|
|
|
1 Mayıs 2006 - Fincanın İçindekiler |
|
Editör'den : Kupaya bak kupaya!?.. |
İyi haftalar,
Klasik bir hafta sonunun ardından tekrar merhaba. Uyumaya, okumaya, seyretmeye ve hatta gezmeye epeyce zaman ayrılabilen bu iki güzel günden akılda kalanlara gelin şöyle bir bakalım.
Cumartesi günü Sinop'ta "Nükleere Hayır" Mitingi vardı. Bu nükleer santral konusu oldukça can sıkıcı. Gereği konusundaki tartışma bir yana, seçilecek yer konusunda ki kıstaslar da kavgalara gebe. Bu konuda ki duygularımızı en iyi anlatan yazı zaten aşağıda. Sinop'lu Seyfullah Çalışkan'ın kaleminden durumu kavrama şansını sakınola kaçırmayın. ...
Milli Cıngıl kavramını literatürümüze sokan Petrol Ofisi'nden bir yanıt aldım. Altını PO kurumsal kimliği ile imzaladıklarından sizlerle paylaşmakta bir beis görmüyorum. Kendilerine yazdığım cevabı önce onlar okusunlar diyerek buraya şimdilik almıyorum ve yorumu sizlere bırakıyorum.
" Petrol Ofisi; kuruluşu, misyonu, tarihi ve duruşu itibariyle milli ve Türkiye'nin her köşesine hizmet götüren bir şirket olmanın gururunu taşıyagelmiştir.
Bu itibarla, İstiklal Marşı ve milli değerler konularında bizim de sizin kadar duyarlı olduğumuzu bilmenizi isteriz.
Sözkonusu reklam yayına girmeden önce Petrol Ofisi bünyesinde, uzun uzun bu konunun hassasiyet ve duyarlılığı tartışılmış ve bu tartışmalar sonucunda yayınlama ve yayınlamama görüşleri birbirine çok yakın olarak değerlendirilmiştir.
Bu tartışmalardan sonra; motor sporları yarışlarında 1.gelen sürücü ve aracın markasının ait olduğu ülkenin milli marşının çalındığı, sporda milli müsabakalar sözkonusu olduğunda milli marşların çalındığı, Türkiye'nin Petrol Ofisi GP2 takımı ile uluslararası bir spor yarışmasında Türkiye sınırları dışında temsil edildiği ve Petrol Ofisi'nin bir Türk markası olduğu kriterleri gözönünde bulundurularak, Petrol Ofisi dışında danıştığımız mercilerden de aldığımız görüşlerin neticesinde reklamın yayınlanmasına karar verilmiştir.
Reklam yayına girdikten sonra, sizin ifade ettiğiniz doğrultuda görüşler ile birlikte, özellikle yurtdışında yaşayan vatandaşlarımızdan duygulandıklarını vurgulayan çok hoş mesajlar da aldık.
Bu önemli konuya ve şirketimizin reklamlarına gösterdiğiniz titizliğe teşekkür eder, meseleye gerekli hassasiyetle eğildiğimiz ve görüşlerinizi bir kez daha dikkate alacağımız konusunda müsterih olmanızı rica ederiz.
Saygılarımızla;
Petrol Ofisi A.Ş." ...
Adam olacak çocuk 1300 yıl öncesinden belli olurmuş! Efendim Aktüel dergisinde yayınlanan "Önceki Yaşam" testinden başarıyla çıkmış bulunmaktayım. Bir kere bundan 1300 küsûr sene önce doğmuşum sonra hakkın rahmetine kavuşup sizin başınıza bela olmak üzere kırk küsûr sene önce tekrar doğmuşum. İlk seferde de ERKEK olarak Filipinler'de arzı endam etmişim. Yıllardan 775, mevsimlerden sonbahar. Mesleğime gelince, işte o, adam olacak çocuğun sinyali. Yazar, mizahçı ve güldürü ustasıymışım. Çağdaşım Altaylı Usta(!?) da benden 75 yıl önce aynı memlekette dünyaya gelmiş. Demek ki bu Filipinlerin suyunda var bir herze. Haydi bulun bir dergi siz de yapın aynı testi kendinize. Eğeyce eğleneceğinizi garanti ederim. ...
Sıra geldi Pazar gününün soytarılığına. Dün İstanbul MotoGP yarışları vardı malumunuz. Motorsiklet denilen alete pek kanım kaynamasa da seyri hoş bir yarışı zevkle izledim. Sonunda bir İtalyan kazandı. Sıra geldi podyuma çıkıp kupa almaya. Şampanya seremonisinin ardından kupalar sahiplerini buldu. İstanbul Büyükşehir Belediyesi himayelerinde dizayn ve imal edilen, Türkiye'yi sembolize ettiği iddia edilen kupanın fotoğrafını yanda görüyorsunuz. Yok kupa soldaki değil, kupa sağdaki adamın elinde yükselen, soldaki bir cami alemi. Allah aşkına söyleyin, bu nasıl bir akıldır, bu nasıl bir dizayndır? İstanbul'da yapılan Dünyanın dört bir yanında canlı yayınlanan bir yarışta İstanbul ya da Türkiye böyle mi ifade edilir? Şimdi sorsak, "Kardeşim o minarenin alemi değil, bayrağımızın ayla yıldızı" derler. Ama biz yemeyiz. Hoş öyle olsa bile o da bir başka büyük gaf. Neyse, onun neyi temsil ettiği apaçık ortada. Bunun hangi akla hizmet olduğunu, hâkkâ hizmetle akla hizmeti birbirine karıştıranların izah etmesi gerekir. ...
Haftaya eski ama güzel bir fransızca şarkı ile başlıyoruz. Jeanne Manson söylüyor, Avant De Nous Dire Adieu. 1 Mayıs İşçi Bayramı, bayramı bayram gibi kutlayan tüm emekçilere kutlu olsun. Esenkalın.
Bir sonraki sayıda buluşuncaya kadar bulunduğunuz yerden bir adım öne çıkın. Sevgiyle... Cem Özbatur
Yukarı
|
|
Deniz Fenerinin Güncesi : Seyfullah Çalışkan RADYOAKTİF OLCAZ BİZ. ATEŞ BÖCEKLERİ GİBİ IŞIL IŞIL YANCAZ |
|
Devlet baba, bizi karanlıktan çıkarıp ışığa kavuşturmak, ateş böcekleri gibi ışıl ışıl parıldayalım istemiş. Aklıevvellerini toplayıp derdimize bir çare aramışlar. Yorulduk, usandık, acıktık, uykumuz geldi, evde hanım ve çocuklar bekler tasalarını bir kenara koyup kelimize merhem olmaya çalışmışlar. Sağ olsunlar, var olsunlar. Tanrım eksikliklerini göstermesin… Bizim için her zaman canlarını dişlerine takıp çalışsınlar. Yaratıcı fikirleriyle herkeste hayranlık uyandıran bir büyüğümüz :"En iyisi bunlara nükleer santral yapalım. Işığa, aydınlığa, radyoaktiviteye gark olsunlar. "demiş. Hay ağzına, aklına sağlık… Benim okumuş, zeki ve yaratıcı yöneticim.
Sinop'lu iyilikten anlar mı? Devletimizin yetiştirdiği bu nadide insanlara durmadan çamur atıyor. Neymiş efendim nükleer lobiciler, enerji şirketleri bizim tahsilli adamlarımızı sözde kafaya almış. Kafaya almaktan da öte rüşvet pazarlıkları yapmış, ceplerine üç beş kuruş koymuş. Paranın yüzü sıcakmış, onlarda hayır, olmaz diyememişler. Sanki devlet babadan iyi biliyor gibi sokaklara dökülüp "Biz Sinop'a nükleer santral istemeyiz."diye bağırıyorlar. "Susun, bağırmayın, ayıptır hatta devlete saygısızlıktır." dedim. Bizim evdekilere bile söz geçiremedim. Onlarda sahildeki meydana NÜKLEER İSTEMİYORUZ diye bağırmaya gittiler. Ben gider miyim efendim? Ben devletin sadık bir memuruyum. Başbakanımız madem böyle uygun görmüşler, boynumuz kıldan ince…
Kocaman kocaman doçentler, profesörler güzel Sinop'umuza geldiler. Tellal bağırtıp herkesi konferansa çağırdılar. Nükleer Santral kurulmasına karşı çıkmayın." dediler. "O sizin ekmek kapınız. Yedi bin kişi iş bulacak. Ekmek, aş bulacak. Sinop'a bolluk bereket gelecek, para akacak. Emlak fiyatları ikiye üçe katlanacak. Yüksek maaşlı mühendisler gelip köhne evlerinizi kiralamak için şimdikinin iki üç katı para verecek. Görgülü, bilgili insanlarla komşu, arkadaş hatta akraba olacaksınız. Görgünüz, bilginiz, medeniyetiniz artacak."diye anlattılar. Ayak diretmeyelim diye kırk dereden su getirdiler.
Zaten biz istesek bile Sinop'a Nükleer Santral yapılmazmış. Uyanıklar bu kaymağı, baklavayı, böreği bize yedirmezmiş. Buna sahip çıkın. Yoksa Akkuyu'lular santrali bizim elimizden kaparmış. Konya zaten talipmiş. Bizimkiler ise nükleer sızıntı deyip Nuh demiyorlar. Sızıntı olursa kazandığımız paraları harcayacak kadar ömrümüz bile olmaz diye ayak diretiyorlar.
Son günlerde "Sızıntı olmaz, olursa da çamurla sıvarız olur biter" diyenler iyice çoğalmış. Atıkları saklamak öyle sanıldığı gibi zor ve tehlikeli değilmiş. On senede ancak bir olimpik havuzu dolduracak kadar atık olurmuş. Radyoaktif maddeler zaten santralden iyice yandıktan sonra çıkarmış. Atıklar sekiz yıl içinde bütün radyoaktif özelliğini yitirirmiş. Santralın yaydığı radyasyon evimizdeki televizyonun yaydığından bile azmış. Santrale karşı çıkarsak Karadeniz Otoyolunun inşası durur, yolumuz yapılmazmış. Yine şimdiki gibi her yere uzak, gözden ırak kalırmışız. Zaten oto yolu Nükleer Santralin inşası için planlamışlar. "Sesinizi çıkarmayın da yolumuz bari tamamlansın."diyorlarmış.
Çarşı, Pazar konuşulanlara bakacak olursak, "Nükleer Santrali zaten solcular istemiyor. Onlar bozguncudur, bu ülkenin kalkınmasını, güçlü olmasını istemezler. Her işin altında mutlaka bir çapanoğlu ararlar. Sadece karşı çıkmış olmak için bile karşı çıkarlar. İran'ın, Ermenistan'ın hatta Bulgaristan'ın elinde bile nükleer santraller var. Bizde niye olmasın. Nükleer santrali olanın, nükleer gücü de olur. Bizim de nükleer gücümüz olsun ki bölgemizde ciddiye alınan bir güç olalım. Dış politika ile ilgili pazarlıklarda iyi bir elimiz olsun." laflarına sıkça rastlamaya başladık. İlk kez Sinop'ta nükleer karşıtı olmayan gruplar oluştu.
Sokaklarda birde öteki türlü konuşanlar var elbette. Üç kuruş için, sadece iktidara yalakalık olsun diye kendilerini ateşe atıyorlar. Nükleer Santraller o kadar güzelse bize satmasınlar. Kendileri kullansınlar. Bütün dünya nükleer santrallerden vaz geçiyor. Ömrünü tamamlayanlar sökülüp yenileri yapılmıyor. Nükleer enerji bir zorunluluk diyenler yalan söylüyorlar. Sinop'a nükleer santral yapılınca ülkenin enerji ihtiyacının çok azı ancak karşılanabiliyor. Bu insanlar Çernobil kazası sonrası televizyonlarda boy gösteren yalancıları nasıl bu kadar çabuk unuttular. Güzel Sinop'umuzun zehirlenmesine nasıl evet diyebiliyorlar. İnsan bu kadar aç gözlü olur mu? Bunlarla mücadele etmeliyiz. Bergama köylüleri gibi her yerde, her fırsatta sesimizi dünyaya duyurmaya çalışmalıyız"diye onların söylediklerine yanıt veriyorlar.
Nüfus yoğunluğumuz az olduğu için bizi seçmişler. Hani, Allah göstermesin kaza falan olursa çok insan ölmesin, santrale direnirseler bile sesleri fazla yüksek çıkmaz diye… Devlet büyüklerimiz böyle şeyler düşünmez dimi? Bizi gözden çıkarıp, ölmemize seyirci kalamazlar dimi? Kendilerini Allah yerine koyup alın yazımızı yazboz tahtasına çevirmezler dimi? Yok, yok yapmazlar. Bunların hepsi yalandır. Devlet büyüklerimizi kıskananlar, koltuklarında gözü olanlar kıçından uyduruyordur dimi?
Başbakanımız ve devlet büyüklerimizin müjdeli haberi buralarda kimseyi sevindirmedi. Seçilip iktidara gelen son birkaç hükümet bize durmadan Nükleer Santral müjdesi veriyor. Ben kendi adıma bollaşınca belki elektrik ucuzlar diye seviniyorum. Çünkü hamsi bol çıkınca bizim buralarda bedava dağıtılıyor. Sadece 29 Nisan Cumartesi günü yapılan miting biraz kafamı karıştırdı. Türkiye'nin dört bir yanından insanlar gelmiş. Hatta yabancı memleketlerden (Gren Peace) bile gelenler oldu. "Sakın Nükleer zehrini memleketinize sokmayın." dediler. Çernobil'den sonra kanserden ölümlerin ne kadar çoğaldığını rakamlarla anlattılar. Dünyada nükleer enerji ile üretilen elektriği kimse istemiyormuş. Nükleer atıklar ve santrallerden olabilecek sızıntılar konusunda bize söylenenler yalanmış.
Uğur Mumcu Meydanı bu cumartesi günü tam bir bayram yeri oldu. Bakanlar, milletvekilleri ve demokratik kitle örgütleri alanı rengârenk allayıp pulladı. Özellikle balıkçıların eyleme verdiği destek, küçük bir öğrenci grubunun kendi hazırladıkları kartondan balık, denizatı, kuş ve kelebek şekilli pankartları ve coşkusu beni çok etkiledi. Mitingin ertesi gün gazetelere baktım. Kalabalık değilmişiz… "Sadece dört bin kişinin katıldığı…"yazıyordu. Kaç kişiydik bilmiyorum ama Sinop onlarca yıldan beri böylesine büyük bir kalabalık görmemişti.
Ben mi? Elbette mitinge gitmedim. Zaten benim kafam Nükleer Enerji, radyoaktif maddeler, çevre duyarlılığı gibi konulara pek basmaz. Ben sadece oradan geçiyordum. Yorulmuştum, soluklanmak için durdum. Mitingi işte o zaman gördüm. Böyle şeylerle hiç işim olmaz…
Son olarak ben diyorum ki,
"Hey güzel insanlar, yüreği sevgi dolu, sımsıcak insanlar. Uzatın ellerinizi. Size çok ihtiyacımız var. Bizi yalnız bırakmayın. Hiçbir yerde Nükleer Santral kurulmasın. Ne olur uzatın ellerinizi. Bizi sakın unutmayın.."
Seyfullah seyfullah@kahveciyiz.biz
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
Yukarı
|
KANBAĞI
Sarışın bir dalgınlığın var
geceye doğru.
Uykularının uyanıklığı kadar asil değil
hiçbir ölüm hali!
Sen kederle uzanırken aşkın
en kuruntulu köşelerinden,
sana dönen her ezberde kirletiyorum
bense tüm kelimelerimi.
Anlamlarına kapalı bütün birinci çoğullar.
Kendi kıstırdığı kapanında pinekliyor
yorgun yuvarlanan fare.
İri bir tekerlek peynirin
tutunamadığı köşeleri gibi,
sürüyor belki de yaşam,hep pençesiz!
Sarışın bir unutkanlığım var
şiire doğru.
Dalgın uyuyan ''sınır iklimi'' bedenlerde
çok çağrışımlı tel örgü dürtüleri!?
Aceleyle büyütülmüş eksik yaşamlar
konar göçer ilişkilerde barınırlar.
Ama artçıları çok fay hattıdır
en kayadan mezarların da.
Aşka sızmış bir kanbağı var
ölümle benim aramda.
Ali Bozdemir
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
[Henüz Oylanmamış] 0 Kahveci oy vermiş. |
|
Yukarı
|
|
Yansımalar : Nesrin Özyaycı GÜVERCİN |
|
Belki de ressam olmalıydım. Güzel resimler çizebilirdim tuvallere. Van Gogh kıskançlıktan çatlardı belki, tuvaldeki renklerimin göz alıcılığını görünce. Peki ya Dali ne yapardı? Saçını başını yolardı belki, rüyalarını kendinden daha iyi resmeden biri var diye. Papirüs kâğıdına yazılmış bir mektuptu yaşamım. Rengini yaz bulutlarından almış kadar beyaz bir güvercinin kanadı altında sakladığı, ta uzaklardan getirdiği bir pusulaydı belki de yaşam. Resim, doğanın taklidi değil miydi? Ama isterdim boyamayı doğayı doğallığına dokunmadan. Sanat, haksızlığa karşı kullanılan bir silah mı? Yoksa kabullenmek mi içinde yaşadığımız haksızlıkları? Her mevsimden ayrı bir oyun çıkaran çocuklar gibi koşuşturarak yaşıyorum.
Havanın soğuğu her şeyi kendi içine gömmüş, sıcak yaz gecelerini bekliyordu pusuda. Etrafta ne bir kuş sesi ne de bir sinek vızıltısı vardı, garip bir mezar sessizliği sarmıştı her yanı. Aşklar da uyumakta, kuşlar da, yaşamdaki canlılık da... Yorgun bir günün dinletisi ile meşgul tüm canlılar. Yüzüme fırlatılan bir bardak soğuk su ile ayılmışım şizofren sıkıntılarımdan. Hava kasvetli, günün başlamasını istemiyorum. Yorgunum, vakitsiz uyandırılmış gibi sinirliyim. Bungun derbederliğimle yokuşlara tırmanmanın zorluğuyla solumaktayım. Parklarda sessizlik, doğada suskunluk, dışarıdaki kalabalık, evdeki yalnızlık içimde uğultulu kasırgalar estirmekte. Sonbahar vurmuş ağaçların dallarını. Yürüyorum, yavaş yavaş.
Yarı ormanlık yarı dağlık bir tepenin eteklerindeyim. Yolumun üzerinde, bir ağacın altında oturmamı bekleyen eğri büğrü, kayadan kopmuş kocaman bir taş görüyorum. Hava soğuk. Üşümüyorum, ellerim buz kesmiş, ama soğuğu hissedemiyorum. Ağacın altına, sanki oraya benim için konmuş taştan koltuğuma kuruluyorum. Ağzımdan çıkan buhar, üşümem gerektiğini hatırlatıyor bana. Nereden, hangi ağaçtan kopardığımı hatırlamadığım bir çöple eşelemeye başlıyorum nemli toprağı nedensizce. Rüzgar, perçemimi savurup yüzüme atmakta. "Olsun," diyorum, " isterse, burada donarak öleyim...." derin derin nefes alarak kendimi doğanın kucağına salıvermişken. "Bu kadar güzel bir müziği uzun süredir dinlememiştim." Rüzgarın tınısı enstrümantal bir müzik gibi ruhuma işliyor. Güzel şeyler düşünmem gerektiği için mi mutluyum, yoksa güzel şeyler düşündüğüm için mi mutluyum, anlamayamıyorum. Kendimle söyleşmekteyim bu dağın eteğinde bir başıma. Dağın tepesinde kar var. Düşüncelerim ulaşılmaz bir doruğa çıkma telaşında, sürekli gerileyerek tırmanmaya çalışan dağcılar gibi. Vazgeçmek yok. Üşümeye başlıyorum. Sırt çantamdan çıkardığım eşarbımı başıma dolayınca, yalancı bir sıcaklık yayılıyor içime.
Allı güllü bu eşarp, hamamda eşyalarımın arasına karışmış, bir Kürt kadınındı; ondan yadigar diye saklarım o gün bu gün. Kadının adı, Heval'di. Birlikte paylaşmıştık bir avuç bulguru aynı locada.
Soğuktan morarmış parmaklarımı umursamıyorum. Bir film setinde gibiyim. Yaşamın o en anlamlı film setlerinden birinde geçirmekteyim sanki zamanı, keyifli, mutlulu, öfkeli...
Önümde bir okyanus şekillenmeye başlıyor; dalgalar, Magellan'ın gemisini devirircesine azgın ve öfkeli. Öyle, gözümü dikmişim bir noktaya, kıpırdamadan bakıyorum, donmuşum sanki.
Ayağa kalkınca görüyorum, iki adım ötedeki beyaz güvercini. Yalnızlığımın yanı başında büyüleyici güzellikte bir güvercin. Sırt üstü yatmış. Yanına gittiğimde fark ediyorum ölü olduğunu.
Tekrar oturuyorum yerime. Termosumdaki çayı içmek istedim birden. Yere indirdiğim sırt çantamı açıyorum. Şeker de katmıştım termostaki çaya. Çalkalıyorum termosu, şeker karışsın diye. Çaydan aldığım yudumlarla kendime geliyorum, nerede olduğumu unutmuşum sanki; dağılmış düşüncelerimi toparlıyorum. Sahi neden gelmiştim buraya? Kendi ellerimden tutup kendimi yalnızlık tünelinin bir köşesine getirmiştim. Beni buraya sürükleyen hikayem neydi? Belki de bir anının peşinden sürüklenmişimdir ta buralara... Yanımda sevgilim, omuzlarıma dayanmış. Elimi tutmak istiyor; istemiyorum ben. Yanımda olsun yeter, diyorum. Başımı dayayınca omzuna, yüreğimi titretsin istiyorum. Mutluyum, ürperiyorum da. Ruhumu ısıtıyor sevgilim, şu an yanımda olmasa da.
Bıraktığım yerde unuttuğum bakışlarımı, bir karıncadan peşine taktığımı fark ediyorum. Başımı kaldırıp, yanı başımda yatan güvercine götürüyorum sonra, bir tören havasıyla. Beni kendisine çekiyor adeta. Bir sigara yakıyorum, ayağa kalkıp yakınına gidiyorum güvercinin. Başka bir gökyüzünde tek başına uçuşan güvercinleri görüyorum düşüncelerimde. Sürüler halinde uçuşuyorlar. Yakınlaştıkça içime bir korku yayılıyor. Neden ölmüş bu güvercin? Neden? İşte cevapsız sorularıma bir yenisi daha ekleniyor. Sonra, onu incelediğimi fark ediyorum. Büzüşmüş iki bacakta sekiz parmak. Hala güçlü kanatlar. Küçücük, cansız kafası masumca yana kıvrılmış. Nereleri görmüş kim bilir, nerelerde kanat çırpmış yaşarken? Belki de bir haber dönüşü evine ulaşamadan toprağın çekiciliğine yenik düşmüştü. Ne haberler saklıydı küçücük bedeninde kim bilebilir ki... Bütün sırlarını da kendisiyle toprağa gömmüş işte. Geride bir sürü soru uçurarak etrafındakilerin düşlemine. Ser verir sır vermez bir güvercin miydi acaba? Belki de çırpınıp durmuştu ömrü boyunca. Mücadeleyi okuyorum aralık göz kapaklarının arasından, zoraki görülebilen gözlerinde. Kanatları sapasağlam, biraz şişmiş bedeni... Uyuşmuş parmaklarımın arasına alıyorum güvercini. Soruyorum, "Ne oldu? Anlat hadi…" Sessiziz ikimiz de. Rüzgar, benim saçlarımla yaptığı dansın aynını güvercinin yumuşacık tüyleriyle de yapıyor.
Yaşam kendini kullandırma hakkına son vermişti belki de. Hani derler ya, miadı doldu, işte öyle. Hayat yapacağını yapmıştı ikimize de ve şimdi, aynı noktada farklı alemlerde birleştirmişti bizi. Olanlar olmuştu ikimize de. "Yeniden canlandırıp, Mısır'da, palmiyelerin üzerinde uçurtmak isterdim seni," diye söyleniyorum duyulur duyulmaz bir sesle. Ruhu, "Beni rahat bırak," diyor bana. İkimiz de inatçıyız. Sen dirilmemekte, ben ölmemekte. Rahat uyumaktasın, anladım seni, rahat.
Haberler sende. Kaç mektup taşıdın hangi ilden hangi ülkeye? Kaç aşık sana bakıp sevgilisini hatırladı? Kaç çocuk seni kovaladı? Kaç çiçeğin dallarından yere akmış çamurlu sular besledi seni? Kaç kediden sakındın kendini? Peki, tahmin edemediğim gizemli sırların... Onları sormayacağım. Hiçbir iyiliğin boşa gitmeyeceğini anlatıyor suskun duruşun. Rahat ve huzur dolu duruşun nedense incitmedi yüreğimi. Anladım ki huzurlusun, gelip durduğun bu sonda. Sinsi, bencil olmayışından da iyice emin oldum. Ölmüşsün, dayanamamışsın artık, belli. Çırpına çırpına yaşasan da temiz olan sonu bulmuşsun kendine. Tembel de değildin herhalde. Tembel olsaydın bu ağacın altında ölmezdin ki... Bir soğuk günde ikimizin de yolu bu yapraksız ağacın altında kesişti senle. İkimizin de yaşamına gölge düşmüş, artık kimsenin gölgeleri umursamadığı bu günlerde. Işık var yine de, değil mi? Gölge, ışığı karartmakta, ama olsun diyorum, olsun. Gölgede olsa da yaşamım, yaşamın o esrarengiz büyüsü ayakta tutmakta çırpınışlarımı.
Beyaz güvercinleri düşünüyorum. Gökyüzünden sürüler halinde uçuşan beyaz barış güvercinlerini. Bir güvercin olmak isterdim, özgür; engin bir gökte süzülmek... Ağzımda bir zeytin dalı olsun, uçarken, zeytin dalını düşürmek isteyen onca bencili umursamadan.
Üşüdük, bu soğuk kış ayazında. Senin tüylerin, benimse kalın giysilerim var. Bu soğuk nasıl işlemez insanın içine?! Kara kış bunun adı. Kara kışlar yaşanacak ki baharlara ulaşalım. Çırılçıplak ağaçların altında donakalmış biz, yeşil dallarla güleceğiz. Ağız dolusu kusacağız öfkemizi, kahkahaya boyayarak. Sen başka bedende bir kuş; ben kendi bedenimde başka bir bahar olacağım.
Burnumun ucu morardı herhalde soğuktan. Eşarbımın ucuyla siliyorum damlayan göz yaşımı. Titriyorum, ruhum da donacak burada birkaç dakika daha kalsam. Bir kutup havasını solumaya başladım. Termosumun ağzını açtım, cephede üşüyen bir asker gibi kafama diktim birkaç yudum, biraz canlanayım diye, ancak yüreğim yorgun. Kaç kat giyinmiştim. Bacaklarımın cansızlaştığını hissediyorum, güvercinim gibi.
Toprağı eşelemek istedim güvercini gömmek için. Vazgeçtim. Hep özgür uçmuş bir canlıyı toprağa hapsetmekten ne fayda?.. Öylece, olduğu gibi bırakıyorum. İçim de elvermedi hani. Biliyorum ki ben gittikten sonra bir it gelip yiyecek güvercinimi. "Yesin," diyorum, "hiç olmazsa ölüsü de işe yarasın." Onu itlere, nankör kedilere yem etme fikri galip geldi bu düşünceme. Toprağı eşelemeye başladım. Ojeli tırnaklarımla güvercinime bir mezar kazdım. Hep yanımda, sırt çantamda taşıdığım köşesi işli beyaz bir mendil vardı. Annemin çeyizime koyduğu mendillerden. Bir kaçını sevdiklerime armağan etmiştim. Belki de birini en sevdiğime uzatmışımdır. Sonuncusu da işte bu, çantamdaki mendil. Sevgilere, ayrılıklara, sevdalara ve... Çıkardım çantamdan mendili, açtım yere, kundak açarcasına üçgen şeklinde. Nasıl da yakıştı mendil yere, sanki karda açan bir kır çiçeği gibi hoş görünüyor toprağın üzerinde. Mendilin nakışlı köşesine güvercinin başını koyuyorum, kundağa sarılan bebekler gibi. Önce ayak ucunu örttüm, sonra da yan taraflarını. Çiçekli işleriyle yüzünü kapadım sonra. Ve avuçlarımın içine alıyorum kundağıyla güvercini; burnuma götürüyorum, koklamak istedim bebeğim gibi. Güzel kokusu. Yoksa yeniden mi doğmuştu güvercinim? Tüylü yüzünü yüzüme sürüyorum usulca. Yüreğim sızlamaya başladı yine. İki damla gözyaşımı mendile siliyorum. Yatırıyorum mezarına zavallı bebeği. Üstünü toprakla kapatmaya içim el vermedi. Üzerine birkaç tane kağıt mendil koyuyorum. Birkaç tane de taş topladım etrafına yerleştirmek için. Bir kulübe gibi çattım temiz taşları kenarına. Sonra toprakla örtüyorum bütün beyazlıkları. Başına beyaz bir taş dikiyorum, yazısız. Elimi çantama uzatıyorum. Kullanmadığım halde yanımda taşıdığım rujumu çıkarıyorum çantamdan. Başucu taşına bir lale çiziyorum. Altına da N.G. yazıp ayağa kalkıyorum. Kendimi bir usta mezarcı gibi hissettim şimdi. Kadından mezarcı olur mu diye düşünüyorum. Neden olmasın?..
Termosumda kalan son çay damlalarını da güvercinin toprağına döktüm. Artık vedalaşmam gerekiyor arkamda bırakacaklarımla. Burnumdan akan suyu eşarbımın ucuyla siliyorum; sonra, ayağa kalkıp içimden bir dua okuyorum. "Hadi güvercinim iyi uç!" deyip çantamı toparlıyorum ardından. Yün eldivenlerimi, hissiz parmaklarıma geçiriyorum. Donmuş ayak parmaklarımın ucuna basa basa ayrılıyorum güvercinimin mezarından. Yuvada bekleyen iki güvercinime doğru yola koyuluyorum…
Kulaklarımda, "Karlı Kayın Ormanı'nda" parçası uğulduyor. Ayaklarım donmuş; beynimse arınmış pek çok kirden, pislikten.
Yoksa ölüm bütün acıları gerçekten kesip dindiren son uyku mu?
Nesrin Özyaycı
http://www.nesrinozyayci.com
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
[Henüz Oylanmamış] 0 Kahveci oy vermiş. |
|
Yukarı
|
ZAMAN
Evvel zaman içinde, gel zaman git zaman, bazen kimi zaman bazen her zaman ama ille de zaman.
Geçse su gibi, geçmese buz gibi… Güzelse ah ne zamanlar kötüyse boş zamanlar. Her söylediğimiz laf zamana dem vurur ya da demleriz laflarımızı zaman durur… Kaçırırsın zaman farkından, yakalarsan zaman ayarından. Zamana karşı yarışırsın, yetiştiremezsin zaman yetmez, yetiştirirsin zaman geçmez. İstersin olmasını zamanı gelir, istemezsin bitmesini zaman dar gelir… Yağmur zamanı tomurcuk zamanı, aşk zamanı meşk zamanı illa ki bahar zamanı…
Tam heveslenirsin zaman doldu derler, istemezsin zamanı geldi derler… Dikersin hasat zamanı, …… hassas zamanı, Kal dersin zamanı olmaz, git dersin zamanı dolmaz. Soldasın geçme zamanı, sağdaysan durma zamanı. Boldasın yeme zamanı, e dardasın medet zamanı, çok mu zordasın dua zamanı…
Lüfer dersin palamut zamanı, armut istedin ham zamanı, incir yeme kurtlu zamanı zincir al kar zamanı, kar dersen kış zamanı, kış geldiyse kömür zamanı…
Spor yaptın duş zamanı, gezdin tozdun yatma zamanı, hadi çok yattın kalkma zamanı, kalkınca da çalışma zamanı, uykun gelse mesai zamanı sen niyeti bozdun kaytarma zamanı…
Sultansın sefer zamanı, askersen hücum zamanı, bekle şimdi savunma zamanı, geldi bak atak zamanı hala bakıyorsun işte tam zamanı…
Para kazanmak için zaman harcarsın para harcayacak zaman bulamazsın. Zaman harcamak için para saçarsın kazandığın parayı bir daha bulamazsın.
Dün zaman kazandım diye sevinirsin bugün dünler için yerinirsin. Sakın takma gerilirsin, zamanı gelmedi diye serilirsin. Pişmansan vakti zamanında, düşmansan açık zamanında, şişmansan ye zamanında, ama bil ki her şey zamanında…
Su gibi akan bir zaman, döner lehine iyiyse zamanlaman, tutturamazsan ayarı aleyhine döner kimi zaman. Eylem zamanı, devrim zamanı, atma zamanı, tutma zamanı, kaçma zamanı, hesap vermek yok muydu bunun sonunda Ahir Zamanı
Al paranteze zamanı, koy yanına hayatı, diyeceksin o zaman hayat ne zaman, kimi diyecek her zaman, diğeri gülecek hiçbir zaman, sadeleştir o zaman, kalan sadece zaman. (hayat = zaman)
Aybars Erdemli
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
Yukarı
|
|
YILDIZINIZ KIPIR KIPIR, YA SİZ?
Ailenizin Yıldız Falcısı : Nurettin Özdemir |
|
KOÇ (21 Mart-20 Nisan) Fırsatların sizlere adeta gümüş tepsi içinde sunulacakları güzel bir haftaya girmektesiniz koçlar. Hem manevi hemde maddi açıdan sizleri yüceltecek bu nimetlerden faydalanmalısınız.Oluşumları uzun vadelere yaymanın yollarını aramaya bakın. Hünerlerinizi göstermenin tam sırası işte.
BOĞA (21 Nisan-20 Mayıs) İlişkilerinizde sıcacık atmosferlere kendinizi güvenle bırakacağınız şans dolu günlere kavuşmak üzeresiniz boğalar. Özgüvenlerinizin yükseklerde seyredeceği bu olumlu ortamları fırsat bilerek yepyeni atılımlara imza atın. Bu arada çevrenizdekileri şaşırtacak kadar hareketli ve kararlısınız.
İKİZLER (21 Mayıs-21 Haziran) Mekan değişimleri veya alım satımlarının oldukça yoğun şekilde gündemlerinize oturacağı yeni bir haftaya başlamak üzeresiniz ikizler. Ne olursa olsun ortaya çıkacak her türlü müşkülatın altından kalkacak güçtesiniz bu kesin. Sosyal yaşamınız gümbür gümbür gelecek değişimlerle çalkalanacak.
YENGEÇ (22 Haziran-22 Temmuz) Sahibi olmayı düşündüğünüz bir taşınmaz mal projesinde yakın aile fertlerinin karşılıksız ve eşsiz yardımlarına şahit olacaksınız yengeçler. Yeniden umutlanacak ayrıca kendinizi hayli rahatlamış hissedeceksiniz. Burcunuzdan geçmekte olan Venüs yıldızına içinizden bir teşekkür edin.
ASLAN (23 Temmuz-22 Ağustos) Gizli saklı bir takım eylemlerin hırsla sarıldığınız emellerinizin gerçekleşmesinde payları olacakları bir döneme girmektesiniz aslanlar. Beslediğiniz hayallerin karşılıksız kalmaları sonucu gelecek günlerden itibaren engellenemez fırtınalara gebesiniz. İvedelikle kendinizi rahatlatmaya bakın.
BAŞAK (23 Ağustos-22 Eylül) Mesleki çalışmalarınızda ortaya atacağınız orijinal fikirlerinizin onaylandıklarını sevinçle göreceksiniz başaklar. Yıldırım hızı ile oluşacak yeni ortamların mimarlarısınız unutmayın. Artık daimi şekilde ön planlarda bulunmaktan asla çekinmemelisiniz. Özel hayatınızda dikkatli olun.
TERAZİ (23 Eylül-22 Ekim) Şimdiye kadar omuzlarınıza çöken sosyo- profesyonel sorumluluklardan sıyrılmanın ve tavizsiz uygulanması gereken yeni kararları almanın zamanı geldi işte teraziler. Daha bir fantezist olmayı deneyin, kişisel bağımsızlıklarınıza daha sıkı sıkıya sarılın. Büyükler ve kardeşlerinize yakınlaşın.
AKREP (23 Ekim-22 Kasım) Sosyal yaşamlarınızda herşeyin olabileceği sürprizlerle dolu bir hafta sizleri beklemekte akrepler. Sizlere sunulacak yeni fırsatların ışığında kişiliklerinizin bilinmeyen yönlerinide keşfetmiş olacaksınız. Ailelerinizin sizleri az da olsa frenlemelerine bakmayın yolunuz açık akrepler.
YAY (23 Kasım-20 Aralık) Yeniliklere doğru yol alacağınız güzel bir hafta sizleri beklemekte yaylar. Fırsat bu fırsat diyerek gereken kararları almalı ve beklemeden uygulamalısınız. Belkide bulunduğunuz mekanlardan uzaklaşacak ve yeni ufuklara yelken açacaksınız. Korunduğunuzu bilmelisiniz.
OĞLAK (21 Aralık-19 Ocak) Ailelerinizden sizlere verilecek maddi desteklerin sonucu hayli önemli bir amacınıza nihayet ulaşacaksınız oğlaklar.Yeni ortamlara adım atacak ve bunun sayesinde kendinize hatta yaşamınıza bambaşka gözlerle bakacaksınız.Yeniden doğuşların haftasındasınız oğlaklar. İstiyorsanız elbette.
KOVA (20 Ocak-18 Şubat) Yalnızca sizin bilebileceğiniz birşeylerin noksanlığından olsa gerek içiniz tam rahat değil kovalar. Herşey yolunda aslına bakarsanız. Belkide verdiğiniz emeklerin tam karşılığını alamadığınızı düşünmektesiniz. Mayıs ayı sizlere ilaç gibi gelecek bundan emin olun. Az sabırlı olun.
BALIK (19 Şubat-20 Mart) Bir hayli hünerli olduğunuz sanat dallarında yeniden faaliyet göstereceksiniz balıklar. Girmekte olduğunuz mayıs ayında yakın geçmişteki bir takım huzursuzluklardan ise eser kalmayacak. Beklenmedik çevrelerden kaynaklanacak umulmadık fırsatların balıkları olmaya ne dersiniz..
Nurettin Özdemir
nozdemir@kahveciyiz.biz
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
Yukarı
|
Fotoğraf : Mehmet Hamurkaroğlu Kahveci dostların tüm eserlerini KM SANAT GALERİSİ'nde görebilir, dilerseniz duygu ve düşüncelerinizi paylaşabilirsiniz. <#><#><#><#><#><#><#>
Kahve Molası, siz sevgili kahvecilerden gelen yazılarla hayat bulmaktadır. Her kahveci aynı zamanda bir yazar adayıdır. Yolladığınız her özgün yazı olanaklar ölçüsünde değerlendirilecektir. Gecikme nedeniyle umutsuzluğa kapılmaya gerek yoktur:-)) Kahve Molası bugün 5.962 kahvecinin posta kutusuna ulaşmıştır.
Yukarı
|
Ş Ü K Ü R
içimde birden
kocaman bir balon
seni görünce
kalbim ikiye büyüyor
yanımda,
yakınımda olman
gözümü
ağustos güneşiyle
yakmaya yetiyor
buraları
cennete çeviriyor
varlığın
senin yanında
başkaları da
güzelleşiyor
burada ve bu anda
olduğun için
Tanrı'ya Şükür
ve sana
sevgi borcum var
zaten
bütün verebileceğim de
bu kadar !
Gül Ozan
Yukarı
|
Sudoku #52
Çözüm: Sudoku #51 SUDOKU bir mantık bulmacası. "Suji wa dokushinsha ni kagiru" nın kısaltılmış hali, "Sadece tek sayıya izin var." diye tercüme edilebilir.
Kuralı çok basit. Her boş kareyi 1'den 9'a kadar bir rakamla doldurmak zorundasınız. Ama karelere yazılacak rakamları öyle ayarlayacaksınız ki, her satırda, her sütunda ve 3 x 3 kareden oluşan her blokta 1'den 9'a kadar bütün rakamları kullanacaksınız.
Kolay gelsin.
Yukarı
|
|
İşe Yarar Kısayollar Şef Garson : Akın Ceylan |
|
Epeydir işlerinin yoğunluğu nedeniyle aramızda olamayan sevgili Mustafa Serdar Korucu'nun editörlüğünü yaptığı yeni haber sitesi www.haberposta.com açıldı. Olan bitenden haberdar olmak için iyi bir seçenek. Bu arada kendisini yeniden aramızda görmek istediğimizi de söylemeden geçmeyelim.
Güzel bir web sayfası, Robot meraklısı olanlara meraklarını gidermek için tavsiye ediyorum ...Robot yapmak için gerekli malzemeler, devreler, motorlar, dişliler,yapılar, imalat, elektronik bilgi ve programlar konusunda eğitici yayınlar yapmak, teknik ve teorik robot derleri vererek robot yapmanın artık basit bir uygulama olduğunu göstermek... http://www.robbot.org kısayoluna tık.
Nike reklamında kullanılan muhteşem kolonları hatırlayıp, nasıl yapılır bu kolonlar diyenlere resimli bir kaynak http://www.cnmat.berkeley.edu/Speakers/ Hemde işin tekniğini akademik kaynaklara dayanarak hazırlayanlardan.
Google nedir? İnterneti kullanan hemen her kullanıcının adı gibi bildiği bir arama motorudur. Peki Siigle nedir? Hımm, du bakalım neydi bu yahu, bak dilimin ucunda ama aklıma gelmiyo demeyin http://www.siigle.com/ kısayoluna tıklayın. İşte bir arama motoru daha, ama sadece oyun meraklılarına... google ve siigle pek bi benzer olmuşlar dimi.
...Aslında işin aslı şöyle hakim bey, Aslıyı ilk gördüğümde başlıyor işin aslı, Aslı birgün benim acizane kaptan şöförlüğünü yaptığım 56, Şavrole taksiye biniyor, Ve ; karagümrüğe diyor bana, Karagümrük o dakika gönlümün başkenti başımın tacı ruhumun,İlacı oluyor, delikanlıya yakışmaz, Yolculuk esnasında en ufak bi rahatsızlık yada edepsizlik, Etmiyorum... http://www.sozlerim.com
Yukarı |
Damak tadınıza uygun kahveler |
KM Toolbar v1.0 [643KB] Windows - Ücretsiz
http://kahvemolasi.ourtoolbar.com/
Beklenen Araç Çubuğu hizmetinizde:-)) Kahve Molası Araç Çubuğu (Toolbar) gelişmeye açık olarak kullanıma açık. Bir kere download edip kurmanız yeterli. Bundan sonra ki tüm güncellemeler gerçek zamanlı olarak tarayıcınızda görünüyor. Kahve Molası'nın tüm linklerine hızla ulaşabildiğiniz gibi, Google Arama, KM'den mesajlar ve en önemlisi meşhur "Dünden Şarkılarımız" artık elinizin altında. Sohbet için özel chat bile olduğunu eklemem gerekir. Son derece güvenilirdir. Virüs içermez, kişisel bilgi toplamaz. Bizzat tarafımdan pişirilip servise konmuştur. Yükleyip kullanın, geliştirmek için önerilerinizi yollayın.
Yukarı
|
|
|
|
|
|