|
|
|
18 Nisan 2006 - Fincanın İçindekiler |
|
Editör'den : Çok teşekkürler efendim!.. |
Merhabalar,
Yaşgünümüze gösterdiğiniz ilgiye, yazıp yolladığınız o birbirinden güzel yürek hoplatan cümlelere bilmukabele efendim. Bu cümleleri bir yerde saklıyorum, günü geldiğinde bir kitap yayınlayıp burnumu kaldırmakta kullanacağım. Uğraşların boşa gitmediğini görmek çok zevkli, gerisi de boş zaten. Mesajlarınıza tek tek cevap vermeye çalıştım ama arada kaçırdıklarım olduysa kusura bakmayın artık.
Arada bizim yarışma duyurusu boşa gitti diyordum ki, ilk öyküler gelmeye başladı bile. Vakit var diye gecikmeyin olur mu? Öykü nasıl yazılır gösterin hepimize.
Gene geç vakte kaldığım için fazla gevezelik edemeyeceğim. Giderken sizlerle son zamanların en güzel şarkılarından birini paylaşmak istiyorum. Şarkının güzelliği yanında söyleyenin gizemli hali de bir başka ilginç hava katıyor şarkıya. Nato takma ismini kullanan ve altı dansöz üstü kara çarşaflı bu gizemli şarkıcı antimilitarist söylemli şarkısını söylüyor, Chor Javon. Bize de kalkıp oynamak düşüyor. Güzel bir gün olsun. Hoşçakalın.
Bir sonraki sayıda buluşuncaya kadar bulunduğunuz yerden bir adım öne çıkın. Sevgiyle... Cem Özbatur
Yukarı
|
|
Kahveci : Burcu Erman Benim yüzüm bu elini sürdüğün... |
|
Hayat her zaman adil değil derken geçen otobüslerin beyaz üstüme su sıçratışları
Demek haklıymış bu şehri terk etmek isteyenler ve gidemeyenlerde haklıymış meğer
Tutku sadece iki beden aramıyormuş gizlenecek
Bir nesnede yeterli olabilirmiş işe gitmekten ne pahasına olursa olsun vazgeçirebilecek.
Benim yüzüm bu elini sürdüğün...
İçimden sormak geçiyor üzgünüm
Ne zaman gidecek saçının kokusu tenimden ve ne zaman sevdim ben şiddeti bu denli arayacak kadar
Utanmasam bir kez daha vur diyeceğim
Daha sert ve daha sıkı vur ki parçalara ayrılsın ellerinde vücudum
Benim yüzüm bu elini sürdüğün...
Kim demiş acının eğitmeyeceğini bu savrulan kimliği
Aşıklarla oynamış bir gençlik var serde
Ve elbette tabir-i caizse duvarlara isim yazacak kadar sevda tüketmiş bir ergenlik var
Geçmişte
Şimdi sen hiç çekinme vur. bırak izin kalsın
Elini sürdüğün yüzüm avuç içini ezberlesin ve sövsün sana bağımlı olan tüm hücrelerine
Ve geçen geçsin bırak şehri saran köprüleri oynayalım birlikte
Aramızdan , altımızdan geçsin ismini bilmediğimiz yüzünü anımsayamadığımız
kadınlar, erkekler
Masal olarak anlatılmasın çocuklara sökük kalmış ceketlerimizle yaşadığımız kimsesizlik
Bu bir kavuşama yada kavuşamama hikayesi olmasın dillere
Elini sürdüğün yüzüm olsun sadece
Adını tekrarlayan zihnim dillendiremese de kim olduğunu
Bırak saçmalasın kalemim varlığını
Benim yüzüm bu elini sürdüğün...
Hayat her zaman adil değil derken elimden kaçan uçurtmalarım
Meğer haklıymış bu şehri terk etmek isteyenler ve terk edemeyenler haklıymış meğer
Kaybetmek bir bedenin yitirilişine gizlenmiyormuş her zaman
Bir nesnede yeterli olabilirmiş kambur kalmaya.
Burcu Erman
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
Yukarı
|
Pergelin Divit Ucu : Sarahatun Demir |
AŞK BİTTİ…
Takvim kenarına kanımın bulaştığı eski bir tırnak yarasıydı senin sevdan. Belki çok klasikti ama güzeldi…
Bütün afişleri yırtık artık ömrümün.. ve ben hangi yeni film gösterime girse, afişi hep yırtılmış buluyorum nedense…
Deniz kıyısını özlüyorum.. kirlenmiş küçük ayaklı, çirkin çingene çocuklarının kıyısında boncuk sattığı.. kocaman göbekli, emekli dedelerin balık tuttuğu, ağız dolusu seksenli yılları hala tenkit ettiği deniz kıyıları kaldı aklımda…
Simit yemek istiyorum.. yarısı boş sokaklarda bir kedinin çamurlu suyu içişindeki huzura ortak olmak, ay ışığına bakmak.. hep tanıdık “ hüzün” kahvesinde oturup, söylemeden ne içeceğimi önüme yeşil çayım gelsin istiyorum.. limonlu ve tek şekerli…
Uzun uzun, ağlamak istiyorum.. hiç bitmesin istiyorum ruhumun akıtılması muhtelif kıvamsızlıkları.. içlenmek istiyorum… birileri türkü söylesin baş ucumda.. sadece söylesin, o hissetmesin ben “yaşayacağım “ama.. ne olur ilişmeyin! Sadece birileri sazın bam telini vursun. Ben kopacağım o zaman.. sormayın ne var diye. Bir tanıdık olmayın bu gece hiç biriniz.. hepiniz içimdeki tüm heplere yabancı kalacaksınız bu mevsim.. gücüm yok! Ne olur sormayın.. hep yabancı olalım bu defa,bir defa… belki yeniden tanışacağım sizlerle sonra, şimdi değil ama…
Yine de birileri çalsın türküleri baş ortamda, ucumda olmasa da.. ve arada bitince çayım yeniden doldursun birileri. Hep limonlu ve tek şekerli…
Bu gece Pazar kurulsun istiyorum en güdücük meydanında .. biraz tenha olsun, ama zor atmalıyım adımlarımı.. “ üç alana dördüncüsü bedava” olan ne varsa satın alacağım. her ne olursa “bir bedava” alacağım. Ama gece kurulsun Pazar.. ağladıklarım belli olmasın, birileri “ aman tanrım ne bu halin “ demesin bana.. açıklamak istemiyorum.. zaten kim anlar ki afiş yırtık artık tüm yeni filmlerde desem.. “bitti” desem kim umursar. “böyle olması gerekiyordu” desem kime ne gam?
Ölen balığım geldi aklıma.. kanadındaki turuncu mutluluğun mora yelken açtığı, artık steril sayılmayan, “at” diye diretilen fanusu .. ağlamak istiyorum… çok eski defterlerimi karıştırmak, “bu ne demek ki” demek aldığım notlara.. kendime şaşırmak, büyüdüğümü anlamak, hayıflanmak, birilerini ama kim olduklarını tam kestiremediklerimi özlemek, onlara da ağlamak istiyorum..
Ölen niyetçi rüstem amcayı düşünüyorum.. nasılda habersiz öldü.. kimliği gibi iz bırakmadan.. çok niyetler çekmeye niyetlendiğim, sevdiklerimi, sevdiceklerimi tanıştırdığım, kendini çok da tanımadığım, “kimdir “ deseler sadece kırmızı ve eprimiş kazağı, ağzından düşürmediği sigarasıyla tanımlayabileceğim rüstem amca…
Şimdi nasılda ihtiyacım var hayatımın akışını niyetlerle belirlemeye. Ama sana helal olsun rüstem amca tüm niyet paralarım.. sohbetin hep aydınlattı içimi.. tavşanlarını severdim. Bazen bir kilo ama hep, hep hep bir kilo havuç aldığım tavşanların..
Takvimine elimin bulaştığı tüm geri dönmezlerimin aktığı mevsimim olacak bu yıl, biliyorum..
Öyleyse hadi sen çal ustam, uzun uzun bir türküyü sal kulaklarıma.. benim türkümü çalarsan, tesadüf bu ya! hiç yorulma hissetmek için, ben zaten o an hiç olmadığı kadar çok kanayacağım.. “hüzün” kahvesi hiç tanıdık gelmesin bu mevsim. Belki sonra, daha sonra tanışacağım yeniden hepinizle.. yeşil çayım tanıdık olsun ama; limonlu ve tek şekerli..
Avazımın çıktığı, çıkmadığı, duyulduğu, duyulmadığı kadar ağlamak istiyorum bu tanıdıksız kalabalıkta.. türkü çalınsın kulaklarıma, kimse de önemsemesin akıttıklarımı, geçecek bunlar da öyle ya… şimdi, tanışık değiliz simalarınıza. Başka mevsim belki tanışacağım her birinizle.. ağlamak istiyorum.. afiş yırtık! Şimdikiler, öncekiler, gelecekler.. hepsi yırtılmış, yıpranmış…
Ağlamak ve yadırganmamak kendi denizimde..
Hadi, “ben bir çay daha istiyorum”…
Sarahatun Demir sarahatun@mynet.com
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
Yukarı
|
|
GÜL-DİKEN YAZILAR : Erhan Tığlı GÜLÜN GÜL OLUN |
|
Gülmeyen insanın karnı tok olsa bile ruhu açtır, gülmek en önemli bir ihtiyaçtır.
Gül ama düşene, ağlayana, acı çekene değil! Gülüşün alaycı, aşağılayıcı olmasın; moral versin düşkünlere, gülme, neşelenme isteği uyandırsın kişilerde. Neye güldüğün zekânı, nasıl güldüğün terbiyeni gösterir. Onun için gülerken dikkat et, gülüşünle çevrendekileri rahatsız etme, üzme. Kaba saba kişiler gülerlerken diğer insanları hiç düşünmezler, yerli yersiz güler dururlar. Bir de ağlanacak haline gülenler vardır...
Gülün Dostlar Gülün
Gülün dostlar gülün
Yaşama sevinciyle
Düğün bayram edin
Hora tepin!
Kahkahayla söndürün
İçinizdeki cehennemi
Gülün gül cennetine gidin.
Gülün dostlar gülün
Boynu bükük kalmasın gülün
Dikenlerin defterini dürün.
Feryat edip durmasın artık
Gülsün yüzü çileli bülbülün.
İnsan gülen hayvandır, insan güldüğü kadar insandır, demiş düşünürler. Gülmek pirzola yemekle eşdeğermiş. Gülen kişiler hasta olmazlarmış kolay kolay. Nedim'in, "Gülelim oynayalım kam alalım dünyadan" demesi boşuna değil. Bir şarkıda, "Gülünce gözlerinin içi gülüyor/ Kendimi senden alamıyorum" deniliyor. Bir başka şarkı ise, "Gül sen gülün olayım" diyor. Gülmek gülü çağrıştırıyor. Sevgili gülünce dudaklarına gül konuyor.
Güzeller gülünce daha güzel olurlar:
Arpa buğday çeç olur
Güzeller güleç olur
Güzellerin güleci
Her derde ilaç olur."
Ben de diyorum ki, "Güleceksen şimdi gül, yarın belki geç olur. Gülüşünü erteleme."
Gülün gül olun
Sevgi verin sevgi bulun.
Arısı, karıncası boldur
İnsanlığa giden yolun
Ayıklayın çöpünü, dikenini
Ayrık otlarını yolun.
Aç ruhları doyurun gülüşlerinizle
Somurtanlara ilaç olun
Kalplere konun.
Çocukları ağlatmayın ana babalar, gülerek konuşun onlarla. Çocuklar gülsün:
Gül çocuk gül
Gül de konsun dudaklarına
Muhabbet kuşu, bülbül
Gül gül de
Güllerle donansın her yer
Sevince boyansın gönüller.
Gül çocuk gül
Neşe yağmuru yağsın
Somurtanları ıslatsın
Umur çiçekleri açsın
Çiçeksizler utansın
Gökyüzü mavi kalsın
Yeryüzü yeşil...
Irmaklar doludizgin aksın
Kötümserliği, karamsarlığı
Silsin gülüşün.
Gül çocuk gül
Senin kadar
Güzel olsun yaşamak
Küçük büyük herkes gülsün, güller açsın yüzünde
Gül kokuları duyulsun kişilerin özünde sözünde.
Erhan Tığlı erhantigli@mynet.com
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
Yukarı
|
Dostlar'a 'Ben Ruhi Bey Nasılım'
Büyük şair Edip Cansever'in bir tiyatro uyarlamasına gittim ve izlenimlerimi Kahve Molası okurlarıyla paylaşmak istedim.
''Biz ki
ayrıntıya
aykırıya
ayrıksıya
azınlığa tutkunuz''
Hep hayalidir sanatçının o son delilik dönemi eserini sahneye koyabilmek ve perdeyi o kendi bildiği şekilde kapatabilmek.
Cansever'in de bu isteğini Sayın Cüneyt Çalışkur hayat'a geçirmiş ve Uğur Polat'ın muhteşem performansı ile gerçek lirik bir oyun seyretmek zevkini bize taşımış. Bu oyunu 2001 yılından beri sahnelemeye devam eden İstanbul Devlet Tiyatrosu'na da ayrıca teşekkür etmek lazım.
Cansever dönemin aykırı şair'i olmasındaki ısrarı bugün belki Türk şiir'indeki önüne geçilemez 'dize düzenini' sarsılmasındaki ilk eşik olacaktır. Cansever'in bu tragedyaları ile mısra işlevini yitirecek düzyazı olanakları artık şiirde de denenir hale gelecektir.
Korkmuyorum artık solmaktan
Solmaktan ve solgunluktan
Gelmişim nerelerden böyle
Kurumuş bir dere yatağı gibi
Ya da pek kurumamış da
Baygın, hasta ya da can çekişen
Çırparaktan yüzgeçlerimi dip sularında
Ya da yer tahtaları, muşamba, örtük perdelerin kasvetini
Yorgun düşerek taşımaktan
Ve ne çıkar ayırmasam kendimi
Suların büyük içkilere kavuştuğu koylardan
Onun eserdeki nihilist yaklaşımı temelde ikiyüzlülüğe ve yapaylığa karşı duyarsız delilik edasıdır. Toplumla birlikte kendisini de kıskacına almaya çalışan bu kabustan kurtulmaya çalışır gibidir. Kendisi için kurgulanmış yaşamı reddetmektedir. Sorduğu sorular eser boyunca tersini arayan cevaplardır. Bu eda içindeki yaşam gerçeğe daha yalın yaklaşımı mı sağlamaktadır.Yaşam aslında ölüme adanmış bir sorgulama sürecimidir. Ve plan Ve dizayn kendine mi ait olmalıdır.
Aslında düşer gibi göründüğümüz zamanda avucumuzda sanatla tepenin üstündeyizdir. Hedef sanatsa ölümde hoş sorgulamalar ve kabul edilir imgeler içine girer ve bununla daha fazla dalga geçebiliriz. Artık sarhoş bir mutluluk başlamıştır.
Saklamışım anlaşılan
Odasında yapayalnız doğuran bir kadının
Dışa vurmak istemediği
Ya da pek gereksinmediği
O iniltiyi andıran
Duyurulmayan her şeyi.
Yaşamı simgeleyen doğumda sorgulanan ölümdür. Bulantı bu iki kısa zaman arasında yaşanmaktadır. Ve belki de artık kendi ölümünü anlatma vakti gelmiştir. Hepimiz için bir gün sözün biteceği yer de
Niye ölmemeli öyleyse
Yaşamak mutlu bir devinimse.
Ben Ruhi bey kimliğinde Cansever'in eserinde kendimden çok şey buldum
Belki de bu yüzden çok sevdim.
Sizlerinde şiirlerde kendinizden bir şeyler bulmanız umuduyla…
Okan Somer
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
Yukarı
|
|
Sahne Tozu : C.Parkan Özturan GÖRÜŞEMEDİĞİM GÖRÜŞ GÜNÜM |
|
Acıyan yerlerimden gölge yapabilir miyim resmine
Sonsuzluk yazmışsın sözsüz mektubunun dibine
Kime ne ki,
Çaresiz bir dalyan müsveddesi olduğumu göremezler
Göremezler iz bırakan adımlarımın çentiklerini
Yani senin anlayacağın kod adı azap işte
Yok sağlığım iyide sadece bu ruhsuz koğuşlar üşütüyor beni
Birde sol tandanslı solsuzlardan gülücük alıyorum zaman zaman
Vallahi ağlayabiliyorum artık, hiçbir şeye takmadan
Varsın bendende iyi erkek olmasın, matematik çalışıyorum gizlice
Kadastrof iletkilerle birde yirmisekiz bilinmeyeli denklemlere takılıyorum
Oysa oğlum düz yazılara geçmiş
Ben hala beşlere takılıyorum seksekte
Çiçek beslemek iyi fikir de burada kara toprağa gıcıklar
Birde rutubetin annesi kötü kadın yeşermiyor hiçbir dönence
Engel oluyor grileri kullanarak çizemediğim parmaklıklar
Özgürlüğümün fevkine
Zengin duruyor hapishanem,
Boğazı bile görebiliyorum hem anlamsız hem de
Duvarında koyun resmi aslı meyhanede
Yok Cemal Süreya gecede gelmez buraya ama
O bilmediğim ayak kesintisiz ve her gece
Çoktan unuttuğum her yerimde.
Hiçbir koğuşta mozart çalmadığını farkedince iğrendim hapihanelerden
Korkarım birde gündönümlerimi izleyemeyeceğim
İsminin üzerindeki el izlerinde
Hemen yollara çıkmak istedim
Fakat ziyadesiyle nafile
Sokaklar küsmüş
Ay düşmüş yoksun ve kayıp gecelerde gözlerine
Elbette utanmadım,
Nede olsa her zamanki gibi "hayta"yım yinede
İşte bu yüzden
Her zaman ve hiç çıkarmadan ellerim göt cebinde.
Üzülme deme bana üzülmüyorum ki...
Sadece zaman zaman mahzunluk çöküyor içime
Yoksa ağzıma hiç yakışmayan o gülücük
Yine dudaklarımın kenarına asılı ve yinede
Her ihtimale karşı elim sende.
Vallahi yendim seni kadın, yendim bikere
"keşke resim yapmayı bilseydin" deme
Kelimelerle resim yapmak mümkünmüş
Bir tahta bir çakı aldım elime,
Hergün gün doğarken yeni baştan göz kazıyorum üstüne
Meğer hiç gözlerini görememişim
Bu yüzden iki tırnak içinde seni seviyorum çıkıyor belki de
Rahmi hoca iyi bir kitabı daha çıktı
Eskiler yetmiyormuş gibi on yıl daha yedi yine
Rüşvet verdik infaz memuresine
Nargile getirttik içiyoruz çok şükür
O yıllarının gençliğine, ben senin şerefine
Rahmi hocanın hala marpucunun keyfi yerinde
Okuma bayramında elmamı kızartacaklarmış
Yanlış anlarlar diye korkuyorum
Sadece kurdele istedim
Ama kararlılar çünkü yeni geçtim
"Yarabbi çok şükürlere"
Kıran sokmuş bir "devrimci" eskisi türkçenin içine
Bende romana başlayacaktım, birden içim kalktı vazgeçtim
Çok gereksiz üşümelerden
Kağıtları ziyan etmemek gerek diye düşündüm
Bu yüzden yalnızca sana yazıyorum
Bu yüzden kağıt kalem elimde..
Yoksa hiçbir anlamı yok yaptığım hiçbir şeyin
Bu kurbağalar memleketinde
Ben bakarım sana evlenelim demişsin son risalende
Yok evlenmeyelim
Evlendikçe eskiyorum yüz çizgilerimde
Hiç evlenmeyelim yeni kalsın derinliklerin
Zaten vatansız duruşum senin dizinin dibinde
Ömrüm vefa etmez
Biliyorum ki,
Bu görüp görebileceğim son hapishane.
C.Parkan Özturan
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
Yukarı
|
Fotoğraf : Mehmet Hamurkaroğlu Kahveci dostların tüm eserlerini KM SANAT GALERİSİ'nde görebilir, dilerseniz duygu ve düşüncelerinizi paylaşabilirsiniz. <#><#><#><#><#><#><#>
Kahve Molası, siz sevgili kahvecilerden gelen yazılarla hayat bulmaktadır. Her kahveci aynı zamanda bir yazar adayıdır. Yolladığınız her özgün yazı olanaklar ölçüsünde değerlendirilecektir. Gecikme nedeniyle umutsuzluğa kapılmaya gerek yoktur:-)) Kahve Molası bugün 5.831 kahvecinin posta kutusuna ulaşmıştır.
Yukarı
|
ŞEHİRDE
Kapitalizm denen bahçıvan makası
Derimi kemiğimden sıyırırken
Bir tek sensin sevdam
Morfinim, anestezim, narkozum
Medeniyet dediğin canavar
Bedenimden emmek için kan arar
Elimi, dilimi, belimi sarar
Aklımı, beynimi, ruhumu tarar
Ama benim aklım hep sana kayar
Boğar beni kalabalığın, kentin, rekabetin
Sende kalsın şan, şöhret ve servetin
Milyonlar geçmiş üzerinden yalandır bekaretin
Açınla, kapkaççınla, satanınla, alanınla yalandır merhametin
İliğimi, kemiğimi, derimi, terimi tükettin
Ama sevdamı tüketemedin
Semih BULGUR
Yukarı
|
Sudoku #43
Çözüm: Sudoku #42 SUDOKU bir mantık bulmacası. "Suji wa dokushinsha ni kagiru" nın kısaltılmış hali, "Sadece tek sayıya izin var." diye tercüme edilebilir.
Kuralı çok basit. Her boş kareyi 1'den 9'a kadar bir rakamla doldurmak zorundasınız. Ama karelere yazılacak rakamları öyle ayarlayacaksınız ki, her satırda, her sütunda ve 3 x 3 kareden oluşan her blokta 1'den 9'a kadar bütün rakamları kullanacaksınız.
Kolay gelsin.
Yukarı
|
|
İşe Yarar Kısayollar Şef Garson : Akın Ceylan |
|
Flash animasyon konusunda tecrübe ve çalışma örneklerinin paylaşıldığı bir web sayfası öneriyorum. http://www.flashdevils.com/ Tamamının ingilizce olduğunu en başta belirtmeliyim. Örnek çalışmalar çok fazla olmasa bile, forum için bile girmeye değer.
Meraklısına çöpten adamların web sayfa adresini veriyorum. http://www.stickpage.com/ İster oyun oynayın, ister hazır filmleri seyredin. Biraz şiddet içerse bile özelikle bana cin ali dönemini hatırlattığı için bile görmeye değer.
Çok kapsamlı ve karmaşık olmayan çalışmaları seven ve malzeme bulamayanlar için http://www.designskey.com web sayfasını tavsiye ediyorum. Hele bir de "website resources" diye bir web sitesi kaynak sayfası var, amatör dizayn yapmak isteyenlere basit bir kaynakça olabilir.
Son olarak bir kıssadan hisse hikayesi. Tabi ki benim anlatım tarzıma uygun olarak flash animasyon şeklinde. Mesajı en sonunda verilmiş. http://upchucky.net/~upchucky/flash-fun/farmer-donkey.swf Aslında benim anladığım şu oldu: Bir eşeğe adam muamelesi yapsanız bile eşek değişmez. Ya da atalarımızın dediği gibi: Altın semer bile vursan eşek yine eşektir.
Yukarı |
Damak tadınıza uygun kahveler |
KM Toolbar v1.0 [643KB] Windows - Ücretsiz
http://kahvemolasi.ourtoolbar.com/
Beklenen Araç Çubuğu hizmetinizde:-)) Kahve Molası Araç Çubuğu (Toolbar) gelişmeye açık olarak kullanıma açık. Bir kere download edip kurmanız yeterli. Bundan sonra ki tüm güncellemeler gerçek zamanlı olarak tarayıcınızda görünüyor. Kahve Molası'nın tüm linklerine hızla ulaşabildiğiniz gibi, Google Arama, KM'den mesajlar ve en önemlisi meşhur "Dünden Şarkılarımız" artık elinizin altında. Sohbet için özel chat bile olduğunu eklemem gerekir. Son derece güvenilirdir. Virüs içermez, kişisel bilgi toplamaz. Bizzat tarafımdan pişirilip servise konmuştur. Yükleyip kullanın, geliştirmek için önerilerinizi yollayın.
Yukarı
|
|
|
|
|
|