
Berber soyka, başlamayla bitiş arası hep onun derdi, onun rızkı. Kurt işte? İnine girerken bellenmeden, sezilmeden ve durmaksızın sinsiliği taşır sırtında. Nihayetinde gece kurt, gündüz dilenci ömrü kovalayan. Tırpan gidip geldikçe bir çıngı koparır senden. Ateşlersin kuruyan yerlerini; ya da yontulur eskirsin otururken bir bardak demli çayın yanında.
Hayatı tutmaya çalışırken, yumsan parmaklarını ölecek, bıraksan küsecek, ağlayacak. Düzen bulmak, edeple, huşu içinde arsız bir yosmaya eş. Şarapla kıskandırdığın ayyaşların naraları, bir hece etmese de şiire bir mısra çıkarıyor işte. Sokalar sessiz, durgun. Korkak sokak lambalarına paylaşacak dert tasa lazımken. Tekirin kelimesi yetmez bir hikâyenin başlamasına. Elinde şişesi sallanan berduş lazım fotoğrafı dolduracak. Güz yaprakları eskitip getirir kapına. Bir hışırtı, bir dinginlik. Üzerine koyabilsem sarhoşluğu, bu kışı koynunda geçirirdim anızın. Oysa limanlar nede yakındır yol bilene. Köşeden sola, yüz yüzeli metre ileride karşına çıkan mahpustan sonra kime sorsan gösterir. Hangi gemi alır ki bu eski bedeni. Hadi aldı, cesaret lazım. Cebine hiç uğramayan, banknotluk cesaret. Karşıya geçtin mi dert, tasa, yorgunluk yok. Yeni var, taze zaman var ömre. Gece üşümeden, acıkmadan, hayata küfretmeden ömür nasıl eskir; eskimez elbet. Geceyi okumak lazım; içinde olmadan okuması külfetli meretin. Bir sokak atladın mı hikâyeyi üzersin bozarsın. Zaman özler, gecikirsen. Tekir geceyi yırtar küser, okşayan avuçlarına. Gece hüzündür bilene; kadındır berduşa; şarabın tadı ya limanda çıkar umutları süsleyerek, ya gecede şiir belleyerek. Zamanı kovalama ellerinle.
Bekir Gürgen
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
Yukarı
|
Fotoğraf : Gülendam Oğuz Kahveci dostların tüm eserlerini KM SANAT GALERİSİ'nde görebilir, dilerseniz duygu ve düşüncelerinizi paylaşabilirsiniz. <#><#><#><#><#><#><#>
Kahve Molası, siz sevgili kahvecilerden gelen yazılarla hayat bulmaktadır. Her kahveci aynı zamanda bir yazar adayıdır. Yolladığınız her özgün yazı olanaklar ölçüsünde değerlendirilecektir. Gecikme nedeniyle umutsuzluğa kapılmaya gerek yoktur:-)) Kahve Molası bugün 5.831 kahvecinin posta kutusuna ulaşmıştır.
Yukarı
|
ŞAHSİ TARİHİM
...Sade, o masmavi, kopkoyu akan su
ve kenarındaki üç beş yeşillik değil
erguvani bir kaç dalım var Rumeli Hisarında
Martılar var bir de simidimi paylaşan
Güvercinler, dostlarım Beyazıt Meydanında
Vapurda eski birinci- yeni açık koltuklar
Fotoğraf sergileri, fuarlar, vitrin bakmalar...
Kitap raflarında dolaşan elim
Uzun zamandır beklediğim film
Pazar kahvaltıları deniz kenarında
Penye beğenmeler Salı Pazarında
Ama asıl seni özledim, çocukluk tarihim!
Senden ayrılık zulüm... güzel İstanbul'um!
Sen benim en unutulmaz şiirim,
Çizdiğim en güzel resim,
duyduğum en güzel isim.
Yüreğimin içinden akıp duran nehir,
doğup büyüdüğüm şehir.
Yaşamasam da seni doyasıya,
gelmemişsem de aylardır
Şahsi tarihim sende kayıtlıdır!
Gül Ozan
Yukarı
|
Sudoku #33
Çözüm: Sudoku #32 SUDOKU bir mantık bulmacası. "Suji wa dokushinsha ni kagiru" nın kısaltılmış hali, "Sadece tek sayıya izin var." diye tercüme edilebilir.
Kuralı çok basit. Her boş kareyi 1'den 9'a kadar bir rakamla doldurmak zorundasınız. Ama karelere yazılacak rakamları öyle ayarlayacaksınız ki, her satırda, her sütunda ve 3 x 3 kareden oluşan her blokta 1'den 9'a kadar bütün rakamları kullanacaksınız.
Kolay gelsin.
Yukarı
|
Çizen: Serdar Kıcıklar Kahveci dostların tüm eserlerini KM SANAT GALERİSİ'nde görebilir, dilerseniz duygu ve düşüncelerinizi paylaşabilirsiniz.
Yukarı
|
|
İşe Yarar Kısayollar Şef Garson : Akın Ceylan |
|
Diyelim ki içki içiyorsunuz ve sarhoş oldunuz. Dışarıdan nasıl göründüğünüzü hiç merak ettiniz mi? Size vereceğim bu linkteki sarhoş adamı http://fun.fourecks.de/flash/games/HomeRun.swf mouse marifetiyle yere düşmeden yürüteceksiniz. Ben ancak bir kaç denemeden sonra 70 metre kadar ayakta tutmayı becerebildim. Bakalım siz ne kadar ayakta tutabileceksiniz.
...Mutfak kültürünüzü geliştirmek, en güzel, pratik, kolay yemek tariflerine ulaşmak için yemek siteleri arasında alternatifi olmayan yemek sitesi... http://www.yemektarifleri.org/ Bir de siz deneyin bakalım gerçekten alternatifleri yok mu?
...23 Nisan 1973'te İstanbul'da doğdu. Boğaziçi Üniversitesi Turizm ve Otelcilik bölümünde okurken Leman Dergisinde karikatür çalışmalarına başladı. İlk stand-up gösterisini Leman Kültür'de, 1995'in Ağustos ayında gerçekleştirdi. 1995 Aralık'tan itibaren de Beşiktaş Kültür Merkezi bünyesi altında gösterilerine devam etmektedir... Kim olduğunu merak ediyorsanız http://www.cikolata.net/kimdir/index.php?id=6
Tamamen Türkçe sinemaskop bir animasyon sitesi http://www.animaturk.com/ Tıklayın internette eğlencenin farklı tadını bir de burada deneyin.
Yukarı |
Damak tadınıza uygun kahveler |
POP Peeper 2.4.3 [818 KB] Windows (tümü) / bedava
http://www.snapfiles.com/php/download.php?id=104365
Spam ve istenmeyen epostalardan kurtulmak için kullanışlı bir araç. İstediğiniz kadar eposta hesabınızı tanımlıyorsunuz. Esas programınızdan önce bununla posta kutularınızı kontrol ediyorsunuz. Sadece başlıkları alıp istemediklerinizi kolayca siliyorsunuz. Garip epostalardan sıkıldıysanız mutlaka bir kez deneyin.
Yukarı
|
|
|
|
|
|