|
|
|
24 Nisan 2006 - Fincanın İçindekiler |
|
Editör'den : Gülen çocuklarımız!.. |
İyi haftalar,
Derbisiyle, bayramıyla güzel ama yorucu bir hafta sonuydu. Beklenilenin aksine, mevcut gerginlik oranında olay yaşanmaması, hakem hatalarından arınmış haklı bir futbolla alınan sonuç futbolseverleri çoşturdu. Ama doğruyu söylemek gerekirse ben Pazar günü seyrettiğim miniklerle daha fazla coştum. 23 Nisan'ın anlamını bile tam algılayamayacak yaştaki miniklerin ellerinde bayraklarlarla marşlar söyleyerek sokaklarda dolaşması bir gece önce maçı kutlayan taraftarların görüntüsünden çok daha görkemliydi. Onların suratlarındaki mutluluğu görüp umutlanmamaya olanak var mı? Onları öyle gördükçe insanın içinden tek bir dilek geçiyor. Yüzlerindeki gülücükler hiç bitmesin, gülen gözleri hiç solmasın. Onlar mutlu olsun, keyfini biz sürelim.
Bu gece de epeyce geç açtım bizim emektar matbaayı. Saati 3:00 yapınca bizim rotatifler dönmek zorunda, aksi takdirde sabah işyerlerine vardığınızda Kahve Molası'nı kapının altından atılmış bulmanız oldukça güçleşiyor. Bu demektir ki benim de kısa kesip baskıya geçmem gerekiyor. Yalnız gitmeden evvel yarışmamıza katılmak için acele etmenizi, siz katılmayacaksanız bir tanıdığınızı haberdar etmenizi rica ediyorum. Gelin şimdi pikabımıza neşeli bir şarkı koyup haftaya güzel başlayalım isterseniz. UB40 çalıp söylüyor, Red Red Wine. Başarılı bir çalışma haftası sizlerin olsun, hoşçakalın.
Bir sonraki sayıda buluşuncaya kadar bulunduğunuz yerden bir adım öne çıkın. Sevgiyle... Cem Özbatur
Yukarı
|
ben bir şey yapmadım
kinyas ve kayra'ya
ben büyüktüm. yağmurlar yağdım, ormanlar geçtim. anka gördüm, uçtum.
kaf'ta bir gece kaldım, ağladım. anahtarımı attım içime, açılmam ki.
aşk öldüm, hüzün doğdum, sevinç düşürdüm. ölüme gebeyim, erken
doğumum andır. jilet yedim, ekmek tükürdüm, su kustum.
ben bir şey yapmadım. yaşamı çok şişirdiler, biraz fısalttım.
hayata tuğlalar kurdum, çimentodan çaldım. renk renk boyandım.
kat kat açıldım. renksizliğimi buldum. anne oldum, baba oldum.
direk oldum, saçım süpürge oldu. kanım seyrek akar benim. çöl geçtim,
güneş içtim. döndüm ben geldim. delik oldum, hayat geçti içimden.
ben bir şey yapmadım. o yırttı kondomunu, içime aktı.
bıçak oldum. dayandılar bana, kestim. ölümün salaklığını onayladım.
tescilli bir cinliyim şimdi. beynim defolu, zürriyetim fabrika çıkışlı.
ölümümü hızlandırdım, heyecan yaptım. ben hep arda kaldım. ben
büyüktüm. kasırga da oldum, sel götürdüm, yangın yaktım.
ben uzaklardan koptum. halatım içimden asılı.
ben bir şey yapmadım. yağmur yağdı, yıkandım.
doğayı ben bozdum. insanı büyüttüm, adam ettim. bok ettim.
ağaç da kestim, fidan da diktim. şimdi ben ne oldum. harem yedim,
hadım içtim. yalnızlığın uzağından geldim. selam söyledim. oy attım,
zarf yaladım. aferin bana, ülkemi kurtardım. öküz oldum, sığır oldum,
eşşek oldum. şehir bombalandı. ağır yaralandı. ben büyüktüm.
ben sıkıldım. ben küstüm. açtım kutumu, girdim içeri.
ben bir şey yapmadım. hayat geldi, yaşadım.
Ali Bozdemir
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
Yukarı
|
|
Kahveci : Solmaz Akça GEÇKİN KADIN |
|
Saat gece yarısını çoktan geçmişti. Sarhoştu ve yalnızdı. Soğuk bir rüzgar yüzüne sertçe vurdu. Hafiften toparladı hareketlerini. Artık daha doğru yürüyor gibiydi. Hafif ökçeli ayakkabıları zaman zaman ayağını burkuyordu. Paltosunun yakasını kaldırdı, iyice kendine kapandı. Saçları rüzgarla dövüşe tutulmuştu. Savrulup duruyordu. Sokaklar nemliydi, hüzün kokusu, birahanelerden gelen içki kokusuyla ekşiyordu. Köşedeki çöp kutusunun yanında gri tüyleri parlayan, gözleri mavi, neşeli bir kedi tüylerini yalıyordu. Belli ki karnını doyurmuş ve keyfinden mırıldanıyordu. Ayak seslerini duyunca kedi gözlerini ona dikti. Bakışlarında bir küçümseme mi vardı ne? Sanki “burası benim mekanım senin ne işin var” der gibiydi gözleriyle. Zaten oldu olası kedileri sevmemişti. Nankör değiller miydi? Ve iki yüzlü kediden bakışlarını ayırırken, birahanelerin bulunduğu sokaktan aşağı inmeye başlamıştı bile.
Köşeyi dönünce karanlık sokakla burun buruna geldi. Sokakta bulunan evlerin de ışığı yanmıyordu. “Demek ki elektrikler kesik” diye geçirdi içinden. Ay ışığından başka hiçbir şey aydınlatmıyordu sokağı. Caddeye çıkan yola sapmak istemedi. Orası aydınlık olurdu ama yolda aynı zamanda çok uzamış olurdu. Çekingen adımlarla karanlık sokağa daldı. Canı sigara içmek istedi. Cebinden bir sigara çıkarıp, rüzgara inat yakmaya çalıştı. Sonuçta zafer kazanmıştı ve sigarayı yakabilmişti. Dumanı ciğerlerine öyle bir çekti ki; vücudu titredi, başı döndü. Bu sırada arkasından gelen ayak sesini fark etti. Çok yavaş ilerleyen adımları işitiyordu. Kafasını usulca çevirip, ardından gelene baktı. Otuz beş-kırk adım ötesinden gelmekte olan irikıyım adamın yüzüne maske gibi yapışmış öfkeden dolayı içini bir korku aldı. Adımlarını hızlandırdı, neredeyse koşmaya başlamıştı. Henüz yarısına bile gelmeyen sigarasını da atmıştı. Çantasına sıkı sıkı sarıldı ve koşmaya başladı. İçi korkudan tir tir titriyordu.
Etrafındaki binalar ölü uykusundaydı sanki. Bağırsa birileri sesini duyar mıydı?
Bunları düşünürken ayağı bir taşa takıldı ve düştü.
İrikıyım adam yaklaştı. Kadın bayılmıştı. Ve alnından hafif bir kan sızıyordu. Adam, kadının saçlarını okşamak için elini uzattı ama okşayamadı. Kadını yerden kaldırdı ve yakınlarda bulunan evine kadar taşıdı. Kadını kendi yatağına yatırdı. Sonra tüm camları açtı. Ecza dolabından bir tentürdiyotla, pamuk çıkardı. Bir tasa ılık su koydu. Temiz bir bez parçasını bulup tasa attı. Ve kadının yanına gitti. Adam odaya girdiğinde kadın kendine gelmemişti henüz. Adam pamuğa tentürdiyot döküp kadının sıyrılmış alnını temizledi. Kadın acıyla inleyerek kendine geldiğinde, korkuyla doğruldu ve yatağın ucuna bir anlık refleksle attı kendini. Adam sakin yüzüyle kötü bir niyeti olmadığını söyledi kadına. Ve arka cebinden cüzdanını, cüzdanın içinden de kendi adına düzenlenmiş basın kartını çıkarttı. Bir yandan da; “inanın kötü bir niyetim yok. Sadece birkaç şey soracaktım size. Lütfen iyi niyetime inanın. Ama şimdi biraz dinlenmeye ihtiyacınız var. Bunları yarın konuşuruz. Alnınız hafif sıyrılmış. Tentürdiyot sürdüm. Sizi korkuttuğum için özür dilerim. Sanırım bir süreliğine alnınızda minik bir iz size eşlik edecek. Şimdilik iyi geceler. Sabah çok şey konuşacağız. Siz burada yatabilirsiniz. Kapının arkasında anahtar var. Ben çıkınca kapıyı üstünüze kilitlersiniz. Böylece kendinizi daha güvende hissetmiş olursunuz. İyi geceler...”
Adam çıkınca kadın hemen kapıyı kilitledi. Üstündeki paltoyu ve ökçeli ayak k abılarını çıkarttı. Saate baktı. Sabaha karşı üçü gösteriyordu saat. Yorgundu. Işığı söndürdü. Dışarıdan içeri vuran ışıkla odayı inceledi. Çift gözlü gardırop, minik iki etajer, bir yatak, bir sandalye ve başucundaki etajerde bulunan lambayla, kitap. Elini uzatıp kitabı aldı. Kurtlar İmparatorluğu diye bir kitaptı. Kitabın sağ köşesinde polisiye yazıyordu. Kitabı yerine koydu. Yatağın üstündeki battaniyeyi açıp, üstüne örttü. Uykuya dalmak üzereyken düşündüğü son şey yatağın ne kadar rahat olduğuydu.
Adam salondaki koltuğa oturdu. Kel kafasını sıvazladı. Kendi kendine düşünmeye başladı. Kadını istemeden korkutmuştu. Şimdi derdini anlatmak daha zor olacaktı. Oysa onu pavyonda gördüğünde karar vermişti konuşmaya. Birahanelerin bulunduğu sokaktan aşağı bir yaprak gibi savrulmuştu kadın. Merak duygusuna yenilerini ekliyordu. Her gün kadınlarla ilgili kitaplar okuyordu. Okuduğu kitaplarda yüreğinde sigara söndürülmüştü kadınların... Çoğu aşık olmuş acı çekmişti. Kimi hırslıydı para peşindeydi, kimi aç karnını doyurmanın hesabını yapıyordu. Kadınları anlamak için çok çaba göstermişti. Ama kadınları bir türlü anlayamamıştı. Pavyonda bu kadın hakkında kulaktan kulağa dolaşan cümlelerden etkilenmişti.
“ Buradan hiçbir zaman, bir erkekle çıkmaz o”
“Dobra kadındır. Otur saatlerce muhabbet et, sıkmaz.”
“Onu tanıdıktan sonra kadınları daha iyi anladım.”
‘Onu tanıdıktan sonra kadınları daha iyi anladım’ bu cümle yüzünden peşine düşmüştü kadının. Ne annesini, ne kız kardeşini, nede hayatına girenleri anlamamıştı. Şimdi ise bu dobra kadın ışık tutabilirdi ona. Sümbül diyorlardı pavyonda ona. Ama gerçek adı Sümbül değildir herhalde diye geçirdi içinden. Dans ederken ne kadar dişi, ama bir yandan da ne kadar çocuktu. Düşüncelerinin yükünden kurtulmak, heyecanını yatıştırmak için buzdolabından buz gibi bir bira kapıp dikti. İki koca yudumda bitirdi birayı. İçi serinledi. Sonra salondaki koltuğa büzüldü, uykuya daldı.
Sabah cıvıldayan kuşların sesiyle ve güneşin tenini okşamasıyla uyandı adam.
Gözlerini ovuşturdu, iyice gerindi. Perdenin açık kalan tarafından onu taciz etmeye başlamış olan güneşe gülümsedi. Tülü açtı, ardından pencereyi. İçeri çam kosuyla karışmış toprak kokusu yayıldı. Temiz havayı ciğerlerine çekti. Keşmekeş binaların arasında kalan evinin önündeki minik bahçe, sanki onun oksijen maskesiydi. İçine onların kokusunu çekerek güne “merhaba” derdi. Salonun dağınıklığını topladı. Mutfağa geçti. Çaydanlığa su koydu. Su kaynayana kadar kahvaltılık bir şeyler hazırladı. Domates, salatalık dildi. Çayı demledi, yumurta haşladı. Yarım saat içinde mükemmel bir kahvaltı sofrasını hazırlamıştı bile.
Sümbül, mutfağın kapısından bu adamı izliyordu. Senelerdir yalnız yaşıyor olsa gerekti. Hem eli çabuk, hem de titizdi. Adamın öfke dolu omuzlarını, sevimli kel kafası dengeliyordu. Sümbül;
- Günaydın, dedi.
Adam arkasına dönüp sıcak bir gülümsemeyle,
- Günaydın, dedi.
- İstersen önce adını söyle de sana nasıl hitap edeceğimi bileyim, dedi Sümbül.
- Mert, dedi adam.
- Memnun oldum bende Sümbül, dedi kadın.
Sümbül tüm korkularını ve endişelerini uykuda bırakmış gibiydi.
- Önce kahvaltımızı edelim, sonra kahvelerimizi içerken konuşuruz, ne dersin? dedi Mert.
- Tamam, dedi Sümbül.
Karşılıklı oturup sessizce kahvaltı ettiler. Kahvaltı bittiğinde ellerinde kahveleri salona geçtiler. Sümbül etrafı inceledi. Oldukça sade ve bir erkeğe göre fazla temizdi evi. Mert, söze nasıl başlayacağını bilmiyordu. Ama bir giriş cümlesi oluşturup sonunda söze başladı.
- Ben senelerdir çok kitap okudum. Annemle ve kız kardeşimle geçti çocukluğum. Hayatıma birçok kadın girdi ama ben onları anlayamadım. Kadınlar üstüne yazılan kitaplardan bile öğrenemedim kadınların ne demek istediğini. Sizi dün gece pavyonda gördüm ilk defa. Masalarda oturanlar sizin için çok şey söyledi. Birisi sizi tanıdıktan sonra kadınları anlamayı başardığını dile getirdi. Bende kadınları anlamak istiyorum. Pavyondan çıktıktan sonra sizi takip etmeye başladım. Hafif çakır keyif bir haliniz vardı. Cesaret edip yanınıza gelemedim. Sizi takip etmeye devam ettim. Sonra siz beni fark ettiniz ve düştünüz.
Sümbül şen bir kahkaha attı. Tıpkı pavyondaki sahte kahkahalar gibi. Ağlarken, çığlık atmak isterken, çığlığını bastıran kahkahalar gibi.
- Demek kadınları anlamak istiyorsun. Demek bizi tanıyacaksın. Bak bunun üstüne bir sigara yakılır. Kadınları anlayıp ne yapacaksın. Zaten bütün erkekler ben seni anlıyorum cümlesini kurabiliyor. O zaman gerçekten anlamaya gerek yok demek ki! Sadece yalan söyle. Anlıyorum, de. Boş ver sen kadınları, onları anlayabilmeyi falan.
- Hayatıma giren tüm kadınları onları anlayamadığım için kaybettim. Şimdi aynı şekilde kız kardeşimi de kaybetmek üzereyim. Bir adam yüzünden canına kıymaya kalkmış. Hastaneye gittiğimde kavga ettik. Onu anlamadığımı ve bir daha yüzümü görmek istemediğini haykırdı suratıma. Ama ben onu anlayabilmeyi istiyorum. Onu kaybetmek istemiyorum. Ona sahip çıkabilmek ve tanıyıp, anlamak istiyorum.
Sümbül’ün bakışları buğulandı.
- Kendini ne güzel anlatıyor, isteklerini çekinmeden ifade edebiliyorsun. Ama biz kadınlar senelerce sus, konuşma, otur, sakla diye eğitildiğimiz için duygularımızı ve kendimizi farklı kodlamalarla anlatmaya başladık. Sustuk. Duygularımızı söylemedik. Bu yüzden de oluşturduğumuz kodlarla başka bir dil yarattık. Duygularımızı bakışlarımızdan anlayabilirsin. Bir kadın gözleriyle sever, gözleriyle üzülür, gözleriyle sevişir, gözleriyle intihar eder. Bir kadını anlayabilmek için gözlerindeki parıltıdan ya da koddan diyelim anlam çıkarmalısın. Bu da siz erkekler için çok zor. Anlayamazsınız. Çünkü her kadının farklı kodları, farklı yaşanmışlıkları var. Bu yüzden ben kendimi gözlerimi göremediğim için kendimi bile anlayamıyorken, bir bütünü “bizi” anlatmamı bekleme benden, anlatamam.
Sümbül sustu. Mert sustu. Her şey suskunluğunda boğdu birbirini. Ayakkabılarını ve paltosunu giyen Sümbül suskunlukla ayrıldı evden. Her şey ses değerini kazandı. Rüzgarın uğultusu, saat tik takları, buzdolabının çalışırken çıkardığı ses, Mert’in hırıltılı nefes alıp verişi. Sanki suskunluğu sağlayan bir hakemdi Sümbül. Ve onun gidişiyle her şey eski halini almıştı.
Sümbül böyle bir anı bir daha yaşamak istemedi. Yanlış anlaşılmak, anlaşılmak, anlaşılamamak. Kafası karıştı. Ama artık anlaşılmak istemediğini ve anlamak da istemediğini iyi biliyordu.
Mert koltukta kalakalmıştı. Gözler... Ağlayan, yalvaran, suçlayan, inkar eden, yalan söyleyen, seven, sevişen gözler... Senelerdir bakmadığı gözler. Anlamak için yapması gerekeni artık biliyordu. Gözler... Gözleri artık anlıyordu....
Solmaz Akça solmaz.ca@hotmail.com
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
Yukarı
|
OYUN
Siz hiç bazen hayatın hepimizle dalga geçtiğini düşündünüz mü? Ya da gururunuzla oynadığını? Her şeyin önünüze sürüldüğü sonra bir anda başladığınız noktaya hatta daha geriye götürüldüğünüz olmadı mı hiç…
Hep girmedik mi oyuna tekrar tekrar kazandığımızı sandığımız kaybettiklerimizle. Anlıyormuş gibi hissettiklerimizi hep farklı bir senaryoyla çıkmadı mı karşımıza ve biz her defasında kanmadık mı?
Bu bir oyun!... Hem de öyle bir oyun ki ne kazananın ne kazandığı ne de kaybeden de neler götürdüğü belli. Hiçbir iradenin masadan kaldıramayacağı, ilahi bir güç. Ben bittim, benden artık bu kadar diyemediğiniz bir kuvvet var karşınızda. Asıl güzel olanın bu olduğunu anlamak gerekiyor. Kaybettikçe ne kadar çok şeyim varmış kaybedecek kadar diyebilmek gerçek fazilet olmalı. Zamanında göremediğimiz kazanmışlıklarımızın farkına varışımız olur hep bunlar.
Yinede perişan olmayacaksın sersefil hissedip kendini koyvermeyeceksin bu yolda. Kaybettiğin her değer senin ne kadar güçlü olduğunu, ve vaktinde neler elde ettiğini göstermeli her defasında. Başka bir değişle, fenerin olacak önünü görmen için, ya da bahanen kağıtları tekrar karmak için.
Peki hiç düşünmediniz mi ne ile oynanır bu oyun? Nasıl hamle yapılır? Kullanma kılavuzunu okumadan kurcalayıp fakat beceremeyip bir kenara bıraktığın maket gibi bırakırsın acılarını ve öylece bakarsın arkana üzerine yenilerini ekleyerek. Hani bize ilkokuldan beri öğretilen elementler vardır. Hava-Su-Toprak-Ateş. Bu elementlerin oranları, bileşimleri gibi bence gereksiz fiziksel yorumları üzerinde durulmadı mı hep yıllar yılı.
Şimdi anlıyorum hayatın aslında bu kadar da avantajlı olmadığını, ya da adaletsiz bir oyun oynanmadığını en azından. Çünkü onunda elinde olanlar bundan fazlası değil, kullanmasını biliyor sadece senden fazla olarak.
Sen hiç suya benzemeye çalıştın mı? önüne çıkan bir engelin yanından su gibi süzülebildin mi? ya da aynı engelin en üstüne kadar çıkıp aynı sükunetle yoluna devam edebildin mi? içinde köpek balığı sakladığını bildiği halde tutmaya devam edecek bir balıkçı sunduğun yüzlerce balığı. Gösterebileceksin en durgun anında büyülenen bir insana hırçın dalgaların olduğunu da. En önemlisi senden aldıklarıyla hayatta kalan insanların yeri geldiği zaman nasıl yem olduklarını göreceksin yine senden olan balıklara. Bunu yapamazsan uğraşma hiç kazanmak için.
Doğru aracı doğru yerde kullanmak gerek en basit oyunlarda bile. Ateşi bulan insan yeni bir devir açtı tıpkı Roma'yı yakan Neron gibi adı deliye çıkmadan. Rüzgarlı bir hava da ormanda yayılan ateş gibi olmazsan kaybedersin bu oyunu göremiyor musun? İdeallerin karşısındaki engelleri ancak ateş olursan yakarsın ama su gibi sükunetle yeri geldiğinde.
Hava olmalı etrafında yeri geldiğinde soluk aldığın yeri geldiğinde kalkan olabilecek görmemen gerekenlere. Zamanında ağlatacak seni, buz gibi davrandıracak kayıtsız, ilgisiz olman gereken zamanlarda. Ama kusursuz göreceksin kendini berrak bir havada memleketini gördüğün gibi, aynı zamanda görmezden geleceksin, puslu, sisli bir havada yollunu kaybetmiş gibi sadece duracaksın. Ve yine ateş gibi arzulu, su gibi sakin olacaksın havanı bulduğunda da .
Verici olmayı öğreneceksin tarlaya her bakışında. Tevazuyu ve görkemi hissedeceksin bastığın ve zirveden aldığın bir avuç toprağa bakarken. Ve en önemlisi içinde yaşatmayı bileceksin bambaşka hayatları. Yeri geldiğine taş yeri geldiğinde toz olmazsan toprak gibi, göze alacaksın silkelendiğinde uçmayı ya da kırıldığında düşmeyi. Yine su gibi sakin, ateş gibi etkili hava gibi açık olacaksın tozlu bir yolda yürürken.
İşte hayatın oyunu bu aslında, bir mücadele gibi görmeyeceksin her şeyden önce, aynı kulvarda hissedeceksin kendini. Taklit edeceksin sadece aynı araçları kullanarak doğru yerde ve zamanda.
Tercih yapacaksın her şeye bakarken, duyarken ve en önemlisi tadarken. Ya madde olarak bakıp kaybettiğinde üzüleceksin, ezileceksin ya da tercihini çok daha basit olan kimsenin farkında bile olmadığı yönlere yoğunlaştıracaksın. Bakabildiğin kadar yukardan bakıp küçücük göreceksin problemleri, aynı zamanda girebildiğin kadar içine girip seçip alacaksın bir su damlasını öğrenmek adına.
Şimşek çakmasıyla çıkan yangının sakin bir derede son bulup toprağa karışması gibi birleştirebileceksin Hava-Ateş-Su ve Toprak oyununu. Topraktan çıkan bir fidanın nasıl su ile yeşerip ateşle son bulduğunu ve tekrar toprak olduğunu da görebileceksin o zaman. Daha net göreceksin o zaman kendi aralarında da bir oyun olduğunu. Oyun içinde oyun var diyeceksin, küsmeyeceksin, kızmayacaksın ve en önemlisi kırmayacaksın ne kendini ne de başkasını basit bir oyun için.
Bol Şans!..
Aybars Erdemli
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
Yukarı
|
|
Gezgin Kahveci : Cüneyt Göksu Bu yazıyı Hasan Cemal okumasın! |
|
http://www.milliyet.com.tr/2006/04/21/yazar/cemal.html
Hiç belli olmaz, futbol bu top yuvarlaktır!
Boşuna dememişler futbolun adaleti yoktur diye...
Ankara - Istanbul treninde, Fenerbahçe formalarını giyerek yolculuk eden onlarca taraftar da, Eskişehir'de tren durduğunda meşalelerle treni karşılayan taraftarlar da bunun tersini düşünüyordu. "Futbol'un adaleti vardır, er ya da geç yerini bulur". Yolculuk boyu sordum kendime, neden GS'li taraftarlar bu trene formalarını giyerek binmediler, neden?!
Hatırlayın, daha bir hafta önce Fenerbahçe kendinden ne kadar da emin çıkmıştı Vestel Manisa deplasmanına. Ne oldu? Beş yedi!
Ne olacak! Sayın Adnan Polat'ta "Yenmeye geliyoruz" dedi ve 4 gol yediler, peşin fikirli olmayacaksınız!
Rüştü'nün kalesinde gördüğü beşinci golün haberi gelince neler hissettiğimi buraya yazamam, Fenerli dostlar kızar!
Keşke yazsaydınız! Başkasının "attığıyla" sevinmenin detaylarını da görmüş olurduk. GS'nin yediği 4. golde bende sanırım aynı hisleri duyuyordum. Üstelik 2. golden sonra maçı beraber izlediğimiz GS'li dostlarla bu hislerimi paylaştığımda, 1. yarının sonunda dayanamayıp gitmişlerdi.
Benim işim siyaset. Yıllardır siyaset izler, siyaset yazarım. Siyaset yazmak, futbol yorumlamaktan daha kolay. Kıvırabilirsin!
Ama futbolda bu yok. Çünkü 90 dakikanın sonunda skor levhası yazar sonucu. Yani tâkke düşer kel görünüverir.
Doğru, tâkke düşer kel görünür; siz siyaset yazmaya devam edin lütfen, biz sizi öyle beğeniyoruz!
İçimde bir heyecan dalgası, karnımdan, kasıklarıma doğru gitgide yükseliyor. Stres halleri gelmiş durumda...
Kesinlikle "soğuk duş"a ihtiyacınız var! Ama bu ihtiyacınız zaten maç sonunda yeterince karşılanmıştır.
Soluk soluğa geldik buraya. Parasız pulsuz, bin bir olumsuzluk ve güçlükle boğuşarak zirveye tırmandı Erik Gerets'le aslanları...
Yani? GS şampiyon olursa "parasızlığa rağmen" başarmış arslanlar topluluğu, FB şampiyon olursa "paranın gücü" mü? Her iki ihtimali düşünüp ona göre kelime oyunlarıyla hazırlık yapan "takiyeci" spor yazarları gibi olmuş. Yakışıyor mu size? Yapmayın lütfen, 100'er yıllık geçmişe sahip iki takımın rekabet paylaşımlarını bu kadar ucuza nasıl irdeleyebilirsiniz? "Mazlum edebiyatı" yapacağınıza, kulübünüzün kaynaklarını neden iyi kullanamayıp bu günlere geldiğini sorgulamanız ve bir "iç muhakeme" yapmanız daha doğru olmaz mı? Siyaset yazılarında yaptığınız irdeleme nerede?
Yarınki derbiyle ilgili ne kadar haber, yorum varsa okuyorum. Mustafa Denizli, "Yüzde 51 Fenerbahçe!" demiş... Hadi bakalım göreceğiz.
Gördük! Hiç olmazsa o bir "futbol" adamı ve işini yapıyor, siz de lütfen ama lütfen "siyaset yazmaya"e, yani işinizi yapmaya devam edin!
Taraftar hiç değişmez. Bencildir. Gözü hep tabeladadır. Hiç kaybetmek istemez. Ayrıca bir gol, bir galibiyet, bütün günahları bir anda unutturur.
Siyaset'e bakışınız da futbol gibi mi, sanmıyorum. Yani Siyasetçi de bir "gol" atınca, hataları unutuluyor mu? Unutulmaması için uğraşmıyormusunuz? Taraftar, "tabelacı yazarlar" gibi "tabela bağımlısı" değildir. Onlar takımlarını, renklerini severler, alınan skoru değil. Onlar sahada kendileri gibi "o renklere inanmış" renkdaşlarının mücadelesini ve kazanma azimlerini, iyi niyetlerini izlemeye gelir, daha da önemlisi, "kalemşörler" gibi bunu para alarak değil, para ödeyerek yapar!
Sayın Cemal siz bence yine siyaset yazın ve size tahsis edilen o köşeyi, "asıl" işiniz için kullanın.
Cüneyt Göksu cuneytgoksu@kahveciyiz.biz
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
Yukarı
|
|
YILDIZINIZ KIPIR KIPIR, YA SİZ?
Ailenizin Yıldız Falcısı : Nurettin Özdemir |
|
KOÇ (21 Mart-20 Nisan) Para ile ilgili şanslarınızın yüksek olacakları devrelere girmekte olduğunuzu müjdeleyebilirim.. Ailelerinizle ilgili uğraşlarda salı ve çarşamba günleri süper hareketli geçecekler, haydi hayırlısı koçlar..
BOĞA (21 Nisan-20 Mayıs) Bir idealinize gittikçe yaklaşmaktasınız sevgili boğalar. Çok çalışmanız gerekse bile. Ayrıca oldukça şanslı bir yatırımın eşiğindesiniz. Kaderiniz sizlere olumlu bir sayfa sunmakta. Yazın bir köşeye...
İKİZLER (21 Mayıs-21 Haziran) Yeni haftanızda yatırımlarınızın sayesinde arzuladığınız bir mülk alımına az kaldı sevgili ikizler. Epeydir heveslendiğiniz bu projeniz gündeminizde artık.. Yolculukları da ihmâl etmeyin.
YENGEÇ (22 Haziran-22 Temmuz) Gelecek günlerde beklenmedik çekişmelerin içinde bulacaksınız kendinizi yengeçler. Cesaretli ve mücadeleci olmalısınız unutmayın..Maddi konularda riskli yatırımlardan bilhassa uzak durun.
ASLAN (23 Temmuz-22 Ağustos) Maziye demir atmış anıların derin nefesler çekilerek yaşandıkları devrelerdesiniz aslanlar. Geçmişten kaynaklanan konularda altıncı hislerinizi dinlemekten yapacağınız başka bir şeyde yok şu an. Seyahatlere çıkın..
BAŞAK (23 Ağustos-22 Eylül) Güçlü ve dost insanlardan gelen desteklerle yeni bir maceraya heyecanla atılmaya hazırlanmaktasınız başaklar. Değişken faktörlerin varlıklarını göz önünden kaçırmadan kararlı adımlarla ilerlerseniz başarılar kapınızda.
TERAZİ (23 Eylül-22 Ekim) Yeni haftanıza girerken ve özellikle ilk günlerde mutlaka ihtiyatlı olmalısınız teraziler. Unutmayın ayaklarınız kaygan zeminlerdeler.. Kısa sürecek ama yıldırıcı olması muhtemel günlerden sonra cumaya doğru rahatlıyorsunuz.
AKREP (23 Ekim-22 Kasım) Yeni haftanızda takdir edilmenin ve popülerliğin verecekleri hazları yudum yudum içmeye hazırmısınız sevgili akrepler..İleri görüşlü davranışlarınızın meyvalarını toplayacağınız günler geldi. Sabırsız olmayın.
YAY (23 Kasım-20 Aralık) Sevgili yaylar çarşamba ve perşembe günlerini ofislerinizde veya evlerinizde sakin sakin geçirmeye bakın lâkin ortamlar güvenilir olmayabilecekler. Resmi dairelere işleri düşecek veya çalışmaları olanlarınıza ise müjdeler var.
OĞLAK (21 Aralık-19 Ocak) Mutlu bir haberin semalardan burçlarınıza uzandıkları şu günlerde zincirlerinizi nihayet kıracaksınız oğlaklar.. Hafta sonuna doğru iletişimlerde havalar parçalı bulutlu olsalarda panik yapmayın sakın..
KOVA (20 Ocak-18 Şubat) Yeni haftanızda cesur ve mücadeleci karakterlerinizin sayesinde şanssız bir dönemi geride bırakmak üzeresiniz kovalar. Zihin dünyanız rahatlayacak ve ruhunuz aydınlanacak..Umut dolu günlere hoş geldiniz kovalar..
BALIK (19 Şubat-20 Mart) Sosyal ilişkiler ve maddi konularda yani hangi alanda yılmadan mücadele vermişseniz o konuda zafere ulaşacağınız günlerdesiniz sevgili balıklar.. Epeydir verdiğiniz emekler boşuna değildi elbette. Haftanızın en güzel hediyesi işte bu balıklar.
Nurettin Özdemir
nozdemir@kahveciyiz.biz
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
Yukarı
|
Fotoğraf : Mehmet Hamurkaroğlu Kahveci dostların tüm eserlerini KM SANAT GALERİSİ'nde görebilir, dilerseniz duygu ve düşüncelerinizi paylaşabilirsiniz. <#><#><#><#><#><#><#>
Kahve Molası, siz sevgili kahvecilerden gelen yazılarla hayat bulmaktadır. Her kahveci aynı zamanda bir yazar adayıdır. Yolladığınız her özgün yazı olanaklar ölçüsünde değerlendirilecektir. Gecikme nedeniyle umutsuzluğa kapılmaya gerek yoktur:-)) Kahve Molası bugün 5.962 kahvecinin posta kutusuna ulaşmıştır.
Yukarı
|
BEN SOKAK ÇOCUĞUYUM...
Ben sokak çocuğuyum.
Yatağım gazete,örtüm yok.
Acılar içimde düğüm.
Bir kuru ekmek.
Bir simit yeter bana.
Güzel elbiseleri, rüyamda görürürüm.
Ama giyemem.
Küçük yüreğimde
Büyük sevdalar taşırım.
Ama kimselere veremem.
Biraz gülümsemeniz
Yeter de artar bana.
Saçlarım tıraşsız kirli.
Pantolonum delik,yamalı bir tarafı.
Hiçte sıcak bir hırka giymedim.
Ellerim çok kirli...
Sabunum yok suyum yok.
Acılar içimi yakar...
Çok, çok...
Oyuncaklarla oynıyan.
Mutlu çocuklara ,bakar ezilirim.
Yokluğumu görürürüm.
İçim yanar,can evimden.
Hep kendimi vururum
Bu onulmaz acı kaderim...
Tırnaklarım uzun.
Kirli ellerim.
Ben sokak çocuğuyum.
Benimde annem olsaydı.
Sarılsaydım boynuna...
Saçlarını koklasaydım.
Yatsaydım, uyusaydım dizinde.
Okşasaydım annemi,uzun, uzun.
Annem, annem ,güzel annem.
Doyasıya ağlasaydım kucağında
Ne olurdu... ne olurdu..
Beni okullara götürseydin.
Okusaydım, okusaydım...
Sonsuza kadar.
Bir hırs bir tükeniş.
Parçalar içimi,öldürür beni.
Yıkık viranelerde...
Işığım yok , lambam yok.
Allah'tan başka kimsem yok.
Güvercinler.
Sokak köpekleri arkadaşlarım.
Onlarla, yatar kalkarım.
Gözlerim dolu dolu.
Ne bayram bilirim
Ne de olur bayramlık elbisem.
Biraz tuz
Biraz şeker istemem.
Ben sokak çocuğuyum.
Biraz şefkat biraz ilgi.
Bir tutam sevgi,isterim hepinizden...
Yoksulum çok yoksulum.
Evim ocağım yok anam yok.
Derdimi hiç soran yok.
Yanmaz ateşim, tütmez bacam.
Akmaz suyum.
Umut sevgi ilk hecem.
Ne candan bir dostum var.
Ne de kardeşim var yalnızım.
Ben sokak çocuğuyum.
Arif Ocakçı
Yukarı
|
Sudoku #47
Çözüm: Sudoku #46 SUDOKU bir mantık bulmacası. "Suji wa dokushinsha ni kagiru" nın kısaltılmış hali, "Sadece tek sayıya izin var." diye tercüme edilebilir.
Kuralı çok basit. Her boş kareyi 1'den 9'a kadar bir rakamla doldurmak zorundasınız. Ama karelere yazılacak rakamları öyle ayarlayacaksınız ki, her satırda, her sütunda ve 3 x 3 kareden oluşan her blokta 1'den 9'a kadar bütün rakamları kullanacaksınız.
Kolay gelsin.
Yukarı
|
Çizen: Semih Bulgur Kahveci dostların tüm eserlerini KM SANAT GALERİSİ'nde görebilir, dilerseniz duygu ve düşüncelerinizi paylaşabilirsiniz.
Yukarı
|
|
İşe Yarar Kısayollar Şef Garson : Akın Ceylan |
|
...Blog, genellikle güncelden eskiye doğru sıralanmış yazı ve yorumların yayınlandığı, web tabanlı bir yayını belirtir. Çoğunlukla her gönderinin sonunda yazarın adı ve gönderi zamanı belirtilir. Yayıncının seçimine göre yazılara yorum yapılabilir. Yorumlar blog kültürünün çok önemli bir dinamiği ve yapıtaşıdır. Yorum mekanizması ile Yazar ve okuyucular arasında sürekli bir iletişim sağlanır. Blogcuların kendilerine has bir kültürü vardır. Yapıları birbirine benzer, üzerlerindeki yazışma ve konuşmaların tarzları birbirlerine benzer. İlk ağ günlükleri manüel olarak yazılıp güncellenirken, bugün bu iş için özel yazılmış yazılımlar kullanılmaktadır... Bu kadar uzun olan bu açıklamadan sonra http://www.blogcu.com kısayolunu tıklayarak Türkçe blog keyfini yaşamaya ne dersiniz?
Bu arada yukarıdaki ayrıntılı açıklama tarzındaki bilgileri bulabileceğiniz en kapsamlı web ansiklopedi http://tr.wikipedia.org hem de tamamen Türkçe. Daha önce denememiş olanlara ısrarla tavsiye ediyorum.
Herhangibir web sayfasının ne kadar ziyaretçisi olduğunu incelemek isterseniz en kolay kaynak http://www.alexa.com Hemen giriş sayfasındaki kutucuğa web trafiğini incelemek istediğiniz web sayfasının tam adresini yazıp enter'a basmanız yeterli. Hatta isterseniz alexa'ya ait toolbar'ı kendi bilgisayarınıza yükleyip ziyaret ettiğiniz web sayfasının trafik durumunu online olarak takip edebilirsiniz.
Bu siteye büyükler giremez! ilkesi ile hazirlanmis çocuk haklarına yönelik portal site'de flash oyunlar, resimler ve eğitici bilgiler bulunuyor. Neresi burası, tabiki http://www.atlikarincam.com/
Epeydir işlerinin yoğunluğu nedeniyle aramızda olamayan sevgili Mustafa Serdar Korucu'nun editörlüğünü yaptığı yeni haber sitesi www.haberposta.com açıldı. Olan bitenden haberdar olmak için iyi bir seçenek. Bu arada kendisini yeniden aramızda görmek istediğimizi de söylemeden geçmeyelim.
Yukarı |
Damak tadınıza uygun kahveler |
KM Toolbar v1.0 [643KB] Windows - Ücretsiz
http://kahvemolasi.ourtoolbar.com/
Beklenen Araç Çubuğu hizmetinizde:-)) Kahve Molası Araç Çubuğu (Toolbar) gelişmeye açık olarak kullanıma açık. Bir kere download edip kurmanız yeterli. Bundan sonra ki tüm güncellemeler gerçek zamanlı olarak tarayıcınızda görünüyor. Kahve Molası'nın tüm linklerine hızla ulaşabildiğiniz gibi, Google Arama, KM'den mesajlar ve en önemlisi meşhur "Dünden Şarkılarımız" artık elinizin altında. Sohbet için özel chat bile olduğunu eklemem gerekir. Son derece güvenilirdir. Virüs içermez, kişisel bilgi toplamaz. Bizzat tarafımdan pişirilip servise konmuştur. Yükleyip kullanın, geliştirmek için önerilerinizi yollayın.
Yukarı
|
|
|
|
|
|