|
|
|
25 Nisan 2006 - Fincanın İçindekiler |
|
Editör'den : PTT Tadilatı!.. |
Merhabalar,
Dertler bitmiyor maalesef. Şimdi de benim PTT'lerden biri arıza yapıp su kaynattı. Hiç nedeni yokken milleti kapıdan çevirmeye, girebileni dışarı çıkarmamaya başladı. Çaresiz bir tadilata giriştik. Yaklaşık 20 saattir ekran önündeyim, ben de su koyvermek üzereyim. İzninizle gidiyorum. Pikapta bugün benim bayıldığım bir grup ve şarkısı var. Santa Esmeralda çalıp çığırıyor, The House Of The Rising Sun. Yalnız dikkatinizi çekerim şarkı tam 12 dakika. Sonra bana kızmayın. Umarım yarın daha olur biraz sohbet ederiz. hepimize güzel bir gün olsun. Esenkalın.
Bir sonraki sayıda buluşuncaya kadar bulunduğunuz yerden bir adım öne çıkın. Sevgiyle... Cem Özbatur
Yukarı
|
|
Telve : Müfit Uzman Körfez Ağlıyor |
|
Hava basıktı tüm gün
nemli, sıcak.
Sanki, Tanrı'm kararlıydı;
beni boğacak.
Körfez gaz koktu sabah beri.
Kerpe tarafında kara bulutlar,
arkasından şimşekler, yıldırımlar.
Lastik fabrikasının bacası da tepti geri,
yayıldı da yayıldı şehre pis dumanlar.
Dereydi yine Körfez,
kahverengi çağladı.
Atamadı dibine çökmüş kasveti
kıpraştı, dellendi, kıvrandı.
Az ileride koç gibi market
ötesinde mobil yüzellibeş
köşede çöpü karıştıran bir çocuk;
sen de oniki, ben diyeyim yaşı
daha onbeş.
Otogar yolu var ya,
"Çocuk Köyü"nün önünden geçen,
bir şimşek de tepesinde çaktı,
"ne işim var benim burada" derken.
Karanlıktı balonlarla süslü binalar.
Direğe sarılmış, bayrak da mı ağlar?
Kalmasın istiyordu belki, gözyaşları sabaha
malum ya, bayram kutlamaya gelecek, ağalar.
Bahçe girişindeki kulübede bekçi,
uyuyakalmış besbelli.
Kollarını kavuşturmuş göğsüne, kendi sıcağına sarılı
açık kalmış radyosunda bir şarkı:
"Yaralı, tepeden tırnağa herkes yaralı…"
..ve kırık bir camdan
gelen hıçkırık;
minicik bir candan,
gökgürültüsüne karışık:
"çok korkuyom anam, nerdesin?"
Yıldırım düştü yüreğime, yürüyemedim,
"uyu bebeğim, uyu..
"uyandığında neşe dolacaksın"
bile, diyemedim.
Ötede market, köşede mobil yüzellibeş
hava ıslak, gök gürültülü,
pis bir koku;
leş mi leş.
Saat yine olmaz olası sıfır üç…
öksüz, yetim yavrular uyuyamıyor
sabah, Nisan 23…
Körfez, bağıra bağıra
ağlıyor.
Müfit Uzman
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
Yukarı
|
|
Kahveci : Burcu Erman Bugün pek tekin gözükmemişim... |
|
Bugün pek tekin gözükmemişim hayata ki beni çamuruna bulamayı bile istememiş.
Dengesiz bir bakış atmış olmalıyım ki durakta otobüsler durmamış.
Sarıya boyanmışta hayat sinsice benim hiç haberim olmamış.
Neyi anlatır sarı renk diye sorarsa küçüğüm...benim verecek cevabım kalmamış.
Bugün yüzüm gözüm yara bere içinde kalmış,meğer koşmuyormuşum ne zamandır.
Ekmek almaya gitmiyormuşum da bakkala , sokağa çıktığımda sokak beni tanımamış.
Çocukluğumdan da küçük kalmışım bir an.
Çok seviyeliymiş artık oyunlar, sokağın gözü beni tutmamış.
Bugün sana seslenmemişim içimden,sana yazmamışım her saat başı kalp atışlarımı
Zamanı kendi haline salmışım,bugün benim için akmamış
Çok yoğunmuş beni görmemiş bugün.
Bugün içimdeki psişik çocuk uykusundan uyanmış
Ellerine şeker yerine dertler sıkıntılar almış
Tanrıdan müsaade istemiş bir günlüğüne
İçimdeki sıkıntılara bir el atsın diye
Çok yoğunmuş tanrı ,beni duymamış bugün
Burcu Erman
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
Yukarı
|
|
Kahveci : Veysel İkibudak SESSİZLİK… SESSİZLİK… |
|
Oldum olası başka gelmiştir, "sessizliğin ayak sesleri", "sessizliğin sesi" vb. tümceler; sessizce, kimsesizce yazılan yazılar gibidir; yalnızca yazanların ve söyleyenlerin sessiz kaldıklarında hissedebileceği, duyabileceği bir şey gibi gelir.
Sessizlik duyulur mu? Hissedilebilinir ancak!
Sessiz kalmak, onaylamak mıdır bir şeyleri ya da bu sessizliği bozan sesin dışında, mimiklerle süsleyip etkinleştirmek, eylem katıp hareketlendirmek midir sessizliği? Yoksa bir çeşit protesto etmek midir?
Sessizlik, konuşma biçimini beyinlerarası düşünce okuma yöntemine dönüştürülebiliyor ve zaman zaman tartışmalarda da kullanılabilecek en güçlü silahlardan biri haline de dönüşebiliyor.
Bilinçli bir sabırdır sessiz kalmak/kalabilmek.
Hani "hoşgörü" diyoruz ya, başkalarıyla aynı düşüncede olmasak bile onların söylediklerine ses çıkarmadan katlanma sabrıdır.
İnsanı insan yapan değerlerden biri de her ne kadar konuşmak, duygu ve düşüncelerini sese dönüştürmek olsa da, konuşmamak, ses çıkarmamak da insana ait bir özelliktir.
Çok önceleri bildiğim bir söz anımsıyorum: "Sağır bir dostu olan kişi konuşulacak şeylerin ne kadar az olduğunun farkına varır."
Sanat, insanın yaşam duygusunun sesidir. Sesin bittiği yerde başlamaz mı edebiyat, resim? Konuşmanın bittiği yerde başlamaz mı müzik?
Bundan ötürü bazı şeyler anlatılamaz, anlaşılmayı beklerler...
Duyguları sese dönüştürmek yetersizdir/anlamsızdır bazen... (Az önce koyduğum üç nokta gibi).
"Aslına" dönüp bakarsak, müzik dışında çok da belirgin bir ses yok sanatta/sanat eserlerinde.
Tiyatro oyununu her ne kadar günümüzde sesli oynanmış olursa olsun, kökeninde, yani "mim"de ses yoktur.
Tiyatro oyuncusu, gerçekten sanatını başarılı olarak sergileyip ses kullanmasa da, bizler onun jest ve mimiklerinden, beden dilinden neler yapmak istediğini yine anlayabiliriz.
Heykellerin sesi var mıdır?
Ya filmlere ne demeli?
Şarlo'yu anımsayalım; sessiz filmleri, Laurel ve Hardy'yi. Bu günkü bol sesli filmlerin kökenini oluşturmuyorlar mı?
Günümüzde, Hintli bir yönetmen tarafından, belgesel olarak çekilmiş "Baraka" filmi, birçok sesli filmden daha çok şey anlatır bizlere.
Resimler bizimle konuşur mu?
Evet, başka bir biçimde konuşur. Duygularımızı hareketlendirir, hararetlendirir hatta. Leonardo da Vinci'nin ünlü eseri Mona Lisa'nın hem hüzünlü hem de sempatik gülüşünün sırrı çözülebildi mi?
Bu gülüşü başka nerede görebiliyoruz?
Şifreler serisi devam ediyor (Da Vinci'nin Şifresi) ve dünya insanları bu şifrelerin çözülmesini sabırsızlıkla bekliyor. Başka hangi alanda bu kadar evrensel olarak aynı/benzer heyecan duyulabilir?
Futbolcular ve şarkıcılar, değişmekte olan dünyanın, gelecekteki gizli hükümdarları olsalar da sanat yerini sürekli koruyacaktır ve artarak kendini koruyacaktır.
Ses, kulağın duyabildiği titreşimdir. Sessizlikse tam tersi.
Sessiz harfin sesi var mıdır?
Ses aleti, ses aygıtı, ses bilimi, ses dalgaları, ses değişmesi, ses duvarı var ama sessizliğin hiçbir şeyi olmamasına karşın ne kadar da "ses"i ve kendini anlamlı kılabiliyor?
Sanat sözcüklerle ifade edilemeyen şeylerdir; edebiyat dışında.
Bir heykele dokunabiliriz ama!
Ya müziğe, bir şiire? Dokunabilir miyiz?
İşte duygudaşlık (da denilen empati) burada devreye giriyor
Empati kuramayan bir insan sanatı anlayamaz. (İnsanı hiç anlayamaz!) Çünkü sanat eserini en iyi anlamanın yolu duygudaşlık kurmaktan geçer. Tarihi değiştiren olgulara ne dokunabiliriz ne de o dönemde yaşayabiliriz. Bizlerden yüz elli yıl önce meydana gelmiş bir savaşın içinde olabilmemiz olası değildir.
"İspanya İç Savaşı"nı, "Fransız Devrimi"ni, "Rönesans"ı, yaşamadık, yaşayamayız da; Hitler'in fırınlarında sabun olmadık, ay'a ayak basmadık ama bunları duyumsayabiliriz; bunu da ancak duygudaşlık kurarak yapabiliriz; empati kurabilmemiz için de bu konularla ilgili düşüncelerimizin olması/bilgi sahibi olmak gerekli.
Bu bilgileri de ancak sanat yoluyla edinebiliriz. Değişik yorumlarla yazılmış olan kitaplardan, resimlerden, heykellerden, gösterilerden bilgi edinebiliriz ancak ve örneğin; İspanya iç savaşını anlatan Rodrigo'nun gitar konçertosunda o sesleri duyabiliriz.
Bakışlar da sessizdir ama sesten daha çok şey anlatır bize/bakmasını bilenlere/bakışları anlayabilenlere. Hiçbir ses ilk bakıştaki enerjinin yerini tutamaz.
Bazı karikatürlerde bile "Yazısız!" yazısıyla karşılaşmaz mıyız? "Yazısız!" yazısı, karikatürü anlatabilecek en iyi şey "yazı" olmadığı için yazılır. Yine de, yazı oradaki sestir "Yazısız" yazısı olmasa da olur ama yine de yazısız denilerek de birçok anlamı içerebiliyor.
Ses anlamı bozar bazen...
Yoksullara dağıtılan gıda ve giyecek yardımlarının görüntülerindeki ekmeğe uzanan elleri, kim sözcüklere döküp seslendirebilir?
Sanat, sözcüklerle ifade edilemeyecek şeylerle uğraşmaktır. Bu durum, edebiyatta bile sınırlıdır. Sese dönüşümünü ancak müzik yoluyla gerçekleştirebilir.
Bir öpücük, öpücüğü bırakın, yanak yanağa yaslamak bile, bin kez özür dilemeye bedeldir ama bin kez özür dilemek bir kez olsun yanağa dayanmış başka bir yanağın hissine bedel değildir.
"El sıkışmak" barışmak anlamına gelir. Dil çıkarmak, kaşları havaya kaldırmak, göz kırpmak vb. eylemler birer simgedir sessizliği bozan; sesten daha etkilidir.
Yoksa sessizliğin sesi midir müzik? Müzik, içimizdeki karanlık tünelden, oflaya puflaya geçen bir trenin ise buladığı yüreğimizden, ışıklı ve coşkulu vagonlar geçirmez mi? İçimizdeki o şeyler sesle giyinmez mi?
Sis, sinmiş insan, sinmiş toplum, sessiz toplum, boğuntu… Toprağa düşen yaprak bile ses çıkarıyor ölüp giderken… Güçlünün, otoritenin karşısında önce susup, suskunlaşıp sonra da sessizleşiyoruz.
Hemen hemen bütün... sizlikler gibi taşıması çok zor bir ağırlıktır sessizlik... Tıpkı sevgi-sizlik, tepki-sizlik gibi...
Seslerin belirli bir birleşimi vardır. Bu birleşim, duygusal anlamlarla yüklüdür. Ses, duygusal bir tepki doğurur ama sessizliğin etkisi çok daha fazladır.
Ses, nasıl olup da duygulara doğrudan doğruya ilişki kurabiliyorsa, sessizliğin de kendi iletişim biçimi vardır. Yanıt alınmak istenen, duyulmak istenen ses gelmezse, beklenti içinde olan insanı kışkırtır, öfkelendirip sinirlendirir hatta. Sessiz kalmaktaki kasıt eğer buysa, iletişim kurulmuş, hatta amaca ulaşılmıştır da.
Sessizlik tepkisizlik değildir.
Gökyüzüne bırakılmış bir uçurtma mıdır sessizlik? Yoksa neon ışıkları altında vızır vızır geçen arabaların çıkardığı seslerden bıkan insanların, yalnızca içinde kaldıklarında değerini anlayabildikleri bir hazine mi? Şeffaf bir bardağın içinde duran su mu yoksa?
Sessizlik hareket eder mi?
Bilinmez!
Peki, sessiz ses olur mu?
Evet olur! Buna da "Ultrason" denir.
Ekşi yeşil erik, tat alma duyumuzu, "Kırmızıyı düşünmeyin!" denilse, kırmızıyı düşünmemiz görme duyumuzu, "egzozdan çıkan gaz" denilse, kuku alma duyumuz harekete geçer. Ya işitsel duyumuz? İlle de bir ses duymamız gerekiyor mu?
İçtiğimiz içkinin kokusunu burnumuzla koklayabiliriz, rengini gözlerimizle görebilir, tadını tat dilimizle, nasıl bir şey olduğunu parmaklarımızla dokunarak anlayabiliriz. Peki, sesini duyabilir miyiz içkinin?
Bir kadehin öteki kadehe çarparak çıkaracağı sesi duymak istememizin, kadehi kadehe vurarak "Şerefe!" dememizin nedeni; görebildiğimiz, dokunabildiğimiz, tadabildiğimiz, koklayabildiğimiz içkinin sesini de duyup, beş duyu organıyla birlikte sağduyu adına dengelemek içindir; gereksinim duyduğumuz için vururuz kadehi kadehe, duymak isteriz "çın çın" seslerini. Bu sesi duyamamak rahatsız eder insanı. Tamamlanmamış sayar bir şeyleri.
Ses, "Bir şeyler eksikti ama ne olduğunu bulamadım" dediğimiz birçok şeyin tamamlayıcısıdır. Bunun içindir ki bilinçli olarak sessizliği seçmek, aslında bir şeyleri karşı tarafın tamamlaması için sunulmuş anlam zincirleridir.
Doğru verilecek bir ses, zinciri tamamlayacak bir halkayı takmak, sesin devamını sağlamak demektir.
Suskunluk, sessizlik, söyleyememe, anlatamama... Belki de beklenen sözcüklerin duyulamaması, söylenecek hiçbir şey kalmadığındaki durum, bitiş, ölüm, ıssızlık, boşluk, bulut, cenin, suyun altı, duman, biz istediğimizde varolan bir şey, fırtına öncesi, uyku, yorgunluk mu?
Bütün bunlar mı, yoksa bunlardan bazıları mı? Sukut-u İkrardan mı gelir sessizlik? İçsel söyleşi mi yoksa?
Rüyalarımızdaki konuşmalar ses mi, sessizlik mi, yoksa başka bir şey mi? Suskun kalmak sonra… Sessiz kalmakla eşdeğerlik taşır mı hiç?
Bazen de gaipten sesler duyulur. Görünmeyen, ortalıkta bulunmayan bir kimsenin sesini duyar gibi olmak; buna da "sesirgenmek" deniliyor.
Seslenmek, ses sahibi olmaktır. Düşünmek, düşün sahibi olmak; dertlenmek, zevklenmek, paralanmak, gülmek yine öylesine.
Sessizlik, ses gibi değildir, sahip aramaz kendine. Üstelik istemediğiniz bir sözü söylemezseniz eğer, duymayı istemediğiniz şeyleri de işitmezsiniz.
Ses çıkarmamak yalnızca protesto etmek ya da onaylamak anlamına da gelmez. Göz yummak, görmezlikten gelmek, hoş görmek, idare etmek anlamına da gelir.
En önemlisi ve ağır olanıysa size gelen sese karşılık olarak yanıt vermemektir.
Sessiz kalanın içinde, için için, ığıl ığıl, inceden inceye sesler dolaşır. Bazen bu sessiz kalışlar, insanın bu dolaşımdaki seslerden birisinde karar kılıp da sese dönüştüremediğindendir...
Sessiz kalanlar, ses bekleyenlerden daha duyguludur ve zamanı, içindeki seslerin fazlalığından ötürü daha ağırlıklı yaşar...
Şimdi bütün bunları düşününce, siyahın dışındaki renkler ne de güzel yakışıyor sessizliğe...
Veysel İkibudak
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
Yukarı
|
Pergelin Divit Ucu : Sarahatun Demir |
ŞİMDİ NİHAVENTİM
Sonsuzluğun ötesinde güzel sepyalarla yazılmış acıların kaldı
Gülüşün bir de..
Hangi iklime sığdırabilirdin gülüşünü..
Olmadı.
Yine, hala, kim girse ömrüme güldüklerin burada, o çok kalın kitabın yirmi beşinci sayfasında duracak..
Yani yazılmış olanların çoğu henüz el sürülmemişken, hep yir mi beşinci sayfa..
Dikkatin en yoğun , anlamsızlığın en duru olduğu yer belki bu kitapta ;yirmi beşinci sayfa..
Doğunun şarkından mıdır bilmem hep zordur işte orada baş gösteren çıbanlar.. kurtulması, kurutması zor gelir yaraların, iyi bilirim..
Tozu dumana bulamadan yüreğe bular hep engebeli kalmış toprakları.. su gitmez belik bu yüzden doğuda sulu şakaları çok yapanlar da pek sevilip kabul görmez..
Nazımın pirayesi yine de en çok şark ta güzel durur kanımca..
Ve bu güzel uyumdan mütevellit kim ne zaman nazım okusa şarkta illaki bir piraye de kendi adımlarından düşer aklına.. yer çekimi kanunuyla..
Hiç olmadığı kadar güçlü çeker yerdeki imkansızlıklar insanı toprağa doğuda.. güzeldir yoksulluğuna şive yollu acılar banmak tandır ekmeğiyle.. hayal etmek, ummak, aşık olmak güzeldir şarkta…
Ben anlatamam tadını. Belki gidip bir kez olsun kalın bir romanın yirmi beşinci sayfasına varana dek orada kalmalısın..
Sövmek, hangi kentte bu kadar haklı durur başka ve hangi kıtada anlarsın..
Bir kez nazım okusan o şivesi bozuk ruhların hiç bozulmamış umutları arasında, şiirden değilse de kendi rahatından utanır ağlarsın…
Hangi yaşanmamış mutluluğu koysan bavuluna o çok girintili çıkıntılı yollarında koyduğun yerden farklı çıkar doğuda. Biraz daha ketumdur tüm mutluluklar orada. Ve yanlış hesaplamışlar. Yerçekimin uzaydakinin altıda biri kalmayacak hiçbir sıla bağdaşında. Küçüleceksin!..
Atlatması zor..
Bir gün, kalkıp en kalın romanınla gitmeli ta ki yirmi beşinci sayfaya varana kadar..
Ana dillerin hepsinde nasıl sevilir bir kent en ağız dolusu haliyle, çaresizliğiyle, küçüklüğüyle, yol vermezliğiyle, geçitsiz geçmişleriyle anlar ,belki de adamlığından utanırdın..
Ben anladım! En çok çaresiz ne zaman en yüce kalır anıtsız bir acıda, şimdi iyi biliyorum.. canının oksitlenmemiş aşklarını , çaresizliğini, sevdanı, terk etmenin senin için nasıl ölümden beter kaldığını..
Şiven, en güzel gözlerinde durur..
Ve sen hangi Nisan ikindisi bir Ahmet Arif okusan
Şehirlerdeki bütün klakson çığlıkları nihavent olur…
Sarahatun Demir sarahatun@mynet.com
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
Yukarı
|
|
GÜL-DİKEN YAZILAR : Erhan Tığlı GÜLEN DÜŞÜNCELER |
|
Çiçekler doğanın gülüşüdür, çiçeksiz insan kafayı üşütür.
Mutluluğun formülü şudur: Ya dertleri zevk edineceksin ya da olacaksın kaçık. Bunlar elinden gelmeyecekse yapacak bir tek şey var: İç iç kudur!
Eskiden cami kapısına çocuk bırakıyorlardı. Şimdi o çocuklar büyüdü, caminin kapısını çalıp götürüyorlar...
Başımı sokacak bir ev buldum ama ayaklarım dışarıda kaldı...
Çevreye hor bakan, güzelliğe zor bakar.
Gülmeyen insanın karnı tok olsa bile ruhu açtır
Gülmek herkes için en önemli bir ihtiyaçtır.
Türkiye'de bir ileri gelenler vardır, bir de ileri gidenler: İleri gelenler ileri gidenleri hizaya sokmayı görev edinirler...
Sigaranın dumanı, dindar olsa bile, çevreyi kirletenin yoktur imanı.
Yoksa içinde ufacık da olsa bir umut, mutlu yaşamayı unut.
Her yanı çiçeklerle donat ki olsun yaşamak bir sanat.
Ne kadar çok tapılırsa paraya, o kadar çok duvar örülür insanlarla araya.
Su gelir millendirir, etrafını göllendirir; aşk çok konuşanı dut yemiş bülbül yapar, dilsizi dillendirir. Bu aşkın tanıklarını da söylendirir.
TAŞLAMALAR
Gözlerine bayıldım: Lensliymiş
Göğüslerine bayıldım: Silikonluymuş
Bayıldığım güzel meğerse
Estetik ameliyatı olmakta
Şampiyonmuş...
Aman aman elmalı
Boş kafalar dolmalı
Çıkarcı hocaların
Sakallarını yolmalı.
Çemberimde gül oya
Gülmedim doya doya
Gerçeği gizlediler
Sürdüler pembe boya.
Kalenin bedenleri
Koyuverin gidenleri
Politikacı muhalefette
Gül gibi kokuyor
İktidarda ise
Batıyor dikenleri.
Erhan Tığlı erhantigli@mynet.com
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
Yukarı
|
Fotoğraf : Mehmet Hamurkaroğlu Kahveci dostların tüm eserlerini KM SANAT GALERİSİ'nde görebilir, dilerseniz duygu ve düşüncelerinizi paylaşabilirsiniz. <#><#><#><#><#><#><#>
Kahve Molası, siz sevgili kahvecilerden gelen yazılarla hayat bulmaktadır. Her kahveci aynı zamanda bir yazar adayıdır. Yolladığınız her özgün yazı olanaklar ölçüsünde değerlendirilecektir. Gecikme nedeniyle umutsuzluğa kapılmaya gerek yoktur:-)) Kahve Molası bugün 5.962 kahvecinin posta kutusuna ulaşmıştır.
Yukarı
|
Kendine tuhaf
Yeniden diriliş ki siyah ünleme
yıpranmış cenderesinde kitapların
yaralı kumlar ki
düşlerin natürmort görüntüleri dökülen üzerime
ll
kendine kızma ey bakir kız
zalim olma kendi kurgul söylemine
ahşap bir diyalektikdir aslında
anlaşılamayan anlaşılsada
sonsuz kilitlerle devrin mahsenlerine kapatılan
lll
ben vazgeçiyorum ey bakir kız
simsiyah suların bastığı bu sokaklardan
kendi kubbemin altında
sonsuz sinyaller gönderiyorum
aç çocukların belleğindeki
'kendine tuhaf' tapınaklara şimdiden
Fatih Köseoğlu
Yukarı
|
Sudoku #48
Çözüm: Sudoku #47 SUDOKU bir mantık bulmacası. "Suji wa dokushinsha ni kagiru" nın kısaltılmış hali, "Sadece tek sayıya izin var." diye tercüme edilebilir.
Kuralı çok basit. Her boş kareyi 1'den 9'a kadar bir rakamla doldurmak zorundasınız. Ama karelere yazılacak rakamları öyle ayarlayacaksınız ki, her satırda, her sütunda ve 3 x 3 kareden oluşan her blokta 1'den 9'a kadar bütün rakamları kullanacaksınız.
Kolay gelsin.
Yukarı
|
|
İşe Yarar Kısayollar Şef Garson : Akın Ceylan |
|
...Blog, genellikle güncelden eskiye doğru sıralanmış yazı ve yorumların yayınlandığı, web tabanlı bir yayını belirtir. Çoğunlukla her gönderinin sonunda yazarın adı ve gönderi zamanı belirtilir. Yayıncının seçimine göre yazılara yorum yapılabilir. Yorumlar blog kültürünün çok önemli bir dinamiği ve yapıtaşıdır. Yorum mekanizması ile Yazar ve okuyucular arasında sürekli bir iletişim sağlanır. Blogcuların kendilerine has bir kültürü vardır. Yapıları birbirine benzer, üzerlerindeki yazışma ve konuşmaların tarzları birbirlerine benzer. İlk ağ günlükleri manüel olarak yazılıp güncellenirken, bugün bu iş için özel yazılmış yazılımlar kullanılmaktadır... Bu kadar uzun olan bu açıklamadan sonra http://www.blogcu.com kısayolunu tıklayarak Türkçe blog keyfini yaşamaya ne dersiniz?
Bu arada yukarıdaki ayrıntılı açıklama tarzındaki bilgileri bulabileceğiniz en kapsamlı web ansiklopedi http://tr.wikipedia.org hem de tamamen Türkçe. Daha önce denememiş olanlara ısrarla tavsiye ediyorum.
Herhangibir web sayfasının ne kadar ziyaretçisi olduğunu incelemek isterseniz en kolay kaynak http://www.alexa.com Hemen giriş sayfasındaki kutucuğa web trafiğini incelemek istediğiniz web sayfasının tam adresini yazıp enter'a basmanız yeterli. Hatta isterseniz alexa'ya ait toolbar'ı kendi bilgisayarınıza yükleyip ziyaret ettiğiniz web sayfasının trafik durumunu online olarak takip edebilirsiniz.
Bu siteye büyükler giremez! ilkesi ile hazirlanmis çocuk haklarına yönelik portal site'de flash oyunlar, resimler ve eğitici bilgiler bulunuyor. Neresi burası, tabiki http://www.atlikarincam.com/
Epeydir işlerinin yoğunluğu nedeniyle aramızda olamayan sevgili Mustafa Serdar Korucu'nun editörlüğünü yaptığı yeni haber sitesi www.haberposta.com açıldı. Olan bitenden haberdar olmak için iyi bir seçenek. Bu arada kendisini yeniden aramızda görmek istediğimizi de söylemeden geçmeyelim.
Yukarı |
Damak tadınıza uygun kahveler |
KM Toolbar v1.0 [643KB] Windows - Ücretsiz
http://kahvemolasi.ourtoolbar.com/
Beklenen Araç Çubuğu hizmetinizde:-)) Kahve Molası Araç Çubuğu (Toolbar) gelişmeye açık olarak kullanıma açık. Bir kere download edip kurmanız yeterli. Bundan sonra ki tüm güncellemeler gerçek zamanlı olarak tarayıcınızda görünüyor. Kahve Molası'nın tüm linklerine hızla ulaşabildiğiniz gibi, Google Arama, KM'den mesajlar ve en önemlisi meşhur "Dünden Şarkılarımız" artık elinizin altında. Sohbet için özel chat bile olduğunu eklemem gerekir. Son derece güvenilirdir. Virüs içermez, kişisel bilgi toplamaz. Bizzat tarafımdan pişirilip servise konmuştur. Yükleyip kullanın, geliştirmek için önerilerinizi yollayın.
Yukarı
|
|
|
|
|
|